Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Ocak '12

 
Kategori
Sosyoloji
 

'Gelin canlar bir olalım'

'Gelin canlar bir olalım'
 

Pir Sultan Abdal: 'Gelin canlar bir olalım - Münkire kılıç çalalım!'


Yeni bir güne uyandık. 

Uyuduk uyandık. 
 
Pir Sultan Abdal’ın dediği gibi:
 
'Uyur idik, uyardılar 
Diriye saydılar bizi'
 
Ne Devlet ne de bizi kuşatan dünya huzur içinde yaşamamızı temin edemiyor, bu çokaçık.
Kimi tuzu kurular ile devletlileri ve mutlu azınlık dışında iç huzuru duyan, olan bitenlerden mutlu olan birini göremedim.
 
Çoğunluk anlamında millet ne ekonomik gidişattan mutlu ne de önlenemeyen terör belasından dolayı huzur içinde uyuyup uyanıyor.
 
Yaklaşık on  yıl içerisinde arabaların sayısı en az iki kat arttı.
 
Zengin daha zengin olmak yolunda her türlü yolu mübah görerek yoluna devam ediyor.
 
Dar gelirliler, asgari ücretliler, işçiler, öğrenciler, emekliler, topraksız köylüler ile engelliler ne yazık ki kırk kanaat geçinip duruyorlar oldukları yerde.
 
Özellikle son beş yılın muhasebesi bu benim açımdan.
 
Maddi olarak çok ileri bir kalkınma içine girilmiş olsa bile devletin dış borç batağı içinde olduğu, şehirli dar gelirlilerin ise kırk kanaat geçindiği bir ortamda yaşıyoruz.
 
Tek sevincim şu ki her gün çatırdayabilecek bir ‘koalisyon’ tarafından yönetilmiyoruz.
 
Ben böyle bir iğrenç ‘koalisyon’ sürecinde emekli oldum:
 
Her şey birbirine karışmış, ekonomi allak bullak olmuştu. Talancılığın ve adam kayırmanın ayyuka çıktığı yıllardı o yıllar.
 
Bugün ise her gün değişik vechelerini görmekte olduğumuz pek çok açmazlarına rağmen tek partili bir yönetim var. Her iktidar gibi bu iktidar da kendi zenginlerini çoğaltmak peşinde.
Bu amaçla yeniden seçilebilmek için kendi seçmenlerinin çıkarına olan her türlü işin peşinde koşturmaktan geniş toplumu unutmuş bulunuyor.
 
Özellikle değişmeyen durum şu: Zengin ile fakir, seçilmiş ile seçmen, yoksul ile varsıl arasındaki uçurum dün olduğu gibi bugün de dört nala yol almaktadır ne yazık ki. Emek sömürüsünün ne olduğunu uzun uzun anlatmaya pek gerek yok.
 
Çünkü bu konuda Devlet adlı hantal yapılanma gerekli denetimi dün olduğu gibi bugün de yapmıyor.
 
Osmanlı çağlarında olduğu gibi yine: Adalet, musavat, kardeşlik, uhuvvet ve hürriyet peşindeyiz.
 
Bu konuda sayılması ve çalışılması gereken alanları işin uzmanları çok iyi biliyor olsa gerek.
Sorunun çözümü ‘emek piyasası’ ile ilgili mevzuatın baştan sona değiştirilmesi ile ancak çözülebilir. Buna da ‘emek piyasası’ üzerinde söz hakkı olan TBMM’de bulunan partiler yanında TÜSİAD, MÜSİAD ve TOBB izin verir mi bilinmez!
 
Oysa ‘ucuz etin yahnisi’ çoğu yönlerden pahalıya mal oluyor.
 
İşinden mutlu olanların incelenmesi ise ancak ‘güdümsüz bir araştırma ile’ mümkün.
 
Her gün olduğu gibi yine gazete haberlerine baktım:
 
Her kafadan bir ses çıkmış dün yine orta yerde!
 
Memleket hiç de güllük gülistanlık değil.
 
Büyük umutlar ile girdiğimiz 2012 pek de iyi geçeceğe benzemiyor.
 
Resmi söylemlere rağmen enflasyon ‘ben buradayım, bir yerlere gitmem’ diyor.
 
Yıllardan beri ‘geliyorum’ diyen Ermeni gailesi ise Paris’ten kopup geldi.
 
Sırada ABD Kongresi’nin Nisan toplantısı var.
 
Mali disipline rağmen Batı’ya bağımlı ekonominin ne olacağı belirsiz.
 
Bu yüzden olsa gerek ‘kanun koyucular’ olarak seçilenler geçenler maaşlarını 1000’lerce lira artırıvermişler bir anda.
 
Asgari ücretliler, çalışanlar ile emekliler ise milim milim bir artış almaya hak kazandılar her yıl olduğu gibi.
 
Son aylarda artmaya başlayan terör yine baş aktör.
 
Otuz yıldan bu yana terör belasından kurtulamadık. 
 
Çünkü sorunun çözümü kaşa kaş, göze göz olarak algılandı.
 
Çünkü sorunun bir uygarlaşma sorunu olduğu görülmedi.
 
Sorun da yakın komşularımız (!) kadar silah tüccarlarının da işine yaradı.
 
Onların bu yandaşlıkları ise görünüre göre başlarına pek pahalıya mal oldu.
 
Bu konuda ne NATO ne dost ve müttefikler ne de dini bir komşularımızdan yardım görebildik.
Yaşanan süreçte on binlerce ölüm ve kazınması çok zor olan ayrılıkçılık tohumları yeşermeye başladı.
 
Uludere yakınlarında havadan vurulan otuz beş kaçakçının ölümü ise aydınlığa kavuşturulamadı.
 
