Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Ocak '17

 
Kategori
TV Programları
 

‘Hayat Şarkısı’ bir garip mi oldu?

‘Hayat Şarkısı’ bir garip mi oldu?
 

Ortalık bunca garabetle doluyken hayatın kendisini anlamak için tam anlamıyla müneccim olmak lazım. Dün kara denilene bugün ak diyenler mi istersiniz yoksa düşmanken bir anda canciğer kuzu sarmasına dönüşenler mi? Gayrı istediğiniz yerden tutun, dilediğiniz biçimde yorum getirin çevrenizde olup bitene. Herkesin yaşamı da görüşü de kendisine nihayetinde.

Nasıl ki uzun sürelerini doldurmak için ne yol izleyeceklerini şaşıran, hapishane-hamilelik gibi atraksiyonları kullanmaktan gına getiren ve dahi uyduruk yan öyküler yaratıp yeni karakterler devreye sokarak olayları geliştirmeye çabalayan diziler âleminde de olan bitenler aklın alacağı türden değil. Bir bakıyorsunuz pervasızca kötülük yapmaktan çekinmeyenler sütten çıkmış ak kaşığa döndürülmüş… Birbirinin gözünü oyanlar dayanışma içine girip etle tırnak haline gelmiş. Hani hayatın tıpkısının aynısı bir durum mevcut dizilerde de…

Öte yandan değişmeyen tek şeyin değişim olduğu gerçeğinde insanların mevcut hallere göre şekillenmesini veya pişmanlık göstermesini de bir dereceye kadar normal kabul etmek lazım. Aksi takdirde her durumda aynı davranarak gerçeklerden uzaklaşmış olur, bakış açımızı sabit tutarak günceli inkâr eder hale geliriz. Nitekim Kanal D’nin ilk zamanların performansından bir hayli geriye düşen ve sergilediği karakter dönüşümüyle ‘Bir garip mi oldu’ dedirtmeye başlayıp kendini sorgulatan dizisi ‘Hayat Şarkısı’ da benzer bir sürecin içinde!

‘HAYAT ŞARKISI’NDA MELEK-ZEYNEP-HÜSEYİN TABLOSU NASIL?

Sürekli aynı konunun çevresinde dönüp duran ve süre doldurmak için Cevher Ailesi’nin bireylerine türlü anlamsızlıklar sergiletip Süheyla Hanım’ı neredeyse dilbilimciye çeviren ‘Hayat Şarkısı’nın en tartışmaya müsait tablosu, Melek-Zeynep-Hüseyin karakterlerindeki dönüşümde gösteriyor yüzünü. Kötülükle iyiliği, aşkla nefreti birbirine karıştıran bu üçgende dikkat çeken detay, başlangıcın aksine bir söylem geliştirilmesi! Peki, bu tabloda gerçekten yadırganacak bir dönüşüm mevcut mu? Üç karakter üstünden bakalım…

‘Hayat Şarkısı’ başta Zeynep gelini ilişkilere nifak tohumu ekmek için ortalıkta dolanan, kıskanç ve Hüseyin’le zorla evlendirilmiş biri olarak sunmuştu bize. Hülya’nın gelişinden memnun olmadığını, onun ipliğini pazara çıkartmak için elinden geleni yaptığını izlemiştik bölümler boyu. Hele kocasının Melek’e duyduğu ilgiyi fark ettikten sonra Zeynep daha bir zıvanadan çıkmıştı. Ancak bu sezon gördük ki, o eski Zeynep’ten eser kalmamış. Gayet dingin, aklı başında ve Hüseyin’i düşünen biri olup çıkıvermiş. Hatta kuyusunu kazmak için seferber olduğu Hülya ile kankalık geliştirmesi yetmiyormuş gibi Melek’in bebeğini kaybetmesine dahi üzülür olmuş. Anlayacağınız o şeytani Zeynep’in içinden melek gibi bir eski eş çıkmış.

