Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

ZEREN KEZİBAN KARAASLAN

http://blog.milliyet.com.tr/zerenkezi

21 Mayıs '13

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

“Çöl tutulması'ndan “Ark” yapan Şair: Zeren Keziban Karaaslan

Şiir; sezgili ve ezgili olabildiği kadar doğanın ve insanın kılcal damarlarında dolaşarak imge hücrelerini alımlama kanallarımızda parlatan, bilincimizde patlatan bir sanattır. “parlatma” ve “patlatma” yansıma sözcüklerden türedikleri gibi çağrışımları bakımından “tehlikeli” sözcüklerdir. Özellikle şairler, bu iki sözcüğün zorlayıcıları olarak imgelem güçlerini ustaca kullanamadıklarında, imgeler dizelerin bağrında değil, şairin yüzünde patlayabilir.

El Yayınları’ndan Mayıs 2012’de 1. baskısı yayımlanan “Çöl Tutulması” şiir kitabıyla, daha önce dergilerde kendini var eden şair Zeren Keziban Karaaslan, şiir yolculuğu hakkında önemli nirengi noktalarını bize gösteriyor. Kitabın girişinde yer alan iki dize, bir bakıma şairin insan felsefesini ortaya koyan bir manifesto gibi. “İki ayna arasında biziz sonsuzlaştıran acıyı/ sonra dönüp kırmak isteyen aynayı” İnsanın özne-nesne konumunu, buradan çıkan çelişki ve çatışmayı şiir diliyle derinleştiren Karaaslan’ın, imge tomurcuklarını yüzünde patlatmayacak kadar yol kat ettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

26 şiirin yer aldığı “Çöl Tutulması”nda, “anahtar sözcükler” olarak şunlar dikkat çekmektedir. “Mavi, su, susma, şark(ı), alev, kül, kaos, ışık, göz, zaman, çoğalan” sözcükleriyle kurulan imgelerin yoğunluğu, bunların mitolojik ve aşk öyküleriyle çağrışımları öne çıkıyor. Bunun ilk örneğini, bir bakıma “niçin ve nasıl şiir” sorusuna kendi serüvenince açıklık getirdiğini düşünebileceğimiz “söyleşme” tekniğinin de kullanıldığı 10. sayfadaki başlıksız metinde görüyoruz. “Kıyıya vurmuş hasrettim, sökememiştim yosunları taşlarımdan. Üç öğün çayırlarımdan sümbül belası sözcükler, çocuk savrukluğumda harfler döküyorum. Zen’e hazır değilim. Gözden ve güzden çıkarsan maviyi, hangi rengin sloganı dökülür parmaklarımdan. Hiçbir maviden zaferle dönmedim, hep yenildim. – Kaldım.” Şairin “çocuk savrukluğu”nda nasıl harfler döktüğünü, tipo baskıdan lazer yazıcılara kayan teknolojik gelişimin ötesinde “karyaditlerden yorgun” bir kadının kendini sürekli var edebilme savaşının, meta ilişkilerinin egemen olduğu kapitalist toplumdaki kopuşlarını da yansıttığı ortada. “Sızı” şiiri bu duruma örnek gösterilebilir. “Varoluşum usulca kalkıyor yattığı yerden/ tanrı bile anlamıyor/ duaya oturuyorum/ kışlar da benim oysa ki yangınlar da/ (b)akıyorum suya/ apansız intihar gibi/ uzaklığın yakını gibi/ ölüm gibi” (s.27) Burada, binlerce yıldır saray ve konakların çatılarını başlarında taşımaya yazgılanmış karyaditler adına bir isyan olduğu kadar “su”ya intihar ve ölüm gibi bakmak ya da akmak umutsuzluğu söz konusu. Bu kopuşların arka planını, “Pay” şiirinin bir bölümünde duyumsuyoruz. “Şair gelgitlerine/ deviriyorum taç yapraklarımı/ kandiller aydınlatıyor zehrimi/ mülteci yanımda sorular” (s.56)

