- Kategori
- Kültür - Sanat
“Etek sarı, sen etekten sarısın…”
2004 yılı Mayıs'ında Ankara’dan Malatya’ya döndüğüm sıralarda İl Turizm Müdürü Ali Cengiz aradı. Ceylan Malatya’ya gelerek Etek Sarı türküsünün klipini çekecekmiş, İstanbul’dan arayan olursa yardımcı olmamı rica etti. Bir iki gün sonra Rezzan Hanım aradı, öykülü türküler olup olmadığını sordu. Dizi haline getiriyorlarmış. Arguvan Türküleri kitabımızın yakında çıkacağını, öykülerin kitapta yer alması nedeniyle yardımcı olamayacağımı söyledim. Etek Sarı türküsünün öyküsünü gönderebileceğimi belirttim. Aşağıdaki yazıyı hazırladım.
Âşık Vahap Alkan
Âşık Vahap Alkan, 1937 yılında Hekimhan ilçesine bağlı Başkavak köyünde doğdu. İlkokulu köyünde okudu. On yaşlarında bağlama ile tanıştı. Komşu köy Ballıkayalı Kör Mustafa lakabıyla anılan Mustafa Kocaman’dan ve diğer dede-âşıklardan saz çalmasını öğrenen Mustafa ve Murtaza Takmaz adlı köylülerinin çevresinde toplanan gençlerden birisi olarak bağlama çalmayı geliştirdi. 18-20 yaşlarında çalıp çağırmaya başladı.
Hem yaşadığı, hem de çevresel olaylardan esinlenerek-etkilenerek yazdığı şiirlerinde hasret, gurbet, sıla, mahpusluk, özlem, sevda, Almanya gibi konuları işledi, birçoğunu seslendirdi. Hem kendi yapıtlarını hem de Hekimhan, Arguvan, Çamşıhı türkülerini-deyişlerini seslendirdi. 1968, 1969 yıllarında iki plak doldurdu. Köyünde çiftçilikle uğraşırken 1973 yılının Ocak ayında Almanya'ya işçi olarak gitti. 1974'te izine döndüğünde Malatya'da Umut Plak'ta ilk ve tek kasetini doldurdu. 1973 - 1980 yılları arasında Âşık Yoksuli, Muhlis Akarsu, Âşık Mahzuni gibi ozanlarla Almanya konserlerine katıldı. Âşık Yoksuli ile yakın dostluğu oldu. Halen Almanya’da yaşamaktadır.
Türkülerinin büyük bölümü oğlu Behlül Alkan tarafından kasete okundu. "Etek sarı sen etekten sarısın"," Hangi gün gözyaşı yiyem?", "Seher yeli selam söyle yârime" ve daha birçok türküsü yaygınlaştı, başkaları tarafından da okundu. Bazıları onun yapıtlarını anonimmiş ya da kendi yapıtlarıymış gibi okudular. Oğlu Behlül Alkan da dâhil olmak üzere onun adından söz eden olmadı.
“Etek Sarı Sen Etekten Sarısın"
Aşığımız, hercai gönüllüdür. Bir gün genç bir kadın görür ve ondan etkilenir.
Duygu, düşünce ve hayalleri türküye dökerek dile getirir.
Etek sarı sen etekten sarısın
Kurban olam Beydağı’nın karısın
Sordum o güzele kimin yarısın
Ben sormadan dolu gibi döküyü
Bir gömlek almıştım hasa bezinden
Âlem düşman oldu senin yüzünden
Git sevdiğim sağlığınan gelirsem
Yar kör olam öpeceğim gözünden
Bir gömlek almıştım kolu düğmeli
İnsan sevdiğine boyun eğmeli
Sevince de deste başı sevmeli
Kurban olam Arguvan’lı geline
Sallanarak gelin indi pınara
Lütfeyle ki gelin atım sulana
Seni benden beni senden eyleyen
Ölmeye de mezar mezar dolana
Aşığa göre, gelinin tülbendinin altından çıkan ve savrulan saçları, giydiği eteğin rengi de sarı; teni, Beydağı’nın karı gibi beyazdır. O bir “deste başı”dır. Yiğit severse, “deste başı” sevmeli!
