Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Kasım '17

 
Kategori
Basın Yayın / Medya
 

"Hayat Sırları" Tam Anlamıyla Bir Senaryo Hatası!

"Hayat Sırları" Tam Anlamıyla Bir Senaryo Hatası!
 

Koskoca dizide bir tane bile peşine takılabilecek karakter olmaz mı?


Koskoca dizide bir tane bile peşine takılabilecek, özdeşleşebilecek karakter olmaz mı?

İnanılacak gibi değil ama demek ki olabiliyormuş.

Asıl şaşırtıcı olansa, bu şekilde bir senaryoyla görücüye çıkıp izlenilir olmayı beklemek.

Zira bu yok dediğim kısım, bir senaryonun a'sı b'si...

Yani eğer bir senaryo yazıyorsanız, seyirciye takip edilecek bir kahraman ya da anti kahraman vermelisiniz.

Soru şu; Hayat Sırları'nda kahraman ya da anti kahraman kim?

Seher mi, Burak mı, Mustafa Kuzgun mu?

Hiçbiri çünkü öyle bir dinamikle yazılmamışlar.

 

Bu arada dizinin tek sorunu özdeşleşilecek karakterin olmaması da değil.

Hayat Sırları dizisi içerisinde isminden mütevellit bolca sır barındırıyor.

Bir baba var, Ahmet Mümtaz Taylan'ın canlandırdığı Mustafa Kuzgun, herkesten tek gözlü bir adamla ilgili bir şeyi saklıyor.

Bir evlat var, Hazar Ergüçlü'nün canlandırdığı Seher, eskiden kapıcılık yapan bir ailenin peşine bilmediğimiz bir nedenden düşüyor.

Seher'in eski sevgilisi olan Ekin Koç'un canlandırdığı Burak'ın bir telefon mesajıyla neden terk edildiğiyse, bir diğer sır olarak karşımıza çıkıyor.

Bir erkek kardeş var, Olgun Toker'in canlandırdığı Kemal, baba ve annesinden gizli, başka bir restaurantta aşçılık yapıyor.

Yani ortada birinin ne olduğunu bildiğimiz, üçünün de ne olduğunu bilmediğimiz dört adet sır var ama nasıl bir kurgu mantığıyla senaryo yazılmışsa, birini bile merak etmiyoruz.

İzlerken fenalıklar bastıkça basıyor.

Süre geçmek bilmiyor.

Hani insan "bir kişi bile olsun kağıt üzerinde anlayamadı mı bu projenin izlenebilir özelliklerden eksik olduğunu" diye kendi kendine sormadan edemiyorum.

 

Dün de yazmıştım, Kore işleri bu ülkede bir modaya dönüştü.

Daha da fenası, çok da sorgulanmadan satın alınır hale gelindi.

Birileri bir çeşit pazarlamacı olmuş, sadece pilot bölümleri izleyerek ve izleterek iş satıyor.

Oysa şöyle bir içeriklere bakıldığında, çoğunun boşu boşuna para verilen projeler olduğunu anlamak hiç de zor değil.

Açıkçası Hayat Sırları'nın My Father is Strange isimli projeden uyarlama yapıldığını duyduğumda şaşırmıştım.

Zira ben Kore formatlarına; içerisinde "vay be" denilecek zekice bir fikir olup olmadığına bakıyorum.

Eğer o fikir varsa benim için alınabilir oluyor.

Gerisi artık bizim senaristlerin uyarlama yeteneğine kalıyor.

Lakin bana göre My Father Strange dizisinde "vay be" denilecek bir taraf yok.

Bu noktada sanırım benim göremediğim bir şeyleri gördüler ve aldılar diye yorumlayabiliriz.

Ama o zaman da birinci bölüme bakarak "gördüğünüz şey yanlış" da diyebiliriz.

Öncelikle Burak, ailesi ve arkadaşlarının olduğu zengin dünyanın aksı; fena halde duygusuz, fena halde soğuk.

