Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Ekim '13

 
Kategori
Magazin
 

‘Gözümün Nuru’ ödülünü hak ediyor!

‘Gözümün Nuru’ ödülünü hak ediyor!
 

İnsanlar, kendi yaşamlarından bir kesiti, üstelik de hayati bir olayı sinema diline dökmeye yeltense ne olur? Ekranlarda çam sakızı gibi uzatılan kurgulardaki dramlardan bıkan izleyici için büyük değişiklik olur tabii ki… Üstelik hikâyesine ve anlatımının kalitesine göre daha da isabetli bir yenilik yaratacak olan bu durumda, sürpriz bir biçimde Adana Altın Koza’da dört ödül kapan ‘Gözümün Nuru’ söz konusu olduğunda en basit ifadeyle, turna gözünden vurulmuş olur.

Hayatını sinemaya adamış bir insanın görme yeteneğini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalmasının ve tüm benliğinin bir daha film yapamama korkusuyla sarılmasının dışavurumu olarak seyirciyle buluşturulan ‘Gözümün Nuru’, baştan sona sinema tutkusuyla dolu bir yapım. Burada yansıtılan öyle bir tutku ki, hem insana sahip olduğu görme yeteneğinin kıymetini bir kez daha hatırlatıyor hem de kahramanının duygu seline ortak ediyor. Dahası doğrudan olayın içindeki kişilerin eğlenceli diliyle!

***

Hakkı Kurtuluş ve Melik Saraçoğlu'nun yazıp yönettiği ‘Gözümün Nuru’, Melik Saraçoğlu'nun gerçek hayat hikâyesine dayanan, ancak körlükle burun buruna gelen bir gencin yaşadığı karanlık ve ciddi bir tecrübe olmasına karşın espriden bolca nasiplenen bir trajikomedi.

Gerçekçi aile bireylerinin oyunculuk katkılarıyla ortaya konulan bu absürt öyküde, kimi sahnelerdeki kopukluklarla anlatımın özünden uzaklaşılıyor imajı yaratılsa bile senaryonun tamamının buluştuğu nokta ‘film yaratma arzusu’ olduğundan olayların birleştirilmesi de kendiliğinden gerçekleşiyor. Filme bütünlük kazandıran bu arzunun işlenişi de bu noktada çok önemli. Bazen kâbuslarla yönetmenin iç dünyasından fışkırarak seyirciyi sarıp sarmalamakta, bazen de eleştirmen ukalalığına maruz kalan yönetmenlerin ruh haline sıçrayarak neler hissettiklerini yansıtmayı hedeflemekte…

***

Üst üste geçirdiği iki retina dekolmanıyla hayatı alt-üst olan ve körlüğün kıyısından dönen Melik Saraçoğlu, 2006 yılında kırk gün boyunca gözleri bandajlı yüzükoyun yatmak zorunda kaldığı çileli süreci ironik bir dille ele aldığı ‘Gözümün Nuru’nda işlerken, bir anlamda kendi kendisiyle konuşuyor gibi!

Aslında gerçekten de gülünecek bir durumu bulunmayan bu hastalık ve ameliyat evresini, hayatı ‘ti’ye alan kişiliği sayesinde komikleştirmeyi başaran yönetmenin, bütünüyle kara bir hikâye yaratmak yerine seyirciyi güldürmek mantığını da bu doğrultuda ihmal etmemesi takdire değer bir yaklaşım. Özünde dramatik bir konuyu barındıran yapımda komşuların, dedenin ve diğer aile bireylerinin tavırları; Yeşilçam yapımlarından esinlenilen ‘Görüyorum, görmüyorum’ çığlıkları gülmece unsurlarının ta kendisi…

Melik Saraçoğlu’nun yanı sıra gerçek hayattaki anne, baba, abi ve dedesinin de kendilerini oynadıkları ‘Gözümün Nuru’nda bir diğer dikkat çekici ayrıntı, sinema sanatına duyulan saygının geçmişten ünlü yüzlerle sergilenmesi!

Bunun için seçilen isimler; sinemanın yaratıcıları Lumière Kardeşlerle ‘körlük’ konusunu pek çok kez işlemiş olan Yeşilçam klasiklerinden Hülya Koçyiğit, Cüneyt Arkın ve Münir Özkul…

Geçmişe selam yollarken seyirciyi de güldüren yapımın bir diğer özelliğiyse, hangi şartta olursa olsun ümitsizliğe kapılmamak ve hedeflenen yolda azimle ilerlemek gerektiği mesajını vermesi.

İnsan azminin engel tanımadığını, en büyük engelin umutsuzluk olduğunu kendi yaşamından örnekle ortaya koyan yönetmen Melik Saraçoğlu, her ne kadar başrolü üstlendiği yapımda daha fazla ön planda olsa da ona bu macerada eşlik eden Hakkı Kurtuluş’un da başarıdaki payını unutmamak lazım.

2011 yapımı Viaggio in Bergmania/Bergmanya’ya Yolculuk’ belgeselinin ardından ‘Gözümün Nuru’nu çekerek bir bakıma hayatının en önemli evresinin belgeselini yaratan Melik Saraçoğlu, karanlığa karşı verdiği savaşı kazanırken gün gelip de bu anılar sayesinde ödül alabileceğini hayal etmiş miydi bilemeyiz ama yeni nesil sinemacılardan olan Kurtuluş’la, Saraçoğlu’nun ikinci uzun metraj çalışması ‘Gözümün Nuru’ dışında, 2009 yapımı ‘Orada’ filminde de birlikte yürüttükleri yönetmenlik uyumuna bakacak olursak, ileride de gayet iyi işler çıkartacaklarını söyleyebiliriz.

Sonuçta; sinema saplantısı üstüne muhasebeye girişirken yıpratıcı bir evrenin nasıl kabul edilebilir bir sürece dönüştürülebileceğini de keyifli bir anlatımla gözler önüne sererek çıkışını yapan ‘Gözümün Nuru’, hem aldığı ödülleri hem de seyircinin ilgisini hak ediyor.

Dizilerin yeknesaklığıyla körleşen duyularımıza hitap eden bu sinema deneyiminde iyi seyirler…

 

Anibal GÜLEROĞLU

guleranibal@yahoo.com

www.twitter.com/guleranibal

 

 
Toplam blog
: 1210
: 1542
Kayıt tarihi
: 10.04.10
 
 

İstanbul'da başlayan yaşamım, eski İstanbullu ailemden edindiğim kültürle gelişti. Birinciliklerl..