Hasa bezinden, kolları düğmeli gömleğini onun için giyer, atıyla onu görmek için pınarın başına gider. Gelin onunla konuşmaz, gözlerinden de dolu gibi yaş döker.
Sever, ama kavuşamaz… Arada engeller vardır. O, başkasının yâridir. “Seni benden beni senden ayıran-Ölmeye de mezar mezar dolana” diye beddua eder.
* * *
Yazıyı Rezzan Hanıma faksla gönderdim. Yaz geldi, Beydağı’nın karı eridi, Ceylan gelmedi!
* * *
Hemen geriye dönerek Ceylan’ın türküyü kimden aldığına bakalım…
Âşık Vahap Alkan’dan sonra Teslim Budak ve Hasan Durak da okudular. Türkü Ceylan, İbrahim Tatlıses ve Gönül Yarası filminde Meltem Cumbul, Yadigâr Altay, Celal Özer, Azer Bülbül ve daha birçok sanatçı tarafından okunmuştur.
Müziğindeki bazı düzenlemelerin türküye yeni bir tat katmasına karşın sözlerinin ve ezginin değiştirilmesi-başka bir ağızla okunması bir o kadar tatsız bir durum ortaya çıkarmış; türkü arabeskleşmiş ve ağız özelliğini yitirmiştir.
Türkümüzün ilk dörtlüğünü bir kez daha birlikte okuyalım:
Etek sarı sen etekten sarısın
Kurban olam Beydağı’nın karısın
Sordum o güzele kimin yarısın
Ben sormadan dolu gibi döküyü
Bazı sanatçıların üçüncü dizeyi “Sordum sual ettim kimin yârisin” ya da “Sordum soruşturdum kimin yârisin” biçiminde değiştirerek okuduğundan çok, ezginini değiştirilmesi ve ağız yapısının bozulması üzerinde durmak istiyorum.
Okuyuşlarda bir koşutluk var ve dize sonlarındaki sahiplik (iyelik) eklerinin değiştirildiğini görüyoruz.
sarısın > sarısan
karısın > karısan
yarısın > yarısan
döküyü > dökiyi
Günlük yaşamda Arguvan’da bu ağza rastlayamazsınız. Kaldı ki, türkülerde… Azeri-Türkmence lehçesinin etkili olduğu bazı bölgelerimizin söyleyiş özelliğini getirip Arguvan’a yamarsanız olacağı bu!
45 yıldan beri yöre kültürünün farkındayım, 25 yıldan buyana da derleme ve araştırma çalışmaları yapıyorum. 1989 yılından buyana ise düzenli bir biçimde Arguvan türküleri ile ilgileniyorum. Arguvan yöresinde böyle bir söyleyiş biçimi yok!
Ağızlar; halk müziğinde yöreyi-yerelliği belirleyici, zenginlik kazandırıcı, beğeniyi yönlendirici-netleştirici-tekdüzelikten kurtarıcı özellikler taşıyan söyleyiş-okuyuş-çalış biçimleridir. Geleneksel halk türkülerimizi okuyanlar-okuyacak olanlar yerel dil-ağız bilgisine sahip olmalı, bunun için de alan araştırması yapmalı. Bunlar yapılmadıkça yanlış üstüne yanlış yapılacağı gibi, türkülerimizin öz ve duygudan yoksun bir biçime getirilmiş olarak gelecek kuşaklara aktarılacağı bir gerçektir.
Türkülerimizin özünü, özgünlüğünü bozmayalım.
Kaynak: H. ŞAHİN-S. ÖZEROL, Arguvan Türküleri/Halkbilimsel Bir Araştırma Denemesi, AKEV Yayınları, İstanbul 2004, s. 370, 470
İlk Yayınlanma: Malatyahaber.com, 15 Ocak 2008