Dolayısıyla da inandırıcılıktan uzak.

Bu arada şarkıcı, yönetmen, oyuncu, televizyoncu gibi meslekler, bizim izleyicilerimizin çok da sevdiği alanlar değil.

Zaten televizyonda bir kurguyu izlerken, izledikleri şeyin kamera arkasına yani bağırsaklarına şahit oldukları hissine kapılıp hikayeden uzaklaşıyorlar.

Bu noktada elinizde ya harbiden güçlü bir karakterleriniz olmalı ki seyircinin gözü ondan başkasını görmesin ya da gerçekten inandırıcı bir hikayeniz olması gerekiyor.

Ve ne yazık ki Hayat Sırları'nda ikisi de yok.

Bir diğer sorunda bana göre ana cast.

Ekin Koç evet ama Hazar Ergüçlü'nün oyunculuğunu sevmeme rağmen, bu proje için yanlış tercih olduğunu düşünüyorum.

Hazar Ergüçlü ne yazık ki üzerinden Medcezir'deki şımarık zengin kız duruşunu bir türlü atamadı.

Dolayısıyla da itici, şımarık ve kaprisli tarafı ister istemez ekrana yansıyor.

Burada da aynı durum söz konusu.

Tabi oyuncunun bu dezavantajı varken ve yazan, yapan, çeken herkesin bilmesi gerekirken, üniversite flashback sahnesinde "güzel miyim değil miyim" diye über sevimsiz bir tavırla, yeni tanıştığı adama soru sordurmak da neyin kafası diye sormadan edemiyorum.

Ayrıca Hazar Ergüçlü'nün oyunculuğunu severim dedim ama Hayat Sırları'ndaki performansını da beğenmedim, net bilgi.

Şu ana kadar içinde olduğu projeler içerisinde en kötü oyunculuk sergilediği iş diyebilirim.

Bu arada Seher ve Burak uyumlu bir ikili mi olmuş?

Bence olmamış.

Üniversite dönemine ait sahnelerin birinde bile "ne tatlılar" diyemedim.

Birlikte olabileceklerine asla inanmadım.

Aralarında çekim de yoktu, etkileşim de.

İstediğiniz kadar "close up" çekimlerle burnunun, gözünün, ağzının dibine girin, ki bu çekim tekniği artık biraz değil baya baya demode bir teknik, ikili arasındaki duygu bize geçmedi.

Hadi gelin bu ikiliye Hayat Sırları birinci bölüm içerisinde şöyle bir bakalım...

Geçmişe dair bize ne verildi?

Bir iki tane her ikisinin de güldüğü, anlam teşkil etmeyen, içerisinde sıfır duygu barındıran resimler.

Sonra...

Karakterlerin bugünde ağzından dökülen diyaloglar.

Saçma...

Zira biz daha görselini görüp ikna olmadık ki, karakterlerin geçmişe dair ağzından dökülen cümlelerine inanalım.

Sonuç, yaşadıklarına inanmadık.

Sonuç, söylediklerine de inanmadık.

Soru...

Peki bu durumda Burak'ın Seher ile ilişkilerini anlatan film yapmasına inanmamız mümkün mü?

Tabi ki değil...

Bu beklenti içerisine girmek bile bana komik geliyor.

Başka bir soru...

Peki Burak'ın annesi Ayşen'in film ve Burak ile ilgili endişelerine hak verebilir miyiz?

Tabi ki hayır...

Ve en kötüsü...

Final...

Bölüm boyunca bu kadar inandırıcılıktan uzak bir aks üzerinden final yapmak da neyin kafası arkadaş?

Burak'ın Seher'i görür görmez "beni neden terk ettin" diye sormasının, bizde nasıl bir merak uyandıracağını düşünüyorsunuz?

Ne yani şimdi biz bu sorunun cevabını merak edip ikinci bölüme gün mü sayacağız?

Yapmayın etmeyin...