Şimdi bu tabloda üstünde durulması gereken şey, ölümlerden dönen ve Hüseyin’i Melek’e kaptıran Zeynep’in gerçekten de böyle bir dönüşüm yaşayıp yaşamadığı! Benim görüşüme göre Zeynep aslında birebir eski Zeynep. Yeni hali de, ilk evresini kaybettiği savaşta galibiyet yakalayabilmek için uyguladığı bekle-gör taktiğinin gereği. Bunun için en güçlü silahıysa kızı! Hüseyin’i Melek’le aynı evi paylaşmaktan alıkoyup yanına çekmek için çocuk sömürüsünden ve anlayışlı kadın hallerinden daha emin ve pratik bir yol olabilir mi? Olamaz. Meleğe dönüşen Zeynep işte şimdilerde bu oyunu sergiliyor bize. Boşandığı kocasının evine yerleşmekte sakınca görmeyip bu tavrı için de kızını bahane eden Zeynep, Hülya’dan aldığı aklın takviyesiyle bu mazlum-anlayışlı davranışları sergilerken aslında içindeki şeytani kişiliği dışa vuruyor. Şayet Zeynep gerçekten gururlu ve dürüst bir kadın olsaydı gelip de eski kocasının evine kurulur muydu? O, masumiyet kisvesiyle tuzağını kurdu, avını beklemeye çekildi. Zaten Hüseyin de bu tuzağa çabucak düşüverdi ve bebeği düşürmesine rağmen Melek’e karşı soğuk davranarak bundan sonra Zeynep’ten yana kayacağını belli etti. Gerçi sonunda kaybeden Zeynep olacaktır ama… O süreçte de biz daha çok masumlaşmış Zeynep hallerini izleyeceğiz. Tabii bu arada Zeynep’in Hülya’nın sağ kolu olan Mahir’e kancayı takmasını da gelecek için yaptığı şeytani planların bir parçası olarak görsek yeridir.

Gelelim işin Melek kısmına… Her ne kadar bu sezon kötü gösterilmeye çalışılsa da aslında hem kendisine kara çalan Hülya’dan yana dertli, hem de istediğini elde edince şımaran kocadan yana. Şimdilerde adeta şamar oğlanına döndürülen Melek hatırlanacağı üzere, başlarda gayet sakindi ve Hüseyin’in evliliğini bozmamak için hep kendini geri çekmişti. Yani zaten yolunda gitmeyen bir evliliğin içinde mutsuz olan ve sürekli peşinde dolanan Hüseyin’i doğrudan doğruya ayarttığını söylemek imkânsız. Bununla birlikte hiç ümit vermeyebilirdi de Hüseyin’e. Ancak o da insan nihayetinde. Yani Melek, Hüseyin’i gerçekten sevdi. Peki, karşılığında ne buldu? Kendisiyle evlendiği halde eski karısının yanında ayrılamayan, onunla birlikte tatile çıkarken kendisini dışlayan ve eskinin aksine sürekli ters konuşan bir Hüseyin! Evet, Melek de eskisi gibi davranmayarak ters ve kıskanç bir kişiliğe büründü ama… Eskiden kaçmak istediği aile ocağını tercih ederek tornistan olan Hüseyin’in dışlayıcı tavrı karşısında onun meleklikten uzaklaşması normal değil miydi? Nasıl ki, kadınsı duygularla hatalı davranmaya başlayan Melek de bebeğini kaybettiği halde üstüne gelinmesine dayanamayıp isyan etti sonunda ve gururlu davranarak eskiye döneceğinin sinyalini verdi. Bence tüm yanlışlarının günahını bebeğini kaybederek ödeyen Melek, acilen ikiyüzlü Hüseyin’den kopup yeni ufuklara yelken açmalı. Onun da mutlu olmaya hakkı var sonuçta. Kolay mı dayanmak oyunbaz Cevherlerin ve Hülya’nın kahrına?

