Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Haziran '09

 
Kategori
Blog
 

“Güvenilir üye" olmanın dayanılmaz hafifliği...

“Güvenilir üye" olmanın dayanılmaz hafifliği...
 

Üç kez tekrar edelim; gerisini siz getirin: EN BÜYÜK...


Demek ki, “güvenilir üye” tartışması, bugünün değil, “dün”ün tartışmasıymış.
Bizim bundan “bihaber” olduğumuz ortaya çıktı.
Bilseydim, “sorun”a bir çözüm bulunmadığı için, bu konuya kafa yormazdım.
Sözcüklerin yerinde kullanılması, ne anlama gelip gelmediği, sadece beni ilgilendiriyormuş gibi davranmazdım.
“Güvenilir üye” de neymiş der geçerdim!
Seçimlerin gözde sıfatı neydir?
Dürüst!...

*****

Milliyet Blog dünyasında böyle bir sıfat bulunduğunu bilseydim, ilk yazımı, “güvenilir üye” sıfatının yerinde olmadığını, bu sıfatın verildiği blogdaşlara daha anlamlı/ ayrıştırmaya yol açmayacak bir sıfatın verilmesi gerektiğini yine söylerdim.
Öncesi olan bu tartışmada, sanıyorum, ağırlıkta olan, bu sıfatın verildiği blogdaşlara tanınan olanaklar, bunlardan bir kısmının bu olanağı hoyratça kullanması..

Bir kez daha yineleyeyim, benim üzerinde durduğum, bu sıfatın yerinde olmadığı/ dışlayıcılığı. Gerisi, beni o kadar ilgilendirmiyor; yazıları/ yorumları yayına alanların bileceği iş!
Zorluk çıkarılıyormuş!
Nerede zorluk yok ki...

(Sabah, eşime ait banka borcunu ödemek için Ataşehir’de iki bankaya gittim. İkincisinde sorun çıkardılar. Elimde ekstre yok; Mersin’deki adrese gelmiştir. "Ne ödeyeceğimi söyleyin, ödeyeyim."diyorum. Söylemiyorlar. “Hayır, siz ne ödeyeceğinizi söyleyin.” Ödenecek paranın miktarını bilmiyorum. Açıp eşime soracakmışım. İyi, Belfast’a telefon açacağım. İnat ettim. Sonunda aldılar. Müdürlerine çıktım. Doğru almışlar.)

*****

Dün televizyon izlerken, Blog’da yazan bir dostla telefonda konuşuyordum. Birinden övgüyle söz etti; televizyon başından ayrılmadım. Bugün, sözünü ettiği o kişi, blogdaş, bir başka blogdaşın yazısına yazdığı “yorum”unun bir yerinde ipin ucunu kaçırmış:

“Bence herkes yerini bilsin. Yok eğer bu sistemi beğenmiyorsa kapı sonuna kadar açık. Hayatta başarılar dileriz olur biter. “

Keyfimizi bozmayın, türünden bir çıkış!

“Demek ki...” dedim ve düşündüm:

Kişioğlu, kuşkusuz herkes değil, konumu ne olursa olsun, bir vesile ile kendine tanınan “olanak” elinden gidecek içgüdüsüyle hareket ediyor; kendinde başkalarına hakaret etme hakkını görüyor; genelleme yaparak akıl veriyor, “kapı”yı gösteriyor.
Oysa düşünmüyor, kapıyı açanlar, “kapı”yı gösterir.
Bu blogdaş, herhalde, kendini işveren, “güvenilir üye”lerin sözcüsü, kalanları da zavallı işçiler olarak görüyor.
Yazık!
Buna, verilen bir olanağı kötüye kullanma denmez mi?

Bu tavır bile, kendilerine “güvenilir üye” sıfatını verilenlerden bir kısmının, konumu ne olursa olsun, bunu kaldıracak yapıda olamadığını gösteriyor. Demek oluyor ki, kimi kişiler, başkalarını eğitirken, kendilerini eğitmeyi unutuyor/ akıl edemiyorlar. Yoksa, kale arkası futbol seyircisi gibi davranmaz, bir “şey” karşı çıkanlara, genelleme yaparak, saldırıya geçmezler.

Bilmem ki, dün görüştüğüm dost, bana övgüyle söz ettiği bu blogdaşın bu tavrını nasıl değerlendirecek?