Demem odur ki; bu ikiliye ait bölüm boyunca bir tane olsun derinliği olan, duygusu ekrandan seyirciye geçecek sahne yazılmamış ve çekilmemiş.

Bu da demek oluyor ki, Burak, çevresi, Burak ve Seher sahneleri eşittir çöp.

Böyle birinci bölüm yazılır mı, yazılırmış demek.

Peki der geçerim...

Dizinin en sevdiğim ikilisi, Kemal ve Şirin Kuzgun oldu.

Olgun Toker'in performansını zaten biliyordum ama Ecem Erkek ile yeni tanıştım.

Ve ba-yıl-dım.

Bu arada şu memlekette sonunda bir oyuncu, aşçı karakteri oynayıp da, layığıyla soğan doğradı ya helal olsun.

Bölümlerce yumurta kırarak muhteşem aşçı olduğu iddia edilen karakterlere maruz kaldığımız şu dizi dünyasında valla iyi geldi.

Bakınız Dolunay...

Bu arada Kemal'in kendisinden yedi yaş büyük platonik aşkı, cafe sahibi Banu karakteri, hayatımda gördüğüm en sevimsiz karakterlerden biri.

Ne hissettiklerine inandım, ne tepkilerine, ne de ağzından çıkan diyaloglara.

Ayrıca o karakterin, Burak'ın ev arkadaşının kuzeni olması çok basit bir hamle.

Bir kez olsun da şu senaryoları bitirdikten sonra başa dönün ve neresi tesadüf diye bakın.

Sonra da onları temizleyin olmaz mı?

Hayat Sırları'nın bir diğer sorunu da kalabalık karakter kadrosu.

Dizinin ilk dakikasından itibaren gereksiz herkes ile tanıştık.

Kim kimi seviyor, kim kimden korkuyor, kim entrikacı, kim tembel, kimin beklentileri yüksek, kim asalak, kim komik, kim gerçekçi, kim hayalci, kim kıskanç, kim kendinden ödün veriyor, kimin sözü geçiyor, kimin geçmiyor...

Bu listeyi uzatırım.

Demem o ki, o kadar çok karakter anlatılmaya çalışılmış ki, insan izlerken kendini "bundan bana ne" derken buluyor.

Zira bir dünyayı merak etmemiz için, aslında o dünyada bizi ilgilendiren birinin olması gerekiyor.

Yani biz birini merak etmeliyiz ki, onun çevresine dikkat kesilelim.

Hep aynı örneği veririm; tanıdığınız birinin mi ailesinin başına gelenleri merak edersiniz, yoksa yoldan geçen herhangi birinin mi?

Tabi ki cevap tanıdığımız birinin.

Biz daha Hayat Sırları'nda kimi sevmemiz ve kimden taraf olmamız gerektiğini bilmezken, neden onun içinde olduğu dünyayı, yanında ve karşısında olacakları öğrenelim ki?

Bize ne?

Sakın yanlış anlaşılmasın, öyle bir ilk bölüm yazarsınız ki içerisinde otuz karakter olur ama izlerken sizi gereksiz bilgi ile yormaz.

Çünkü ana hikayeye ve karaktere hizmet ediyordur.

Oysa Hayat Sırları'nda anlatılan çoğu karakterin ana çatışmaya hizmet ettikleri bir durumu ya da eylemi görmedik.

Sadece kendi öz karakter yapılarını, yani tembel, fitneci gibi hallerini gördük.

Dolayısıyla da yine aynı yere dönüyorum, birinci bölümde bundan bize ne?

Hadi gelin şimdi de Hayat Sırları'nın dakika stratejine bakalım.

1. dakika, Seher kapıcının evine gidip, altı ay önce orayı terk ettiklerini öğrendi.

46. dakika, tek gözlü adam olayı patladı.

Arada var 45 dakika ve bu süreçte biz Kuzgun ailesi ve çevresi ile Burak ve çevresinin hiç de ilgi çekici olmayan yaşamlarına tanık olduk.