Ve üçgenin oluşmasına yol açan Hüseyin… Bu dönüşüm hallerinde tüm suç onun omuzlarında. Durduk yere kadını kadına düşman eden erkek milletinin en güzel örneği durumunda! Madem evliliğinde mutsuzdu boşanabilirdi. Ama Zeynep’i sürekli aşağılarken bile, birini bulmadan eldekini bertaraf etmek istemeyen erkek mantığıyla bunu yapmadı. Melek’i avucunun içine alınca da Zeynep’ten boşanmayı seçti. Lakin bu durumda da huzur bulamadı. Evlilik sonrası o büyük aşkından eser kalmazken bir kez daha kızını bahane etti yaptıklarına. Hüseyin’in en büyük ayıbıysa, boşandığı karısı Zeynep’e yeni karısı Melek’i çekiştirmesi ve Zeynep’e kıymetini bilemediğini ima etmesi… Velhasıl kargaşadaki çıbanbaşı Hüseyin ve onun mevcut halleri de, eskisi-yenisi benim olsun diyen tipik erkek davranışından ibaret. Kızı da, Hüseyin’in ikiyüzlülük aracı… Tıpkı Zeynep’in yaptığı gibi!

Sonuçta; En çok üstünde durulan Zeynep-Melek-Hüseyin karakterlerine bakıp kimse telâşe memuru kesilmesin. ‘Hayat Şarkısı’, işin devamını getirmek için öyküsünde başa sarış yarattı ama kesinlikle bir garip olmadı. Zira bu üçlünün ‘Hayat Şarkısı’ndaki mevcut tablosunda, karakterler tersyüz edilmiş gibi görünse bile işin aslı böyle değil! Zeynep’le Melek başta nasıl bir kişilikteyse aynısını sürdürmekte. Sadece şartlar gereği davranış değişimi sergiliyorlar hepsi bu. Hüseyin deseniz, yasak meyveyi kopartana kadar türlü cevher ortaya döken, sonrasında ‘Nasılsa benimdir’ diyerek elinden kaçanın peşine düşen maymun iştahlı erkek klişesi olarak yapması gerekeni yapıyor. Yani onda da yadırganacak bir dönüşüm yaratılmadı. Üçü de, evlilik içi-evlilik dışı kadın-erkek performansı sergilemekte kısacası.

Dizinin diğer karakterleri için de başlangıcı inkâr eden bir gelişim söz konusu değil. Yalanı ortaya çıkan Hülya’nın Kerim’e yaklaşımı aynı… Çocukluk hırsının peşinde koşturan Hülya’ya karşı hep bir tereddütte olan ve arada aşk meşk halleriyle yakınlaşan Kerim’in havailiği deseniz, tastamam. Sühayla’yla büyük aşk evliliği yapmış havasına bürünen, lakin buna rağmen başka kadından nasıl çocuk yaptığı noktasında çokça düşündüren Bayram Cevher’in yarattığı aile ortamının olanca sakıncalılığı da uluorta devam etmekte. Aniden gelişen yabancı dil yeteneğiyle yarattığı komedi hariç, Süheyla cephesinde de değişen bir şey yok.

Anlayacağınız ‘Hayat Şarkısı’nın gidişatında yadırganacak bir taraf olmadığı gibi dizideki  karakterlerin de gerçek yaşamdaki tablodan bir farkı bulunmamakta. Onlar da ‘Dün, dündür’ diyerek hayatın akışına ve getirisine göre davranış geliştirmekte. Bu da dizinin gerçekçiliği adına gayet normal ve olması gereken bir durum! Aksi olsaydı yadırgamak gerekirdi asıl.

Anibal GÜLEROĞLU

guleranibal@yahoo.com

www.twitter.com/guleranibal

 
Toplam blog
: 1210
: 1542
Kayıt tarihi
: 10.04.10
 
 

İstanbul'da başlayan yaşamım, eski İstanbullu ailemden edindiğim kültürle gelişti. Birinciliklerl..