Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Haziran '08

 
Kategori
Siyaset
 

“Devrim” “Kurucu İrade” ve “Milli İrade”nin anlamı ve gerekleri…

“Devrim” “Kurucu İrade” ve “Milli İrade”nin anlamı ve gerekleri…
 

Geçenlerde yazdığım ve <ı>“Anayasa ‘Yapma’ ile ‘Değiştirme’ farklı şeylerdir” (http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=116374) başlığını taşıyan yazıma, sayfamda çıkan yorumları da dikkate alarak bazı şeylere açıklama getirmem gerektiğini düşündüm…

Söz konusu yazımda, Anayasa’nın TBMM çatısı altında ve seçimle oluşturulan meclis tarafından, hele 1982 Anayasasından sonra yapılamayacağını vurguladım ve <ı>“Yeni anayasa” için <ı>“Kurucu İrade” olması gerektiğini savundum.

Aynı yazımda da 1921, 1924,1961 ve 1982 anayasalarının nasıl yapıldığını anlatmaya çalıştım.

<ı>

Bir diğer yazım ise (http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=33823) <ı>“Devrim nedir, nasıl yapılır” başlığını taşıyor.

Şimdi <ı>“Anayasa ‘Yapma’ ile ‘Değiştirme’ farklı şeylerdir” başlıklı yazım ile <ı>“Devrim nedir, nasıl yapılır” yazıma gönderme yaparak <ı>“Devrim” “Kurucu İrade” ve “Milli İrade”nin anlamı ve gerekleri ortaya koyarak, neden <ı>“Yeni Anayasa” için <ı>“Kurucu İrade” gerektiğini anlatmaya çalışacağım.

Önce <ı>“DEVRİM” nasıl yapılır, oradan başlayarak anlatmaya çalışayım.

Birincisi, devrim millete inanılarak ve güvenilerek yapılır. Millete rağmen, milletten ayrı, tek başınıza devrim yapamazsınız.

İkincisi, devrim millete karşı şeffaf olarak yapılır. Millet, nereye gideceğiniz bilmelidir. Aklınızın arkası ile devrim olmaz. Milletten destek gelmeyen devrim, devrim olmaz ama diktatörlük olur.

Dolayısıyla <ı>“Devrim” ülkeyi ileriye, yani huzur, barış, özgürlük gibi daha sayabileceğimiz birçok olumlu duruma götürürken, aynı zamanda tersi bir süreç de izleyebilir.

Türkiye’de <ı>“Devrim”, 19 Mayıs 1919 tarihi başlangıç olarak alındığında, ülkeyi <ı>“İleriye” o zamanın deyimi ile <ı>“Muasır Milletler seviyesine” götürmek için başlatıldı. İçinde bir de <ı>“İstiklal Savaşı” yaşandı.

İşte bu süreçte Millet, başlatılan <ı>“Devrim”in ve <ı>“İstiklal Savaşı”ın liderine, yani <ı>Atatürk’e güvenerek, inanarak arkasında durdu. O günkü desteği, bugün <ı>“Arkamızda %47 oy desteği var” diyenlerin desteği ile karşılaştırdığımızda, o gün ortaya konulan desteğin ne kadar olduğunu asla gözden kaçırmayınız.

Elbette bugün olduğu gibi, o gün de <ı>“Devrimlerin” karşısında olanlar vardı, olmaya da devam edecektir. Eğer karşı duranların gücü yeterse, onlar da <ı>“Karşı devrimi” gerçekleştirmek için dün nasıl çaba harcadılar, bu gün nasıl çaba harcıyorlarsa, yarın da aynı çabalarını sürdüreceklerdir.

Unutulmamalıdır ki <ı>“Devrim” de kendini korumak için dün nasıl önlem aldıysa, dün devam eden önlemler bugün de vardır, yarın da olmaya devam edecektir.

Şöyle bir soru sorulabilir: Devrim kendini koruyorsa ve halen de korumaya devam ediyorsa, ona <ı>“Devrim” denebilir mi?

Yerinde bir soru olur…

Cevabını da <ı>“Hayır, devrim olmaz” diye de vermek mümkündür.

