Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Nisan '10

 
Kategori
Siyaset
 

"Dini insan yapar insanı din değil."

"Dini insan yapar insanı din değil."
 

Bu Marx'ın bir sözü. At ile eşek çiftleşince ortaya çıkan hayvana katır diyorlar. Ortalıkta katırsal fikirler dolaşıyor. Onlardan biri de, islam ile solun bağdaşık olabileceği ya da olduğu savı. Bu, düşüncedeki katırsallık, o noktalara kadar gevşetiliyor ki, "işte islam da iyiyi ister, sosyalizm de, o yüzden bunlar bağdaşıktır." Benimle yaşayan bir köpeğim var, o da o kadar herkesle iyi anlaşıyor ve deyim yerindeyse sevilmek için yalakalık yapıyor ki, yukardaki izaha göre, o da sosyalist ve dindar bir köpek olarak tanımlanabilir. Madem iki ayrı cinsi birleştirmek bu kadar mümkün, köpeğim de iyi bir solcu ve dindar neden olmasın?!

Solun din ile bağdaşıklığını kanıtlamak için elbette Marx'a ihtiyaç yok. Ama, her şeyin bir ağa babası olduğu için, o da bu konuların ağa babası ve bir tür noteri.

Onun yukardaki sözünde, ve 'dinin halkın afyonu olduğu" sözünde (bu sözün tam anlaşılmadığı söylenen bir şey, Marx bu sözünde, dini aşağılamaz, ancak dinin, halklar için ne anlama geldiği nasıl bir gerçekliğin parçası olduğunu tespit eder. Ancak bu ayrım, yani onun dini aşağılamamış olması, ve gerçekliğini tanımış olması, Marksist öğreti ile bağdaşık olduğunu savunmanın delili olamaz) dinin savlarının tam karşısında yer alır.

Din konusundaki temel bir ayrım vardır. Buna göre, inanç ile bilgi ayrıdır. Kabaca, bilgi, temellendirilmiş, doğrulanabilir yanlışlanabilir şeydir, inanç ise kişinin kanılarına, sanılarına dayanan kişisel doğru kabul edişlerdir. Nasıl isterse öyledir. Yani, bilgi nesneldir, inanç ise özneldir.

İnancı, öznel bir gerçeklik olarak tanımak, onu savunmak, yandaşı olmak anlamına gelmez. Bir gerçeklik olarak neliğini ortaya koymaktır.

İnsanoğlu için din, inaçtır, bilgi değildir. Sağduyulu bir dindar için, durum budur. O, dinin dogmalarına, kendi öznel gerçeği olarak inanır. Neye neden inandığının farkında olmayan dogmatik dindar ise dinin öznel gerçekliğini nesnel gerçeklik yapar, Tanrı’nın ve daha zoru dinin ve çok daha zoru peygamberliğin bir sayıltı olduğunun farkında olmaz.

İnsanoğlunun tarihine bakıldığında ise Ortaçağ dönemlerinde Batı’da dinin öznel gerçeklik değil de, nesnel gerçeklik olarak alınışı vardır. Ancak insanoğlu bir yandan bu sistemde yaşarken, bir yandan da bu sistemi parçalamıştır. Fizikte, biyolojide, felsefede, kimyada bu dönüşümün tonla devrimi vardır. Bu devrimlerden biri de, toplumsal düzende yaşanmıştır. Bu anlayışa dayanan imparatorluklak yıkılmıştır, Reformasyon, Rönesans, Aydınlanma, Modernite süreçleriyle Teizm yerine Hümanizim geçmiştir. Mutlak irade ilahi güçten alınmış ve insana verilmiştir. Toplum da buna göre düzenlenmiştir. Cumhuriyet, demokrasi denen şey bu sürecin son meyveleridir.

Marksizm de, bu sürecin bir perspektifidir. İnsanı din yapmaz, din insanı yapar derken, temelde bir hümanizim anlayışını içerir, dinin insanların bir yaratımı olduğunu söylemek, onu öznel inanç halinde tanımak demektir.

İnsanlık tarihi, bir tür, son iki bin yıl için, teizm ile hümanizmin yer değiştirmesi sürecidir. Şimdi kalkıp da, katırsal bir düşünüş içinde, bu ikisinin bağdaşık olduğunu söylemek ancak benim köpeğimin sevilmek için yaptığı yalakalıktan daha öte bir anlama gelmez. Bunun nedeni ise açıktır; yaşadığımız dönemin siyasal dinamiği.

 
Toplam blog
: 467
: 1012
Kayıt tarihi
: 21.10.07
 
 

Ankara'da yaşıyorum. Çeşitli güncel konularda, zaman zaman "Neden olaya böyle bakılmıyor?" diye düş..