Sınıflı toplumlarda kadının katmerli sömürüyle mücadele etmek zorunda kalması, özellikle toplumsal mücadelelerin gerilediği bir dönemde daha da derinleşir. Türkiye’de ekonomik ve toplumsal sömürünün azgınlaştığı son yıllarda kadına yönelik tecavüzlerin artması, cinayetlerin yoğunlaşması, kürtaj vb temel hakların yasaklanmaya kalkışılması dikkate alındığında bir kadın şairin acıları dizelerle işlemesi kaçınılmaz olur. Zeren Keziban Karaaslan da “ Alfabenin son harfindeyim/ başaklardan kopan tanedir/ Hayyam’dan rubailer yaram/ ve her yara şıvgın/ tarihi ve tarifi ahvalime uyan” dizeleriyle betimliyor.

Doğrusu, şiir her şeyi açık etmez; sezdirir ve “düşbilinç gücü”yle duygu, durum ve olguların iç işleyişiyle buluşmamızı sağlar. Bunun ötesine yolculuklar yapmamız, bizim alımlayım yeteneğimize ve imgelem gücümüze kalır. Karaaslan’ın şiirinde kopuşlar, sık sık sıçramalarla gerçekleştiğinden, okuru zorlayan bir kurguyla karşılaşmaktadır. Belki şiirin bu durumunu deşifre eden sözcük, bazı dizelerde geçen “kaos”tur. “Şimdi ruhumun kaos halkasındayım/ çocukluğumdan çekiştiriyor fiyortlarım” (s.15), “Yanlış saatlerdeyim belki de kimbilir? / Kaosun zehrini akıttığı mecranın gizindeyim hâlâ” (s.20) “(S)usum-(s)üsüm / kaosa yağan ince yağmurların/ masumiyetine” (s.37) Yeri gelmişken, “Nirengi” şiirinden aktardığımız bu bölümün ilk dizesinde görüldüğü üzere ayraç içinde verilen sesbirimlerle farklı sözcük kullanımına, dolayısıyla faklı çağrışımlara olanak yaratan bir tekniği de çokça kullandığına tanık oluyoruz şairin. “Yamacımda aykırı eylem kökleri/ (s)olabilirim bu gece” (s.18), “Ey kadim ülke: ağrım/ çağrıldığım hiçbir suyu öpemiyorum/ dokunamıyorum bana gelen güvercinlere/ (ç)ölüm” (s.19), “geçmişten bir tek dize (ç)almadım” (s.44), “diyorlar ya (p)ayın bu kadar” (s.55), “Gelirim bir gün/ huşu ile gezen imgelerim/ kokumun telaşına (d)uyarsa” (s.42) dizelerinde kullanılan sesbirimlerin anlam ayırıcılığından çok çağrışım gücü dikkat çekmektedir. Yalnız son örnekteki “(d)uyarsa” kullanımı, dize bütünlüğü bakımından anlatım bozukluğuna da yol açmaktadır. Kimileri, şiirde söyleyiş özgünlüğü adına bu anlatım bozukluğunu da bir “zenginlik” olarak görebilir, ancak bu dize de “telaşına” yerine “telaşını” denmiş olsaydı, hem çağrışım zenginliği daha bir derinleşecek hem de anlatım bozukluğuna meydan verilmeyecekti.

Çok katmanlı çağrışımlar, anlamlar yükleme bakımından şairin, “/” işaretini de kullandığı dizeler söz konusu. Bunlardan biri, hem yerinde kullanımı hem de ahenk unsuru bakımından örneklenmeye değer: “Temreniydik aşkın

Önce/sizdik ve sonra/sızdık” (s.14)

 

Zeren Keziban Karaaslan’ın şiirinde “kül” bileşke bir sözcük; bütün yaşantıların korunu gizleyen, birikimleri içeren, yaraları sağaltan ve böylece kendini yenilemenin inceliğini taşıyan bir kaynak olarak simgeleşiyor. “E’nin Şarkısı” şiiri, nerdeyse “kül”ün şairin dünyasındaki bütün çağrışımlarını yüklenmiş haliyle kendini okutturuyor. Son iki bölümü şöyle: “Derler ki; doğarken/ ‘e’ ile ağlarmış kadınlar/ anlamsızlıklar sıratında/ anlam arayan ben/ ‘e’ neler anlatır, düşünceli alevlere/ ve küle // kül odur ki,/ tüm bilgileri saklar terkisinde/ dil tutulması kulağımda/ yersiz baykuş, yurtsuz ruhlar/ yine de şarkısını söyler ‘e’nin/ ve asi ve asil/ Kızıldenizli soya ve/ aklımı dinlendirdiğim suya.” (s.11)