Ancak şu da bir gerçek ki, halen yapılan devrimlerin getirdiği olumlu sonuçlara karşı, inatla <ı>“Karşı devrim” çabalarını sürdüren varsa, bunları içlerine sindirememişlerse, devrim de kendini korumayı elbette sürdürecek, gereken önemleri de alacak, almayı sürdürecektir.

Eğer milleti <ı>“İstiklal savaşı”nın koşulları ile gerçekleştirilen devrimlerden, yani <ı>“Cumhuriyetten, Laik, Demokratik, sosyal hukuk devleti”nden yana mısınız, yoksa Saltanattan, hilafetten ve şeriattan mı yanasınız, ya da başka her hangi bir şekil, tercihine getirirseniz, arkanızda %47 destek kalır mı, ona bakacaksınız.

Bir başka anlatım ile…

Birinin söylediği gibi <ı>“Benim oyum ile dağdaki çobanın oyu bir mi” sorusunu soramayacağınız gibi, <ı>“Hiçbir bariyer, hiçbir engel, hiçbir zorlama Türkiye Cumhuriyeti'nin demokratik yürüyüşünü durdurmaya muktedir olamayacaktır. Herkes ama herkes milli iradeye ram olmak (boyun eğmek) durumundadır” düşüncesinde de olmayacaksınız.

Hele hele <ı>“Atatürk devrimleri, Türk toplumuna travma yaşattı... Bir gecede kıyafetlerini ve dillerini değiştirmeleri söylendi. Dinsel yolları dağıtıldı" gibi cümleler kurar, bu düşünceyi halen savunma gayretinde olursanız, o zaman <ı>“Devrim” halen kendini koruma ihtiyacını sürdürmektedir.

İşte sözünü ettiğim <ı>“Kurucu irade”, gücünü de bu <ı>“Devrim”den almaktadır. Benim sözünü ettiği <ı>“Kurucu irade” de bu iradedir. Bu iradenin ortaya koyduğu temel <ı>“Devrim” niteliğindeki irade, devletin Şeklini <ı>“Cumhuriyet” niteliklerini de <ı>“laik, demokratik, sosyal hukuk devleti” olarak ortaya koyarken, ayrıca korumanın da kurallarını beraberinde saptamıştır.

O nedenledir ki, <ı>“Kurucu iradenin” koyduğu kuralları değiştirebilmek için, aynı güç ve koşullarda yeni bir <ı>“Kurucu İrade” oluşturmak zorundasınız. Onun koşulları ise bellidir.

Bir; koşullar uygun olacak.

İki; liderinize güvenip arkasında olacaksınız…

Üç; şeffaf ve inandırıcı olacaksınız ki, millet arkanızdan gelecek.

27 Mayıs ile 12 Eylül sürecinin içinde yaşamayanların bunu kavraması zor olabilir. Hatta <ı>“Karşı devrim” çabalarını sürdürenlerin <ı>“Kötüleme” çabaları da bugünkü gibi etkili olabilir.

Olaya bu pencereden baktığınızda da <ı>“Devrim”in kendini koruma çabası içinde olmasını <ı>“Demokrasiye, insan hak ve özgürlüklerine karşı” bir eylemmiş gibi gösterilmeye çalışılması da yadırganacak bir şey değildir.

Gelelim <ı>“Seçilmiş irade” kavramına…

Anayasa’da belirtildiği gibi, <ı>“Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir” evet… Ama önce <ı>“Hangi egemenlikten” söz ediyoruz? Bunun cevabını verelim… Sözü edilen <ı>“Egemenlik” kurucu iradenin sınırlarını çizdiği <ı>“Egemenlik” değil mi?

İşte <ı>“Sınırları ve şekli belirlenmiş egemenliği” kullanmak için de ortaya, demokrasi içinde gerçekleşen, yasalarla öngörülmüş beli kuralları olan koşullar içinde <ı>“İradeniz” ile bir <ı>“Yasama” meclisi oluşturuyor ve ona <ı>“Belirlenen koşullar içinde beni yönet” görevini veriyorsunuz. Bunun oranı % 47 de olabilir % 97 de olabilir. Ve bu irade <ı>“Yönetmeyi seçme iradesi”dir ki, <ı>“Kurucu irade”nin ortaya koyduğu kuralları değiştirme gücüne sahip değildir.

