Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Şubat '19

 
Kategori
Magazin
 

"Doyurucu Roller İstiyorum"

Yeni oyunu Cehennem Tanrısı ile büyük beğeni toplayan Özgün Çoban, oyuncuların tiyatroya yönelmesini “Popüler kültür tiyatroda sırıtıyor” şeklinde eleştirerek, “Nitelikli işler için biraz daha çaba sarf etmeliyiz” diyor.

Özgün Çoban her sene bir oyun yönetme ya da oynamada gösterdiği istikrarı bozmadı ve bu sezon da yeni oyunuyla sahnede yerini aldı. Büyük beğeni topladığı Cehennem Tanrısı oyunuyla seyirci karşısına çıkan başarılı oyuncu canlandırdığı Haynes Morgan karakteriyle kapitalist sistemin bireyi nasıl bir hale getirdiğini anlatıyor. Kendi adına da sisteme, kendi kalesinde direndiğini söyleyen Çoban, “Bu sistem hepimizi yoruyor. Sürekli bir tüketim halindeyiz” diyor.

Son birkaç sezondan beri daralan dizi piyasasının durumu oyuncuların tiyatroya daha çok ilgi göstermesini sağladı. Bu durumu sorduğumda Çoban olaya, “Popüler kültür bazen tiyatroda sırıtıyor” şeklinde bir eleştiri getiriyor. Ancak şunları ekmeyi de ihmal etmiyor; “Bir süredir tiyatro yapmayan oyuncuların da tiyatroya dönüşünü izlemek güzel, aralarında izlemeyi özlediğim iyi oyuncular var, ne mutlu bize. Ama eski popülerliğine kavuşması için, nitelik olarak  biraz daha çaba sarf etmeliyiz”.

Şimdilik sadece sahnede izleyeceğimiz Özgün Çoban televizyona dair aldığı yeni kararları da paylaşarak, dizi konusunda daha seçici olduğunu söylüyor. Çoban, “Artık dizi konusunda seçim yaparken daha dikkatliyim. Kriterlerim değişti. Hareket içinde olmayı severim ama bu kadar emek verdiğim işte duygusal anlamda karşılığını almak isterim. Yani oynayacağım karakter daha doyurucu olmalı. En büyük kriterim bu” diyor.

 

Bugünlerde neler yapıyorsunuz nasıl bir heyecan içindesiniz?

Yeni oyunumuzun heyecanını yaşıyorum. Uzun süredir bu kadar keyifle hazırlandığım bir rol çıkmamıştı karşıma. Onun dışında daha alternatif sporlara merak saldım bu sene. Tırmanış, snow board, aireal silk gibi. Meğer tırmanış konusunda baya yetenekliymişim. İstanbul'da var mıdır diye bakarken fark ettim ki bir sürü tırmanış duvarı mekanı varmış. Bir rota izleyerek duvara tırmanmanın verdiği his gerçekten özgürleştirici. Ya da tırmanamamanın verdiği his, olgunlaştırıyor insanı. Diyorsun ki henüz bu dağa tırmanmaya hazır değilim!  

Bu yeni heyecanlar ve yeni spor dallarını keşfetmeniz bir yana sizi bir süredir ekranda görmüyoruz bunun özel bir sebebi var mı?  

En son 'Kızlarım İçin'den sonra iki film çektim, üçüncüsüne hazırlanıyorum. Biraz sinema kariyeri yapmak istedim açıkçası. Diğer bir yandan da artık dizi konusunda seçim yaparken daha dikkatliyim. Kriterlerim değişti diyebiliriz. Gerçekten inandığım içinde var olmaktan hoşlandığım projelerde yer almak istiyorum. Henüz karşıma doğru senaryo ve doğru karakter çıkmadı, bakalım zaman ne gösterecek. 

Değişen kriterleriniz neler? Biraz daha açabilir misiniz?

