Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Mart '12

 
Kategori
İnançlar
 

“Din”i de özelleştirdik; Nasıl mı?

“Din”i de özelleştirdik; Nasıl mı?
 

Farklılaşan, hissedemeyen vicdanlar için, “En kolay acı başkasının acısıdır.”

Bu konu aslında hafife alınacak bir konu ya da gerçeklik değildir. Uzantıları toplumların en kılcal unsurlarına kadar sirayet edecek zihin ve inanç değişimlerinin hatta çeşitli ahlaki bozulmaların cevaplarının bulunabileceği önemli bir tespittir.

Hatta dini duyguların “özelleştirilmiş” olması, bir başka açıdan da son derece önemli. O da, vicdanların özelleşmesidir. Bu gün toplumda yaşanan birçok hadisenin cevabını ben de herkes gibi vermekte zorlanıyordum. Fakat meseleyi “özelleştirilmiş din, özelleştirilmiş vicdan” boyutuyla ele alınca kafamdaki birçok sorununda cevap bulduğunu gördüm.

Bu gün toplumların neden ortak bir dil kullanamadığını, aynı dili konuştukları halde kavga ettiklerini, bir birlerine yaptıkları çağrıları algılayamadıklarını çok daha iyi anlamanın yolu da bu tespitte gizli.   

Dünya genelin de de dini eğilimlerin azalmadığı fakat kişiselleştiği öngörüleri mevcuttur. “Bazı durumlarda bu dönüşüm, “ruhaniyet”e, yani geleneksel, kurumsallaştırılmış dine nazaran daha bireysel, özelleştirilmiş ve esnek bir dine yönelik artan ilgi olarak açıklanmaktadır (Wuthnow, 1998).” Yani aynı kaynak üzerinden tanımlanan fakat herkesin kendine göre yorumladığı bir “din”.

“İnandığınız gibi yaşamazsanız, yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız (Hz. Ömer).”sözüyle de bir anlamda tasdiklenen bir sürecin getirdiği, hezeyanlarla boğuşan bir insanlıkla karşı karşıyayız. Kaynağından öğrenilemeyen “din algısı” kulaktan dolma, herkesin kendi kişisel farklılığını eklediği “eklenti”lerle, yine her bir bireyde çok daha farklılaşarak ilerlemektedir. Her bir farklılaşma da aynı inancın mensupları arasındaki iletişimi, duygudaşlığı biraz daha zorlaştırmakta ve hatta bazen imkânsızlaşmaktadır.

Bu farklılıklar bazen öylesine derin ayrışmalara sebebiyet verir ki, bunun yaşayan örnekleri çokça mevcuttur. Bu gün, kendi insanına karşı adeta “hissiz” bir varlık haline gelen Esad’ın vicdanına hangi çağrı seslenebildi. Ona sorduğunuz da o da kendisini, “inançlı ve vicdanlı” olarak tarif etmiyor mu?

Ya da sokakta bir insanı acımasızca katleden, kendi çocuğuna işkence eden bir insanın vicdanı yok mu? Elbette kendi çapında inancı da vicdanı da var; hem de bizimle aynı inancın mensubu olduğuna da şahitlik ederiz; çoğu zaman.   “Peki, nasıl oluyor da aynı din her insanda farklı bir vicdan türetiyor?” diye sorabilirsiniz. İşte bu sorunun cevabı “özelleştirilmiş din” anlayışıdır. Kaynağından öğrenilmeyen taklitle yayılan bir din öğretisidir.

Kusur elbette “din” de değil onu yeteri kadar anlayamayan, araştırmayan, samimi bakamayan “insan”a aittir.

“Duygudaşlık”kurmanın yolu ortak bir “vicdan” oluşturmaktan geçiyor; onun yolu da inandıklarımızın kaynağını ortak bir zemine getirmekten.

Aynı değerlerden beslenemeyen vicdanların birbirini duymasını bekleyemeyiz. Bekleyenler varsa şu soruyla onların da dikkatlerini bu noktaya celp etmek isterim. Farklılaşan vicdanınız, acaba hangi acıyı, ezilmişliği ve onlara ait çığlığı duyamıyor, hissedemiyor?

İsmail ÖZ

sosyologioz@hotmail.com

 
Toplam blog
: 30
: 692
Kayıt tarihi
: 16.09.06
 
 

1974 yılında Bayburt'ta doğdum, sosyolog-yazar olarak çeşitli çalışmalar yapmaktayım...