Şunu yapabilirsiniz…

Millete sorarsınız; <ı>“Yeni Bir devlet şekli, yeni bir devlet niteliği, yeni bir egemenlik kavramı oluşturmak için yetki istiyoruz. Bu yetkiyi bize verin. Ortaya koymak istediğimiz ‘YENİLER’ de bunlardır” deyin…

Millet, eğer öngördüğünüz <ı>“YENİ”lere göre bakalım ise <ı>“Demokratik iradeleri ile yetki” verecekler mi?

Verirlerse, zaten o da bir <ı>“Devrim” hareketidir ve yeni bir <ı>“Kurucu irade” olur, ama yine de <ı>“Öngördüğünüz yeni” koşulların dışına çıkmadan yapmak koşulu ile…

Ancak <ı>“Yönetmek için verilen” yetkiyi, siz <ı>“Değiştirmek için” kullanamazsınız. Çünkü <ı>“Seçilen irade”nin arkasındaki destek, her seçim döneminde değişir. Değişken irade ile <ı>“Kurucu irade”nin de koşulları değiştirilemez.

Bugün yapılan karşı çıkmalar, <ı>“Kurucu irade”nin ortaya koyduğu koşulları değiştirme çabalarıdır.

Devletin şeklini ve niteliğini değiştirmek, ırkçılık yaparak milleti bölmek, yurdu parçalamaktır amaç…

İşte o nedenle <ı>“Ram olun” diyorlar. İşte onun için <ı>“Atatürk devrimleri travma yaşattı” diyorlar. İşte onun için emperyalist güçlerin her dediklerini, ülkenin ve coğrafyasının koşullarını bilmeden koşulsuz yerine getiriyorlar.

Biz de bunlara karşı çıkıyor ve <ı>“Kurucu iradeyi” adres gösteriyoruz.

<ı>

Ve diyoruz ki <ı>“Devrimler kendini koruyacak” gücü ve iradeyi her zaman gösterecektir. Bu duruşun <ı>“Demokrasiye, insan hak ve özgürlüklerine” aykırı olmasını savunmanın sağlam bir dayanağı yoktur.

Ne zaman ki ortaya konulan <ı>“Devletin şekli ve niteliği” konusunu herkes özümser, ülkede bu <ı>“Mesele” olmaktan çıkar, o zaman da artık devrimlerin korunmasına gerek kalmaz, çünkü birey devrimleri artık bizzat kendi koruyacak hale gelir.

Ha…

Eğer <ı>“Karşı devrim” aynı güçle gerçekleşir de bir gün <ı>“Devletin şekli ve niteliği” değiştirilirse, bilesiniz ki o devrim de kendini korumak için gerekli önlemleri mutlaka alacaktır.

İşte bu noktada önemli olan şey, alınacak önlemlerin ülke insanına nasıl yansıyacağıdır.

<ı>“Bugün olduğu gibi” gelişerek, olgunlaşarak sürdürülen <ı>“Laik, demokratik, sosyal hukuk devleti” anlayışı içinde <ı>“İnsan hak ve özgürlüklerine saygılı” davranışları geliştirerek mi, yoksa…

Yoksa baskıcı bir güçle mi?

Devrimlerini <ı>“Cumhuriyet Türkiyesi”ndeki gibi giderek geliştirerek ülke sayısı çok azdır ve onun için <ı>“Mazlum ülkeler” hep Atatürk’ü <ı>“Lider” olarak kabul etmiş ve sevmişlerdir.

Bizde kabul edip sevmeyenlerin sayısı ne kadar?

Elbette <ı>“Atatürk’ü sevmiyorum, Humeyni’yi seviyorum” diye,<ı> “Atatürk devrimleri travma yaşattı” diye düşünenlerin varlığını da ve bu varlıklarını sürdüreceklerini de biliyor ve ona göre de <ı>“Önlemleri” demokrasi dışı davranışlar olarak görmüyorum.

<ı>26 HAZİRAN 2008

 
Toplam blog
: 1104
: 918
Kayıt tarihi
: 28.01.07
 
 

Emekliyim ama “Tekaüt” değilim. 1961 yılından beri değişik “Anadolu” gazetelerinde yazdım. 1984-8..