Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Aralık '11

 
Kategori
Müzik
 

"Gidinin cadısı, mahallenin delisi..." (*)

"Gidinin cadısı, mahallenin delisi..." (*)
 

Saat 8'de vardım o salona, koltuğuma girip otursam biliyorum vakit geçmeyecek, yine geçmedi ya neyse, fuayede oyalandım epey. İçeri girdim tam dokuzda, o saatte çıkmayacağını-hiç çıkmadığını bile bile, severim o bekleyişi... İki yılı aşkın süre geçmişti ne de olsa, ama sanki dün izlemiştim seni, sahnelere ara vermiştin, yine bu şehirde Ankara'da...

Dokuzu çeyrek geçe orkestran geldi, çok sevdiğim Fahir Atakoğlu'nun çaldığı müzikler bile uzun geldi. Yedi dakika onları dinledik, yedi koca dakika... Geçmek bilmedi ve Fahir Atakoğlu piyanosunun tuşuna bastı nihayetinde, melodi anında başladı kafamda. "Bir bulut olsam..."

Sen göründün sahnede, sözleri unutmanı bile tanıyorum. Yüzündeki ifadeden nasıl tedirgin olduğunu anlıyorum. Radyoda çalan müzikten bahsedeceğin yere, şişedeki la'lden bahsedince yüzünde aynı ifadeyi gördüm. 

Orkestran öyle güzel çaldı ki, şarkıları öyle güzel yapmışsınız ki, nasıl mutluydum o an anlatamam. Dediğin gibi, yaraları sarıyorduk işte, "bir daha da görmedim öyle yazı..." derken sen. 

Çello ne güzel yakışmıştı şarkılarına, "yok öyle güz gibi soğuk olma..." diye söyledin ardından çello anlam kattı şarkına, "olur da bir gün sen de özlersen" dedin, çello yine arkada...

Sözleri unuttuğunda bir şekilde toparlarsın biliyorum, ya elini şöyle bir alnına götürür, seyirciye bakarsın, "ay çok mu ayıp oluyor acaba" diye, ya da baktın ki bir yere varamıyorsun, "pardon" dersin kibarca. "Görünce çakmak çakmak" diye kalakalınca da anladım, yerine koyacak bir söz aradın, bulamayınca "pardon" geldi, üstüne tamamladın, "seni pamuklara sarmalar sarar..." 

Yine çok güldürdün, güldürdükçe mutlu olduğunu söyleyerek, "gak derim gülerler, guk derim gülerler bunlar Fahir" derken sen, ne kadar da haklıydın. 

Kar yağıyordu dışarıda, sen sahnede söylüyordun "ortasında kışın iyice beter" diye, "bir kişiye şarkı yazdım" dedin kahkahalar ata ata, inanırmışız gibi böyle şeye, daha önce söylediklerini bilmezmişiz gibi, ama en çok ona yazdın biliyoruz. Kendi kendini yalanladın sonra "İzmir'in sokaklarına yazdım" diye itiraf ederek o güzelim şarkını, hani "sildin mi bütün izlerimi" dediğin... 

Konserlerinin vazgeçilmezi anne ve baban yine en komik anların özneleri oldular. Yeni albüm şarkılarının da alkış almasında oluşan gülümsemen, "ben bu dünyayı anlayamadım" dedikten sonra aldığın alkışın üstüne hoppidi hoppidi oynaman, "gel öpeyim gerdanından" derkenki bakışların, gerdan kırışların, "Ünzile insan dölü" derken anlattığın o hazin-değişmeyen Türkiye gerçeği... "Gülümse'yi her söylediğimde başka şeyler hissediyorum, başka bir şeyler keşfediyorum" demiştin dört-beş sene önce, gene öyle oldu mu bilmek isterdim.

Bir de ne demiştin sahi, "bir tek beni kıskanmıyor orkestramdaki elemanların karıları, ben de bu duruma bozuluyorum biraz, çaptan mı düştüm?"  

Orkestrandaki elemanların isimlerini söylerken gelmeyen alkışa şaşırman, yarattığın etkiyi hala bilmediğini gösteriyor. Biz sen varken sahnede her türlü kültürel etkinlikteki adaba aykırı hareket etmeye meyilliyiz biraz da, o an alkışlanacak tek kişi sensin gözümüzde. Sen her ne kadar, "bu ben  ve orkestram değil, ben solist olarak önde olsam da, hepimizin projesi" desen de orada sen ve orkestran da olsa aslında öyle değil seyircilerin için... Orada sen varsın sadece.  O yüzden alkışlamadık biz o insanları, bir tek seni alkışlamaya programlı gibiydik çünkü.

Konser bitip de seni nasıl da geri çağırdık, Kavaklar'ı söyledin, "her şeyi göze alan yazarlarımıza, şairlerimize, çizerlerimize ithaf ediyorum" diyerek, sonra herkesi öne toplayıp "en sevdiğim şarkı" dediğin Arkadaş'ı söylediğinde de gelen alkışlar sanaydı açıkçası, yanındakilere değil, hani belki biraz onlara ama çoğu sana... Terbiyesizlik ama öyle.  

Ben kızmıştım sana aslında. Düşündün mü hiç bilmiyorum, Emel Sayın'dan tut, Teoman'a kadar senin aldığın tavrı almıştı onlar da. Mazhar Alanson örneğin. Ya da Ajda Pekkan senden daha beterini yaptı, açık açık canını vermekten söz etti, uçaklarına bindi onların, peki en çok tepkiyi niye sen aldın biliyor musun, onca muhalif hareketine-sözüne rağmen tek bir olayda nasıl da yıkıldı hepsi?

Sen bir şarkıcıdan daha fazlasısın insanlar için. Yarattığın etkiyi küçümsüyorsun, ama öyle.

O başta geçmeyen koca yedi dakika, sen sahnedeyken yedi dakikacık oluverdi.  

Ben  onca insanı-sanatçıyı-şarkıcıyı izledim sahnede, en çok seni alkışladım, en isteyerek seni alkışladım. Başka kimse çıktığında nefesim bu kadar kesilmedi, başka kimsenin konserine bu kadar hevesle gitmedim... Günleri saydım, biletin kitap ayracım oldu o güne kadar. Satışa çıktığı gün, başka şehirdeydim, İstanbul'da. İşim vardı, ama en önce koştum Taksim'e seninle randevumuzu tamamlamaya.

"Kirazlar olmadan tez vakitte / Asmanın sürgün veren dallarında / Nergisin zerenin taç yapraklarında..."  bizimle baharı kutlamaya gelmek zorundasın tekrar. 

Hayret, Fahir Atakoğlu çalarken sen gelene kadar geçmeyen o yedi dakikadan kat kat fazlası, o koskocaman üç buçuk saat, o upuzun iki yüz on dakika... Nasıl bu kadar çabuk geçti? 

(*) Ah Felek Yordun Beni , Öptüm 2011

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 142
: 1092
Kayıt tarihi
: 27.09.09
 
 

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakülteliyim. Seyahat benim için bir tutku, her fırsatta bir yerlere ka..