Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Mayıs '15

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

"Evde oturan, erken ölür"

"Evde oturan, erken ölür"
 

Başlık bir Çingene Atasözü!
Çingeneler söylüyorsa doğrudur, kızılderililer de öyle...
Doğayla iç içe yaşayan, bilgeliklerini de yaşamın kendisinden alan bu insanların söylediklerini hafife almamak lazım.

Gezmekten, yeni yerler görmekten, öğrenmekten daha güzel ne var?
Evimde olmayı ben çok severim mesela... Her insanın rahat ettiği, huzur bulduğu, kapısını kapattı mı kendisini kalesinde hissettiği bir yuvası olmalı. " Evde sıkılıyorum" diyenleri pek anlamam bu yüzden.

Ama bir de yoculuk isteği var ki bende, Sezen Aksu'nun " ben her bahar aşık olurum" dediği gibi ben de her bahar bu sevdayı daha bir yoğun yaşıyorum.
Çantamı sırtlayıp gitme isteği... Şöyle biraz uzaklaşmak, yeni yerler, yeni sokaklarda dolaşmak, yeni insanlar, hayatlar görmek. Canım uzaklar çekiyor bu mevsim geldiği zaman!

"Yolculuk en iyi terapidir" derler ya... Aynen katılıyorum bu söze...
İnsan yola çıktı mı, bir süreliğine hafifliyor, algısı açılmaya başlıyor. Çingenelerin sözünden ben kendime göre bir anlam çıkardım.

Ölümün bizi nerde, ne zaman beklediğini bilemiyoruz tabii. Bu sözde anlatılmak istenenin bedenin ölmesi değil de, yaşam enerjisinin ölmesi gibi yorumladım ben kendi adıma. Yani insan maddi ya da manevi olsun sınırlı bir alana ruhunu sıkıştırıyor, dış dünya ile de sınırlı bir etkileşimde bulunuyor, farklı bir şey görmüyor, duymuyorsa o insana diri denmez öyle değil mi? İnsanın beynine oksijen gitmez. Bir körlük, sağırlık oluşur zamanla içinde bulunduğu durum ya da çevreye ilişkin.

" Harekette bereket vardır" demiş büyüklerimiz; yani yaşamımız hep aynı döngü içinde kalırsa, tıpkı zamanla kullanılmayan uzuvların güç kaybettiği gibi, insan da düşünme, hissetme, öğrenme ve yaşamdan zevk alma yetisini kaybediyor.

Yeni insanlarla tanışmak, başka yaşamlara ve hikayelere tanık olmak, daha önce görmediğiniz bir yeri görmek, havasını solumak, farklı bir lezzet denemek insanın hem bedenine, hem ruhuna, hem de zihnine iyi gelen, diri tutan bir şey!

Haaa, şimdi diyebilirsiniz ki, zaman nerde ? Hadi zamanı bulduk, para nerde?

Haklısınız! Çok ağır şartlarda çalışan, bırakın tatili, dinlenmek için bile zaman bulamayan, hiçbir biçimde bütçesinden buna para ayıramayan insanlar o kadar fazla ki maalesef. Bunlara sahip olduğu halde farkında olmayan, yapmayan da çok ama!

Benim söylemek istediğim de illa lüks bir gezme ya da tatil anlayışı değil zaten. Kaliteli zaman, kaliteli yaşam deyince 5 yıldızlı 7 yıldızlı oteller, tatil köyleri, lüks restoranlar, kaliteli şaraplardan bahsetmiyorum.
Tam tersi, bizi heyecanlandıran ve mutlu eden şeylerin lüks olması gerekmiyor. Pahallı bir balık lokantasında yemek yiyeceğinize, deniz kenarında salaş ama temiz bir yerde balık-ekmek yemek de aynı zevki verebilir. Başka ülkelere seyahat değil de, yaşadığınız şehirin bugüne kadar hiç gitmediğiniz bir müzesine ya da bir ilçesine gidebilirsiniz bir tatil günü. Açık havada bir gezinti, toprakla, suyla temas bile enerjinizi yeniler.

Neden zevk alabilecekseniz ve bütçeniz neye yetiyorsa mutlaka bir seçenek bulunur. İnsanın kendinden ve bulunduğu ortamdan biraz uzaklaşmaya, nefes alabilmek için hava delikleri açmaya ihtiyacı var.
Alışkanlıkları biraz da kafayı değiştirmek gerekiyor.
Kendi sağlığımız ve mutluluğumuz için.
O zaman ne bekliyoruz, havada güzel...
Müsait olanlar yapsın programlarını, durduğumuz hata!

 
Toplam blog
: 115
: 830
Kayıt tarihi
: 18.11.12
 
 

1967 yılında İstanbul'da doğdum.Hacettepe Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesinden 1988 yılınd..