Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Mart '17

 
Kategori
Bebek - Çocuk
 

"Dört çocuklu hayat"

"Dört çocuklu hayat"
 

alıntı.


Birisi 20 diğeri 14 yaşlarında olan oğullarıma, 14 ay önce tüpoğlanların da  doğumlarıyla  bir genç, bir ergen ve iki bebekli hayatım şenleniverdi!. Anneliğimin 20.yılında dilim döndüğünce anlatmaya çalışacağım dört çocuklu hayatı…

Nasıl geçti bu yirmi yıl bir ben bilirim:)). Bilemediğim ise; nasıl bu kadar çabuk geçtiği…

Gözümüm Nuru dediğim Efe’min doğumuyla başlayan 20 senelik  annelik hayatımda; vazgeçtiğim şeyler, görmek isteyip göremediğim yerler, gitmek istediğim kurslar, hobiler, yapamadığım işler olduysa da anne olmanın yaşattığı hazzı hiçbir şeye değişmem. Galiba ben en çok anne olmayı sevdim bu hayatta.  ( Allah anne olmak isteyen herkese yaşatsın bu duyguları)

Büyüklerin bir lafı vardır çok severim. “Yıldız yerine geldi ama ay çektiğini bilir”.  Hiç te kolay değilmiş dört çocuk, hele de ilk iki çocuk büyümüş, 40’ından sonra ikiz bebeklerle başa dönmek  biraz deli cesaretiymiş.  Ee başa gelen çekilir deyip, sıkıntıları sorun haline getirmeden Allah'ın emanetlerine odaklanıyorum gücüm yettiğince. Napalım bu dünyada dört çocuk annesi olmak varmış yazımda. 

Çok çocuklu olmak hem çok zor, hem çok yorucu, hem çok güzel, hem de  çok keyifli.  An’ın tadını yaşamayı bilirseniz eğer. Çocuklarımın gelecekleridir beni telaşlandıran.  Bir şekilde büyüyorlar evet ama, kişiliklerini oluşturmaktır büyümede esas olan. Sevgi dolu, çalışkan, vicdanlı, sağlıklı kocaman birer adam olmaları amacım. Diğer serzenişlerim geçecek, geçer biliyorum. Hepsi birer süreç. Uykusuzluk, yorgunluk, kardeş kavgaları.. her şey biraz zamanla, çokça sabırla yoluna giriyor, girecek.  Yeter ki sağlıklı olsun kuzular.

Aralarında 6 yaş olan iki erkek çocuk büyüttükten sonra  bu defa başa dönüp iki erkek çocuk daha büyütmek… “aaa hiç te zor değilmiş canım,  ne var ki 3. anneliğim bu, elimin tersiyle büyütüyorum” gibi söylemler sıralamak isterdim buraya ama işin aslı öyle değilmiş. Hele ki diğer çocuklarımda yaşamadığım uykusuzluğu ikizlerde 14 aydır yaşıyorum ya, kamyon çarpmışa döndüm. Çocuk büyütmek dünyanın en zor ama en eğlenceli işi bana kalırsa. Eğlencesi onları seyreylemede, büyüdüklerini görmede.

40’ından sonra çocuklar büyümüş tam rahatlamaya başlamışken, ikizlerle taaa en başa dönen bünyem çok yoruluyor yorulmasına ama yapacağından da geri durmuyor. Yatıp uyuyunca geçiyor yorgunluğum, uyuyamasam da  geçiyor  günün hareketi, çocukların sorumlulukları her şeye yetişme telaşı yorgun hissetmeme izin vermiyor. Beni tanıyanlar nasıl bu kadar enerjik oluyorsun bunca yorgunluğa diyorlar. Aslında  etrafımdakilerin söylediği kadar enerjik değilim, enerjik olan zaman.  Çok hızlı ilerliyor, ben de ona ayak uydurmaya yetişmeye çalışıyorum. Her şeyin tadını ala ala yaşayasım var, bir daha bu yaşlarında olamayacak çocuklar, zira ben de bir  daha 42 yaşında olamayacağım. O yüzden her günü verimli, keyifli, söylenmeden geçirme telaşım.

Gündüz ben işteyken, ikizlerle ilgilenen yardımcımız var. Baba, abiler ve  yardımcımız… ne kadar destek olurlarsa olsunlar işin yükü annede inanın. Yemekleri, giysileri, her akşam banyoları gibi organize işi bile yorucu.  Ne kadar yardımcımız olursa olsun çocuk sayısı arttıkça, sorumluluk da artıyor iş daha da zorlaşıyor. Süt iznim devam ettiğinden eve erken dönüyorum. Eve geldikten sonra  yapmam gereken işlere dalıp çocuklarla ilgilenmezsem suçluluk hissediyorum, o yüzden; zaten tüm gün ayrıyız diye onlarla vakit geçirmenin keyfini  mutluluğunu zorluğunu yaşıyorum. Yemekleri, oyunları, duşları,  Bora’nın dersleri, sohbeti… işler çocuklar uyuduktan sonra da yapılır, yapılıyor da. Gel gör ki, ben tam yastığa başımı koyuyorum ikizlerden biri uyanıyor. Onu  uyutup yerine koyuyorum  bu defa  diğeri… böyle böyle sabah 4- 5 i buluyor çoğu zaman uyumam. saat 7 de  zaten kalkmam gerekiyor, 3 saatlik uykuyla işe gidiyorum, nasıl gittiğimi bilmiyorum:))