*****

Sayın Murat Hacıoğlu ile HOMEROS, sıfat olarak yerinde bulmadığım “güvenilir üye” yerine öneride bulunmam gerektiği “yorum”larında belirttiler. Benim yaptığım, sadece, verilen sıfatı “ne anlattığı”, “neyi çağrıştırdığı”, bunun yanlış bir kullanım olduğu üzerinde durmak olduğu için “adlandırma”ya gitmedim. Bu konuda, özellikle, kendilerine bu sıfatın verildiği blogdaşlarımın ne düşündüğünü merak ediyordum.

O sıfatı/ payeyi taşıyanlardan işi “gırgıra alanlar”, olanağı yitirme içgüdüsüyle davrananlar olduğu gibi, “sorun”a ciddi eğilenler de oldu. Ama gördüm ki, kendilerine bu sıfat verilenler arasında, okuyabildiğim/ sezebildiğim kadarıyla, büyük bir dayanışma var.

*****

Blogdaşım Ümit Çulduz’dan alıntı:

“Gelelim güvenilir üyelik davasına...
Vakti zamanında ‘kızım sana söylüyorum gelinim sen anla’ misali çok söyledik ama dinletemedik. Güvenilir üyeliğin olduğu yerde güvenilmez üyelik de vardır, dedik! Çözümü gayet basitti.

Üyelik başvurusu yapana ‘Bak kardeşim, seni şimdilik ‘geçici üye’ olarak kabul ediyorum.
Kurallara riayet eder, bizim belirlediğimiz kıstaslara uyarsan ‘asil üye’ olursun. Yazı ve yorumların beklemez denseydi durum çok daha farklı olurdu sanırım.” ( http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=187210)

Blogdaşım Celal Çelik’ten “Çözüm” başlıklı yorum:

“ (...) "Güvenilir üye"nin zıddı "güvenilmez üye" anlamına gelmiyor bence. Çok rahatsız edici geliyorsa yerine "aday üye" gibi bir tanım getirilebilir. Halen "güvenilir üye" kategorisinde yer alanlara da "üye" denir, olur biter. Üyelik de keyfi olmamalı, belli kriterlere bağlanmalı. İstikrarlı biçimde yazma, yazıların belli bir yüzdesinin ret olmaması, site kurallarına uygun davranma ve aday üyeliğin üzerinden belli bir süre geçmesi gibi kriterler uygulanabilir.” ( http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=187210)

****

Blogdaşım Ömer Özdamar’dan (HOMEROS) bir alıntı:

“Ana safya dese ki 1.500 güvenilir blog yazarı, 3.500 blog yazarı vardır.
İşte o zaman itiraz hakkı olabilir.”

Blogdaşıma katılmıyorum:
Bir kere “güvenilir” sıfatını benimsediği için...
İkincisi, “İşte o zaman itiraz hakkı olabilir.” deyişi...
Buna itiraz olacağını sanmıyorum.
Madem bir kısım üyelere, ayırt edici bir sıfat/ paye veriliyor, o zaman, o sıfatı taşıyanlar bir bölümde yer alsın. Ana sayfaya giren de onların adlarını/ künyelerini orada görsün.
Böylesi bir şeffaflık niye tartışma yaratsın?
Bilinen bir gerçek ki, gizli olan, gizli kalması istenen şeyler, öyle sürüp gitsin istenir.
Sakıncalı olan, “güvenilir üye” sıfatı verilenlerin kim/ler olduğunun bilinmemesidir.

Son Sözler;

Bırakın editörleri savunmayı, onların size ihtiyaçları yok, sizin onlara ihtiyacınız var.

(Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün “mayın yasası"nı, kullandığı bir “söz”den hareketle onaylayacağını kinayeli bir başlık altında anlattım. Yasa onaylanınca, o yazıma gönderme yaparak bir yazı yazdım. 09.10’da yayına verdiğim yazı, ertesi gün 02.30 sıralarında yayına alınmış. İşte arada fark! Bu fark, bizim “onur”umuzdur.)

Blog, kimsenin babasının çiftliği değil; kimse başkalarının gücünü kendi gücünüz sanmasın!

Kapıyı gösteren, önce nerede olduğunun farkında olsun!..

Saygılar, selamlar...

İstanbul, 22 Haziran 2009

 
Toplam blog
: 2458
: 2418
Kayıt tarihi
: 10.11.08
 
 

24 Kasım 1944'te İspir'de doğdum. Ankara Kurtuluş Lisesi'ni, Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi Tü..