Malum dizi süreleri uzun, yoğun çalışma koşulları içeriyor. Çekilen işlerin arkasında büyük emek var. Hareket içinde olmayı severim ama bu kadar emek verdiğim işte duygusal anlamda karşılığını almak isterim. Yani doyurucu bir karakter olmalı oynayacağım. En büyük kriterim bu açıkçası. Ben kendimi fiziksel sınırlar içinde konumlayan bir oyuncu değilim. Nasıl göründüğümden feragat etmeyi severim. Olay görüntü değil, duyguyu nasıl yaşadığın ve seyirciye neler hissettirdiğin. Yani doğru, oynamaktan zevk alabileceğim, çok yönlü, duygu değişimi olan karakterler arıyorum. Diğer bir yandan da evet rol güzel ama hikayedeki yeri ne diye baktığımda, senaryonun zekice yazılması ve yansıtılması gerekiyor. Birbirinin aynı, küçük dokunuşlarla farklı olduğu düşünülen, kaç yıldır karşımıza çıkan işleri seyirci de almıyor ben de almıyorum artık Melis…

Neydi sizi bu değişime iten sebepler? Daha tecrübeli ve eğitimli oluşunuz mu, sektörün yozlaşması mı, tüketim kültürünün artması mı hangisi?

Hepsinden biraz var açıkçası. Herkesin bir fikri var ama kimsenin bir fikri yok. Seyirciyi hafife alıyoruz. Bir gün Diyarbakır'da istemeye istemeye oynadığım bir vodvil sonrası kafenin birinde biri yaklaştı yanıma. "Abi kusura bakmazsan, utanmıyor musunuz böyle oyunlar oynamaya, biz burada Brecht, Shakespeare oyunları izlerdik. Neden artık bunları oynamıyorsunuz" dedi. Seyirci anlamaz algısından çıkıp biz bunu yapalım, inanıyoruz bu işe arkasında dururuz yok. Yeni bir şey anlatmıyoruz maalesef, ya da bir dert yok. Öte yandan biri çıkıp Türkiye'de benden başka jön yok diyor mesela, şaşırarak bakıyorsun. Olmuş demek ki diyorsun. Halbu ki diğerleriyle uğraşman değil kendini geliştirmen lazım. Bunlar hep reklam işte içi boş... Kısacası özgün fikirler lazım. Gerisi sıkıcı artık, en azından benim için öyle… 

Cehennem Tanrısı oyunu nasıl bir oyun ve bu oyunla yollarınız nasıl kesişti?

Sam Shepard'ın yazdığı son oyun. İlk defa Türkçeye çevrildi ve Türkiye prömiyerini yaptı. Ben zaten yazara hayranım. Amerika'yı anlatır ama aslında bütün dünya sistemine, kapitalizme bir eleştiri getirir oyunlarında. Böyle söyleyince ağır bir oyun gibi oldu ama değil. Baya kara komik bir oyun. Noact Sahne'nin sahibi aynı zamanda oyunun yönetmeni aradı bir gece saat 01.00 dı, “Sana geliyoruz” dedi. Onlar başlamışlardı provalara ama oyuncu değişikliği yapmak durumunda kalmışlar. “Oyunu bir okusana” dedi. Okudum bayıldım ve perde dedik…  

Rolünüzden bahsedecek olursanız neler söylersiniz? Kendinizi ve sınırlarınızı zorlamanız gerekti mi?

Haynes Morgan, kapitalist sistemin bireyi ne hale getirdiğinin canlı kanlı bir örneği. Bir dünyaya değer veren bir bilim adamı. Çok naif ve yaralı. Hazırlık aşaması biraz zordu, çünkü ekip arkadaşlarım bir süredir çalışıyorlardı o yüzden hemen adapte olmalıydım ama rol de zordu. Üstesinden geldim. Oyun boyunca tutman gereken bedensel bazı arızaları var karakterin ve gerçekten yorucu. Oyun bittiğinde ben de bitmiş oluyorum. Bu fiziksel durumla oynamak bir yandan da karakterin naif ve ürkekliğini tutmak benim için en zorlayıcı süreçti. Daha fazla bahsetmeyeyim, sürprizi kaçmasın.

 

"Sisteme karşı kendi kalemde direniyorum"

"Haynes Morgan, kapitalist sistemin bireyi ne hale getirdiğinin canlı kanlı bir örneği" diyorsunuz. Peki bu sistem içinde siz kendi halinizi nasıl tanımlarsınız? Bu sisteme karşı bir meydan okuma ve direnme haliniz var mı mesela?