En yetemediğim noktalardan birisi, her birinin ayrı ayrı duygusal ihtiyaçlarının varlığı. Sonuçta dört ayrı birey. Huyları başka düşünceleri başka, karakterleri başka. Her birini ayrı ayrı anlamaya çalışıyorum, düşüncelerine  isteklerine önem vermeye çalışıyorum elimden geldiğince. Küçük çocuklarımın fiziksel güvencesini, büyük çocuklarımın duygusal güvencesini her fırsatta  sarıp sarmalamada, onları çok sevdiğimi sık sık dile getirerek  sağlamaya  çalışıyorum. Bunları karşılayabilmek için önce ben iyi olmalıyım biliyorum ama, ikizlerin 14 aylık olmalarına rağmen halen her gece en az ikişer defa uyanmalarından mütevellit şaftımın kaydığı, insanlıktan çıktığım zamanlar,  hiç bir şeye yetemediğimi düşünüp, moraran gözaltlarıma bakıp bakıp salya sümük ağladığım zamanlar da  olmuyor değil. En nihayetinde insanım ben de. Öyle durumlarda büyük çocuklarımın “anne iyimisin” sorusuyla kendime geliyorum.

 Efe zaten çok iyi bir abi idi. Uzaktaki bal kuzum her telefonda ikizleri sorar, özler, ve her geldiğinde elinden geldiğince destek olur bana.  Laf aramızda Bora, Efe’den daha iyi beceriyor bakım işini:)) Bora’da abiliği olabildiğince iyi kotardı. En büyük yardımcım oldu son 14 ayda.  İkizlerle yalnız kaldığımda sık sık yardıma ihityacım olup olmadığını sorar ergen kuzum.  Çok da başarılı yardımları olur bana, yemeklerini yedirebilir, uyuturken destek olur, elinden her iş gelir ortanca oğlumun.  Çocuklar arasındaki yaş farkının çokluğunun en güzel faydası… bir diğer ve en önemli faydalarından biri de,  birkaç yıl sonra büyük çocuklara küçük  çocukları bırakıp, dışarı çıkma fikridir:))

Dört erkek çocukla yaşarken ( hatta hamileliğimde ikizlerin de erkek olduğunu öğrenen)etrafımdan en  çok duyduğum cümle:  aaaa hepsi mi erkek, tüh bir tanesi kız olsaymış… valla alan razı, satan razı ben halimden memnunum a dostlar. Sağlıklı olsunlar da kız erkek evlat hiç fark etmez bence. Hiç kızım olmadı, bilmiyorum ama öyledir herhalde, farketmemelidir. 

Her şeye rağmen zamanın çok hızlı aktığının farkındayım, her yaşadığım şeyin birer süreç olduğunun da. Biliyorum ki gün gelecek tüpoğlanlar da büyüyecekler Allah’ın izniyle,  tıpkı abileri gibi.  Oturup masanın başına bergamot aromalı çaylarımızı içeceğiz fırından yeni çıkan tarçınlı kurabiyenin odaya yayılmış kokusu eşliğinde,   kahkaha dolu sohbetlerimizle.  

Şunu belirtmeden geçemeyeceğim; ilk çocuktan sonraki çocuklarda anne hem tecrübe sahibi oluyor hem de pratikleşiyor.  İkinci ve sonraki çocuklarda yaşanılan rahatlık, özensizlik değil,  işi pratiğe dökmektendir. Bir nevi “su akar yolunu bulur” durumu. İnanın. Bakınız: ben. 

Hayat her şeyi yapacak kadar uzun değil, fakat yaşamak büyük ayrıcalık. Bütün kötülüklere rağmen dünya nasıl da güzel.  An’ı yaşamanın keyfi hazzıdır esas olan. Yaradılan her şeye özenli davranmam, şükretmem ondandır.

Beni büyüten, olduğum kadın yapan, çakırkeyif masalarda gözlerime yaşlar dolduran her acıya, her kayba, her mutluluğa, mutsuzluğa…bana bu hayatı bahşeden yaradanıma binlerce şükür.

Dört çocuklu hayat= zor ama keyifli vesselam.

Sevgiyle kalın.

Bu da günün türküsü olsun.

Bekle Buğday Tanesi

Bekle kar altında kalan buğday tanesi
Yine onun sularıyla yeşereceksin
Gözyaşların çare değil ağlama büyü
Başını dik tutabilirsen boy vereceksin

Her yanımda allı morlu
Güller açar türlü türlü
Bu fırtına dünden belli
Başedeceksin...

Dinlemek isterseniz linke tıklayınız. 

https://www.youtube.com/watch?v=A3Iw7r911pk

 
Toplam blog
: 184
: 2109
Kayıt tarihi
: 11.03.07
 
 

1974 Bremen doğumluyum. Hayatın Med-Cezir'lerle dolu olduğuna inanırdım; yaşaya yaşaya anladım ki ö..