Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Ekim '09

 
Kategori
Siyaset
 

“Çünkü, çocuklar açtı...”

“Çünkü, çocuklar açtı...”
 

Ayşe hanımların salonunu süsleyen televizyon bir gün arızalandı. Çağrılan tamirci cihazın arka kapağını açınca şaşkınlıktan dona kaldı... Çünkü televizyonun içi, ağzına kadar küçük küçük doğranmış ekmek parçacıkları ile doluydu. Durumu gören Ayşe Hanım da şaşkındı. Herkes bu olayın nasıl meydana geldiği üzerine fikir yürütmek istiyor; ama, makul bir açıklama getiremiyordu. Kısa süren şaşkınlığın arkasından, ekmeklerin, küçük küçük parçalar halinde bölünüp, kapağın üzerindeki aralıktan cihazın içine atıldığı anlaşıldı. Ve gözler, (doğaldır ki, ) evin küçük çocuğuna doğru çevrildi. Çocuk, sonunda “suç”unu itiraf etti ve o ekmek parçacıklarını, televizyonun arka kapağından içeriye kendisinin attığını itiraf etti. Annesi: - İyi ama neden ekmekleri televizyonun içine doldurdun?, diye sorunca da, yüreği olanların, bu nazik organlarını sızlatabilecek önemli bir cevap verdi: - Çünkü, oradaki çocuklar açtı!.. Ayşe hanımın küçük çocuğu, bu cevabı ile, başta TRT genel Müdürü olmak üzere, bir çok medya genel ve özel müdürlerine, ve-sair diğer büyük “baş”lara... önemli bir “şey” anlatıyordu, bilmem farkında mısınız? Çünkü, o televizyon; namı diğer, “akıllı-kutusu”, evimizin baş köşesinde, temsil ettiği, ilettiği, hikaye ettiği, özendirdiği ve tiksindirdiği bir çok şeyle, çocuklarımızın, bizlerin, çevremizin; yani hepimizin kafalarının içini biçimlendiriyor, kırpıyor, kesiyor, şekillendiriyor ve çoğu zaman da kirletiyor... Mesele ne? Reyting. Neymiş bu reyting? İzlenme oranı! Millet en çok hangi nesneyi izliyorsa, o nesneyi yayına sokan TV kanalı daha çok para kazanıyormuş… Yani, o TV kanalı, ötekilerden daha çok izlendiği için, reklam pastasından daha çok pay alıyormuş... Bu yüzden... kaliteyi, eğitimi, insanı geliştiren kültürel öğeleri bir yana bırakacaksınız... Ve kişilerin özlemlerini çimdikleyen, sırt üstü yattığı yerde eğlendirebilen(!), [kötü de olsa, iyi de olsa fark etmez;] değil mi ki, ilgisini çekebilen her şeye vize vereceksiniz... İşte parola budur... İşareti ise, seviyesizlik, sorumsuzluktur! Para var mı?.. Var! Tatlı kar var mı? Var! Öyleyse, mesele yok. Ama, Ayşe hanımın küçük çocuğu ekmek parçalarını dolduruyor televizyonun arkasına. O televizyonun kendisine tanıttığı çocukların açlıklarını giderebilmek için... O aç çocukların, televizyonun içinde olmadıklarını kavrayamayacak kadar küçük olan bu körpecik dimağları, zehir saçan o renkli camın karşısında yapayalnız bırakmanın risklerini düşünebiliyor musunuz?.. O küçücük çocuk, içinde yeşeren o körpecik acıma duygusunun yönelttiği dürtü ile, renkli camdan kendisine [kim bilir nasıl?] bakan yaşıtlarının ağırlığını ve yükünü yaşamının hangi kilometre taşında ve nasıl sindirecektir acaba?.. O seviyesiz TV dizilerindeki görkemli evler, kuş sütü eksik olmayan ziyafet sofralarının başına tünemiş hayal kahramanları ve büyük bir ustalıkla yemek saatlerine denk getirilen çikolata, tereyağı, dondurma, renkli gazoz ve türlü çeşitli yiyecek reklâmları... Ayşe hanımın küçük çocuğu çabuk büyü!.. Bak Ahmet Arif “amcan” sana nasıl sesleniyor: <ı>“Bunlar engereklerdir, <ı>Bunlar yılanlar, <ı>Bunlar da ekmeğine göz koyanlar, <ı>Tanı onları, tanı da büyü...” Ve geç memleketin dümenine!.. Televizyonun arkasını dolduran o güzelim yüreğin gelişsin, güçlensin ve bir arı gibi vızıldayan emeğinle, bilincinle birleşsin ve egemen olsun bu muzdarip ülkeye... Haydi!.. www.soruyusormak.com www.dnm-ler.com
 
Toplam blog
: 913
: 485
Kayıt tarihi
: 30.01.09
 
 

1942 yılının Şubat ayında Bursa'da (Mehmet Kemalettin'den olma, Emine İffet'ten doğma olarak) dün..