Zaten tahminimce bu aşamada, merak edip ekran başına oturan kitlenin yüzde sekseni kaçtı.

54. dakika, tek gözlü adamın 35 sene öncesinden gelen bir sorundan dolayı panik nedeni olduğunu öğrendik.

Ancak bu panik nedeni o kadar kapalı anlatıldı ki, "hadi canım" denilecek ve merak uyandıracak bir alan yaratılmadı.

Yani seyirciye "değil mi bize ne, o zaman siz kendi kendinize panikleyin" dedirtildi.

66. dakika, Burak'ın ailesi ile tanıştık. Film ve Seher ile ilgili annenin tepkisini gördük. Neden ikna olmadığımızı yukarıya yazdım.

Dolayısıyla da Seher'in aynı dakikalarda paralel kurguda izlediği filmden etkilenmesine de inanmadık.

86. dakika, anne İnci, kardeşi Zafer ve karısının para isteme, yeni iş açma mevzusu anlatıldı. Yine yukarıda yazdım, bize ne?

102. dakika, Kemal Banu'nun kafesine ortak olacağını iki kardeşine söyledi.  Üzgünüm ama bu da birinci bölümün sorunu ve merak edileni değil. Bu kararı vereceği zaten baştan itibaren belli. Dolayısıyla da bizim ilgimizi çekmesi asla ve de asla mümkün değil. O zaman burada ne işi var?

Ve 124. dakika, Burak Seher'e "neden beni terk ettin" diye sorar.

Ki yine yukarıda bu final ile ilgili düşüncemi yazdım.

Sonuç...

Kabaca yazdığım ana yürütücü sahneler buysa, aralardaki sahnelerin ne kadar boş ve gereksiz olduğunu siz düşünün.

Senaryo aşamasında bile, bu kadar "olmaz" materyali elde varken ve dizinin seyirciye "beni takip et" diyen bir tane bile unsurunun olmadığı bas bas bağırırken, bu projeden beklenen neydi de çekildi ve ekrana gelebildi, gerçekten merak ediyorum.

Benim için Hayat Sırları'nın tutmaması,  2+2=4 durumundan ibaret.

Ne diyeyim, herkese geçmiş olsun...

Ve reytingler

Hayat Sırları tam da beklediğim gibi Total'de 3.03 reyting ile 16. sırada, AB'de 3.18 reyting ile 10. sırada yer aldı.

Bu da demek oluyor ki, bu hafta boyunca bolca tekrarı yayınlanacak.

Daha sonra ise; ya aslında bir şey ifade etmeyecek olsa da günü değişir  ya da yapımcı zarar etmeden çıksın diye 13 bölüm yayınlanıp kalkar.

Ama şimdiden söylüyorum; şu koşullarda bu senaryo kafasıyla yürümesinin imkanı yok.

********************************************************

Televizyon, sinema, yaşam, patiler, ilişkiler ve sokaktaki hayat üzerine diğer yazılarımı okumak istiyorsanız, http://www.bibaksana.com.tr adresli bloguma uğramayı unutmayın. :)

********************************************************

Bana ulaşabileceğiniz linkler:

Bibaksana: http://www.bibaksana.com.tr/

Bibaksana facebook sayfası: https://www.facebook.com/bibaksanablog

Bibaksana instagram sayfası: https://www.instagram.com/bibaksanablog/

Bibaksana Twitter sayfası: https://twitter.com/bibaksanablog

Bibaksana Google+ sayfası: https://plus.google.com/+BibaksanaTrblog

Bibaksana pinterest sayfası: https://tr.pinterest.com/bibaksanablog/

Bibaksana linkedln sayfası: https://www.linkedin.com/in/bibaksanablog/

Bibaksana tumblr sayfası: https://www.tumblr.com/blog/bibaksana

 
Toplam blog
: 172
: 1971
Kayıt tarihi
: 08.06.06
 
 

Okur, gezer, izler ve yazar...                 ..