Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Şubat '09

 
Kategori
Güncel
 

"Çoğunluğunuz var ama ağırlığınız yok"

"Çoğunluğunuz var ama ağırlığınız yok"
 


Tesadüfler Takvimi – 17 Şubat


Tam 41 sene önceydi. Yine böyle bir 17 Şubat günü. Meşhur 68 kuşağının sene 1968’i.


Yer, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurul Salonu. Kürsüdeki konuşmacı; dönemin Türkiye İşçi Partisi (TİP) milletvekili, ünlü gazeteci, halen de Milliyet Gazetesi’nde, “<ı>Şeytanın Gör Dediği”nden seslenen duayen köşe yazarı Çetin Altan.


Üstad, o gün yapmış olduğu meclis konuşmasında, dönemin Adalet Partisi grubu milletvekillerine dönerek şöyle diyor: “<ı>Beyler, sizin burada çoğunluğunuz var belki ama ağırlığınız yok.”


Ve ortalık karışıyor, kavgalar çıkıyor, masalar yumruklanıp, sataşmalar, küfürleşmeler yaşanıyor parlamenterler arasında. Milleti temsil eden ve yansıtan meclisten o bilindik görüntüler yani(?!). Aslında sosyal fotoğraf ve gerçek burada saklı ama biz yine de yazmaya devam edelim.


Şimdi bu söz, “<ı>çoğunluğunuz var ama ağırlığınız yok” sözü; tabir-i caizse oturaklı bir sözdür, değil mi? Tam da böyle bir ustaya yakışan tarafı vardır. Türk edebi ve siyasi tarihi, bunun gibi onlarca ağdalı ama ağdalı olduğu kadar da hedefini tam orta yerinden vuran söz ve diyaloglara sahne olmuştur.


Eleştirmek, yermek, tenkit etmek, usulü ve üslubuyla görüş beyan etmek nasıl bir büyük karakter ve birikim, adap ve görgü işi ise aynı şekilde bunlara muhatap olabilmek de en az o büyüklükte bir karakter, birikim, adap ve görgü ister.


Çok olmak, çoğunluk olmak her zaman ağırlık, etki ve nüfuz sahibi olabilmek eşitliğini vermez sosyal formülasyonlarda. Tıpkı Çetin Altan’ın dediği gibi. Niteliklerin para birimi ile niceliklerin para birimi çapraz kurda, her zaman çarpılıp toplanamaz. Elma ile armut, en basitinden dört işlem hesabına dahi gelmez.


Şimdi şöyle bir çevremize bakalım. Önce kendimizden başlayıp, evimize ailemize bir nazar edelim. Apartmanı, mahalleyi gözlemleyelim. İş ortamlarımızı, sosyal mekanlarımızı, otobüsü, uçağı, vapuru bir tarayalım toplumsal gözlüklerimizle. Kentimize, ülkemize bakalım. Ve bir kalem kağıt alıp çetelesini tutalım. Tespit edebildiğimiz, ne kadar, çoğunluğu olup da ağırlıyı olmayan kişi ve grup var?


İnanın, ne yazdığınız kalemler, ne de kağıtlar yetmeyecektir listenin sonunu getirmenize. Maalesef böyle. Maalesef gerçek bu. Ve gerçekler çoğu zaman sevimsiz ve acı maalesef.


O halde ne yapmalı? Kişisel adalarımızı, çoğunluğu olmayan ama ağırlığı tonlarca çeken yaşam alanlarına çevirmeli. Küfrü, aşağılamaları, hor ve hakir görmeleri yerin dibine sokmalı. O aynı yerin dibindeki topraktan hoşgörü ve anlayışı filizlendirmeli.


Hep birlikte nefes alıp-vermeye çalıştığımız mavi göğümüzü, kontrolsüz ve edepsizce saldığımız seviyesiz emisyonlarımızla kirletmemeli; kötü komşu insana evini sattırırmış sözüyle sabit durumlara, birlikte bir şeyler yaptıklarımızı getirmemeli.


Size sesleniyorum, yolu bir şekilde bu sayfaya düşüp de, bu yazıyı okumakta olan değerli okurlar. Birilerinden özür beklemekteyseniz, çok muhtemeldir ki sizin de o özür beklediklerinize bir özür borcunuz vardır. İnsan ilişkilerinde yaşanan problemlerde, çok büyük bir oranda, hiçbir taraf sonuna dek haklı değildir. Tüm tarafların kendi ölçülerinde hataları vardır. Her hata da bir özrü doğurur. Ve özür dilenmesi gerektiği halde hatada ısrar edilmesi, yeni ve telafisi daha zor olan diğer hataları.


Emirgan’da, Pasaport’ta, Yüksel’de, Kadıköy Rıhtım’da içilen tavşan kanı bir demli çayın yaşattığı dinginlik ve huzur tadında; mutlu günler dilerim dostlar.

 
Toplam blog
: 898
: 3759
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

İzmir'de yaşıyorum.    Çok uzun yıllar öncesinden başlayıp, hiç ara vermeden bugünlere kada..