“Tarihi uyudum, kendime uyandım” (s.34), “arzuların kıymığı bedenimde” (s.40), “sessizliğin sesine ağıyor zaman” (s.41), “dili tutulmuş zamanların” (s.57), dizelerinde görüldüğü üzere bağdaştırmanın estetik yetkinlikle yapıldığına tanık olduğumuz Karaaslan’ın şiirinde, zorlama söyleyişlerle de karşılaşıyoruz. “Bedevi kuşlar konuyor/ alevin dilini çözemeyen çöl/ şarkılar sürüyor tenime” (s.13) bölümünde “şarkıların tene sürülmesi çöl tarafından” hem soyutlamada sahicilik hem de “şarkı” sözcüğünün “sürmek”le bağdaştırılmasındaki iticilik bakımından uygun olmadığını söyleyebiliriz.

Sanatçılar, özellikle de şairler, anıştırma (telmih) yoluyla binlerce, hatta milyonlarca yaşta çıkarlar karşımıza. Onlar, bir bakıma eylemli insanın birikimlerini süzerler doğadan, tarihe mal olmuş olay ve durumlardan. Karaaslan da “Dört bin yıl öncesinden geliyorm/ bir yunusun sırtında/ sırlarımla, çığlığımla” (s.64) diyor. “Mem u Zin”e gönderme yapan, aynı zamanda meditasyon duyarlığıyla ördüğü dizeler de az değil. İşte onlardan biri, tarihsellik ve evrimsel devinim bakımından çok önemli. Şöyle: “labirentindeyim yansımalarımın/ çoğalan çıplaklık, zen alıntıları/ azalan saatler/ uzantısındayız iklimlerin/ harmanlayıp kalıba döküyorum mevsimleri/ izlerin kokusu tenimde dolaşıyor” (s.65) Mitolojik kahramanlara, tarihsel kişiliklere bezenerek insanın hallerini dillendirmekten geri kalmıyor şair. Bunlara birkaç örnek: “Nazenindik birlikte/ ayın kızıllığından öpen/ Antigone direnişiydik” (s.14), “Puduhepa deyin bana ve mührümü geri verin” (s.43)

Amanos eteklerinden Amik’e uzanan bir coğrafyada yetişen Hüseyin Ferhad’ın kitabına başlık yaptığı “Söyle Gölgen de Gitsin”in vuruculuğunu, taşın fazlalıklarını atarak heykelin biçimlenişi gibi insanın gölgelerinden soyunarak “eksikli yaşamı” tamamlama savaşının da “bir eksikli” olacağını sezdiren Zeren Keziban Karaaslan’ın “düzyazı-şiir”i şöyle: “Gölgem benden kopmuş azâde, gürültü zenginliği içinde. Gözyaşlarım patır patır dökülüp kollarıma sarılıyorlar. Eksikliğimi öpüyorum, ben de üşüdükçe kendime savruluyorum ve sarılıyorum. Gölgem benden kopmuş azâde, gürültü zenginliği içinde.” (s.32)

Şairin, “bir eksikli” yaşamı devinim içinde sıçramalı biçimde geliştirmesini, şiir yolculuğunda “imge bahçesi”nden dizeler dermesini diliyorum.

 

 


                                                                                                    MÜSLÜM KABADAYI

                                                                                                   15 Haziran 2012 Cuma

 
Toplam blog
: 35
: 573
Kayıt tarihi
: 18.02.09
 
 

Bağımsız bir yaşam sanatsız düşünülemez! diyen bir kaç yıldır Gaziantep' te yaşayan, kamuda çalışan ..