Hepimizi yoruyor bu sistem. Sürekli bir tüketim halindeyiz. Ben şahsi olarak az ve öz tüketmeye çalışıyorum. Kendi kalemde direniyorum ama önünde sonunda hepimiz bu çarkın dişlileriyiz. Toplumdan ziyade bireysel gelişim ve duyarlılığın önemli olduğunu düşünüyorum. Birey değişirse toplum değişir, gelişir. Kapımızın önünü temiz tutmalıyız. 

"Televizyonda dizi sayılarının azalması, daha da zorlaşan koşullar oyuncuları tiyatroya itti ve tiyatro eski popülerliğini geri kazandı" görüşüne katılıyor musunuz? 

Benim için hep popülerdi. 9 sene önce mezun oldum. 8 sene dizi yaptım. Her yıl mutlaka en az bir oyun yönettim ya da oynadım. Bir süredir yapmayan oyuncuların da tiyatroya dönüşünü izlemek güzel, aralarında izlemeyi özlediğim iyi oyuncular var, ne mutlu bize. Eski popülerliğine kavuşması için, nitelik olarak biraz daha çaba sarf etmeliyiz bence, popüler kültür bazen tiyatroda sırıtıyor.

"Popüler kültür bazen sırıtıyor tiyatroda" derken bence de haklısınız. Ama bu konudaki önerileriniz neler?  

Seyirci odaklı değil, nitelik odaklı seçimler yapmalıyız bence. İyi bir oyun yaparsanız seyirci seve seve izler. Televizyonun aksine tiyatro kulaktan kulağa yayılır. Seyirci bir oyuna gitmek için emek harcar ve karşılığını bekler. Zaten bir kumanda mesafesinde izleyebileceği şeyi neden zaman ayırıp tiyatroda izlesin ki? Çalışmak, kafa yormak gerek. Bu yüzden 'Cehennem Tanrısı' özel bir oyun. Seyirciye anlatmak istediği bir derdi var. Karakterlerin yolculuklarına inanıyoruz. Üstüne düşünebiliyor seyirci. Eve gidince unutmuyor. 

Dizilere karşı özel bir mesafeniz var mı?

Benim için sahne, televizyon, sinema ayrımı yok. Sadece tiyatro değil hepsi er meydanı. 


"Dijitalleşen dünya beni heyecanlandırıyor"

Dijital Esaret filminde de oynadınız. Bu filmde sizi nasıl bir rolle ve hikayede izleyeceğiz? Ne zaman vizyonda?

Filmimiz dijital dünyaya kendini fazlasıyla kaptırmış insanların hikayesini anlatıyor. Bu hikayede benim rolüm, insanları ehlileştirmek. İki yönlü bir rol oldu, keyifli bir süreçti. Daha önce deneyimlemediğim bir karakter. Umarım güzel olmuştur. Önümüzdeki yaza doğru muhtemelen vizyonda, kesin bir tarih maalesef veremeyeceğim.

Dijitalleşme artık çağımızın kaçınılmaz bir gerçeği. Bu dijitalleşme size ne hissettiriyor, siz bu durumu hangi tarafından değerlendiriyorsunuz?

85 doğumluyum. Her şeyi o kadar sırasıyla yaşadım ki, bu yüzden hiçbir şey garip gelmiyor. Bilgisayarla, cep telefonuyla, internetle tanışmamız bizim dönemler için bir bilgisayar oyunu gibi. Yaş aldıkça yeni bir araç, gereç edindik.

Sosyal medya, teknoloji, dijitalleşen dünya sizi korkutuyor mu, bu konuda tereddütleriniz var mı? 

Aksine heyecanlandırıyor. Eşim bilgisayar mühendisi, o her yeniliği takip eder. Beraber araştırıp teknolojinin nerden nereye geldiğini düşünürüz. Mesela Google’ın en son geliştirdiği Duplex assistant call mucize gibi geliyor bana, artık yapay zekalar insanı çok iyi taklit edebiliyorlar. 

Tiyatro ve sinema bir yandan devam ediyor ama bunun dışında yaptığınız, planladığınız başka şeyler var mı?  

Birkaç şey var, ama henüz anlatmam doğru olmaz sanırım. A şunu söyleyebilirim akrobasi derslerine başladım. Çok yakında değil belki ama 2019 ekim gibi muhteşem bir performans hazırlıyoruz. Şimdiden yeriniz hazır…

 

 
Toplam blog
: 60
: 44
Kayıt tarihi
: 13.12.18
 
 

Gazeteci ..