Nice terör şehitlerimizin suçlularının kim oldukları gibi nice faili mechuller de aydınlatılamıyor.
 
Çünkü Devlet uyanık değil. 
 
Çünkü herkes üç maymunu oynamak yolunu seçmiş.
 
Bir olay ya da ölüm karşısında ‘görmedim, duymadım, bilmiyorum’ demek zorunda kalıyoruz.
Çünkü ‘adalet’ yok!
 
Çünkü bize ne adalet duygusu ne de canların değeri öğretildi.
 
Oysa can kutsaldır; canlara kıyılası değil.
 
Nerede bir canlı görsem mutluluk duyarım oldu bitti.
 
Kimse kimseyi öldürmemeli.
 
İnancımıza göre:
 
'Kim, bir insanı, bir can karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarmak karşılığı olmaksızın öldürürse, o sanki bütün insanları öldürmüştür. Her kim de birini (hayatını kurtararak) yaşatırsa, sanki bütün insanları yaşatmıştır. Andolsun ki, onlara resûllerimiz apaçık deliller (mucize ve âyetler) getirdiler. Ama onlardan birçoğu bundan sonra da (hâlâ) yeryüzünde aşırı gitmektedir.' (KUR'AN: Mâide / 32).
İşte hayatta kalmak ile ilgili bütün hikmet burada gizli değil mi?
 
Ne yazık ki inacımızdaki zayıflıklar bütün davranışlarımıza kadar işlemiş olduğundan batmaktayız.
 
Mehmet Akif’in dediği gibi: Müslümanlık nerde? Bizden geçmiş insanlık bile!
Eğer sorun bütün ayrıntıları ile ‘sümen altı’ edilmez ise millet ak ile kara nedir anlayacak.
 
İşte bu sabah okuduğumm bir haber de bu konu ile ilgili. Birlikte okuyalım sıcağı sıcağına:
 
'TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu'nun Terör ve Şiddet Olayları Kapsamından Yaşam Hakkı İhlallerinin İncelenmesi Alt Komisyonu, bir ilki daha gerçekleştirerek, TSK operasyonuyla öldürülen PKK'lı Ahmet Şerif Karakaya'nın babası Mehmet Karakaya'yı bugün dinleyecek.
 
2009'da Gabar Dağı'nda düzenlenen operasyonda ölen PKK'lının babası Mehmet Karakaya önceki açıklamalarında oğlunun kimyasal silahla öldürüldüğünü savunan ve cenazenin savcılık tarafından kendisine verilmediğini söyleyerek şikayet eden baba Karakaya'nın komisyonda ne diyeceği merakla bekleniyor.'
 
Bu çok olumlu bir gelişme.
 
Oysa sorun İnsan Hakları olduğu kadar Terör Sorunudur da.
 
TBMM’de on binlerce can alan terörü soruşturan bir komisyon bulunmaması ne kadar ilginç değil mi?
 
Bence herkes her sorununu taşıyabileceği bir yer bulabilmeli Devlet katında.
 
Sorun öldürülen bir can ise bu konuda her kapı sonuna kadar açılmalıdır insanımıza.
Yetkililere göre terör belası kimi Batılı devletler ile İsrail tarafından gizli gizli destekleniyor.
Ne yazık ki terör sorunu bugüne kadar gerektiği gibi sorgulanmadı TBMM’de.
 
Peki şimdi soralım: On binlerce ŞEHİT eşi, çocukları ile anne babası ne zaman dinlenecek? Unutmayınız 'merhametten maraz hasıl' olabilir... Her şeyin aşırısı zararlıdır! Binlerce hatadan sonra binlerce terör babası dinleseniz ne yazar... 
 
Feodalite ne olacak beyler; feodalite?
 
Terör örgütüne katılanlar benden değil  'ağa' ile onun adamlarının baskıları ile yoksulluktan da kaçarak 'bir umuttur' diye yola çıkmışlardır. 
 
Ne yazık ki Osmanlı Devleti gibi Türkiye Cumhuriyeti de topraksız köylülerimize bir kaç umut kapısı açamadı. Bu yüzden çağlar boyunca ya eşkiya kaçakçı ya kimi cinayetler için kiralık katil ya da terörist oldular. 
 
Sorunun zengin içerikli maddi ve manevi yönlerini sürekli olarak unutuldu ya da unutturuldu.
Silah yolu ile çözümde kararlı olmak ülkeyi içinden çıkılmaz bir durumun eşiğine getirmiştir.
 
Batının güdümünde olduğuna artık iyice inandığım bu gelişmeler ‘ayrılıkçılık’ biçiminde bacayı sardı.
 
Bana göre gerçek ‘açılım’ bu tür sorunları tek tek, il il, ilçe ilçe, köy köy inceleyerek bulmaktır. 
Bu süreçte ‘kişilik yapıları’ ile ‘kültür’ adı verilen dev birikimin de hakkı verilmelidir.
 
Yoksa ulaşılacak sonuç kendinden menkul siyasi bir yaklaşım olduğu kadar ‘tafargir’ bir sonuç olur.
 
Altı koca yıldan beri bu uğurda neler yapıldı, merak ediyorum!?
 
Büyük ozan Pir Sultan Abdal'ın dört yüz yirmi yıl kadar önce çalıp söylediği gibi:
 
'Gelin canlar bir olalım'
'Münkire kılıç çalalım!'
 
Toplam blog
: 570
: 1034
Kayıt tarihi
: 14.09.08
 
 

1974'te H.Ü. Sosyoloji ve İdare Bölümü'nü yüksek lisans tezi ile bitirdim. 1976 yılında yapımcı y..