Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Nisan '10

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

’Hayatımda çok gürültülü bir bando kirp diye sustu’’

’Hayatımda çok gürültülü bir bando kirp diye sustu’’
 

Gece yarısı ev telefonum çalıyor. Uyur uyanık bir durumda panikle fırlıyorum yataktan. Bu saatte beni arayan kimse olmaz, kim olabilir diye düşünürken açıyorum telefonu. Karşımdaki heyecanlı bir sesle,

-Leyli uyan, çayı koy, taksiye atlayıp sana geliyorum. Seninle konuşmam lazım’’diyor.

-Hay Allah ne oldu be ya’’ diyorum, lafı ağzıma tıkıyor.

-Gelince anlatacağım işte. Tamam mı?

-Tamam canım deyip kapatıyorum telefonu. Mutfağa gidip çay suyu koyuyorum. On dakikaya kadar burada olur. Ama ne oldu da bu kıza gece gece yola düştü. Merakla bekliyorum Aygül’ü.

Aygül, üniversiteden yurt arkadaşım. Aynı odada iki yıl kaldık. Kendi halinde, sevecen, kibar, mütevazi, dedikodu bilmez, kimseyle tartışmaz halim selim bir kızdı. Ben evlenip başka kentte yaşamaya başlayınca görüşemedik uzun süre. Ama ben geri dönünce araya hiç yıllar, yollar, uzaklıklar girmemiş gibi bıraktığımız yerden başladı yine dostluğumuz, dert ortaklığımız. Problemli bir evliliği vardı. Eşi onu aldatıyordu ve boşanmak istiyordu. Aygül ise ısrarla devam etmek istiyordu. İnanamıyordu aldatıldığına. Neyse sonunda boşandılar ve nerdeyse iki yıldır yalnız yaşıyor.

Kapı zili çalıyor, Aygül geldi. Açıyorum kapıyı , gözleri ışıl ışıl, yüzünde gülümseme.

-Çayı koydun mu ? diyor ayakkabılarını çıkartırken.

-Evet, dur unutmadan demleyeyim. Sende hemen anlatmaya başla istersen beni delirtmeden.

-Merak etme, kötü bir şey yok. Aksine çok güzel, olağanüstü güzel şeyler oluyor hayatımda, deyip başlıyor anlatmaya.

‘’Hayatımda çok gürültülü bir bando kirp diye sustu’’

-Of Aygül, bilmece gibi konuşma da şunu doğru düzgün anlat.

-Peki peki, tamam.Erdinç geldi.

-Aaa, şu üniversitedeki çocuk Erdinç , öylemi . Aaa inanamıyorum! Tam evleneceğinizi beklerken ortadan kaybolan Erdinç?

-Evet; Perşembe günü, sabah 5’te kapımın zili çaldı. Saat zili diye fırladım. Ama fark ettim ki ısrarla kapı zili çalıyor. O şaşkınlıkla;

–Kim o? Demeden açtım kapıyı. Tabi donakaldım. Bir şeyler söylemek istiyorum, hiçbir sözcük dilime dökülmüyor. Gözyaşlarım boşalınca anlaşılır, anlaşılmaz bir sesle,

-Neden? dedim.

-Neden sensin… Ağacın geldi, tırmanmayacak mısın? Dedi. Bir adım attı içeri, kapıyı usulca kapattı. Sıçradım atladım boynuna. Döndük döndük salonun ortasında. Sonra oturduk, uzun uzun gözlerime baktı, bakıştık. Tutamadım kendimi ağladım sessizce, göğsüne bastırdı yüzümü, saçlarımı kokladı, kokladım onu. Yüzümü avuçlarına bıraktım, gene ürkek gene çekingen dolaştı parmakları yüzümde, gözlerimde, saçlarımda. Sanki ellerinde çok değerli bir şey varmışta , kırılacak diye korkusundan usulca dokunuyordu bana. Çok değişmemişsin dedi. Halâ gözlerin pırıl pırıl, çevresindeki birkaç kırışıklık ise yakışmış yüzüne. Ay gülüm, ay yüzlüm çok güzelsin, çok güzelsin dedi.

Hani sabah denize girersin ya, ne çevrede insan olur ne denizde tek kıpırtı ve su pırıl pırıl. Kendini bıraksan bile deniz seni dibe çekmez, ağır kulaçlarının sesini duyarsın sadece. Aynı öyleydi durumum. Biz onunla hep konuşmadan anlaştık. Ne istediğimi, neleri sevdiğimi, ne zaman mutsuz olacağımı, nelerle mutlu olacağımı hep ben söylemeden anlamıştır, gene öyleydi. Sonsuz bir güven vardı aramızda. Sormadım neden gittin diye, biliyorum ki öyle gerektiği için gitmiştir. Sormadı neden beklemedin diye, biliyordu ki bekleyemezdim. Suçlamadım, suçlamadı…

Hani üç gün üç gece düğün derler ya, aynı öyle oldu benim için. Patrona telefon ettim işe gelemeyeceğim diye. Masal gibi üç gün yaşadım onunla. Hatta çeyizimde bulunan ve hiç kullanmadığım ara dantelli çarşaflarım var ya onları bile kullandım Leyli. Sırtımı döndüm uyudum, kolu belimde. Sanki şimdiye kadar hiç böyle huzurlu, güvenli uyumamıştım. Yattığım şeklimle uyandım hep. Sonra, sonra gitme vakti geldi tabi. Giyindi, kapıdan çıkarken sordum.

-Neden?

-Neden benim… dedi.

-Ağaçlar göçebe değildir dedim.

-Kendini insan sanan ağaçlar göçebedir dedi. Ama bu sefer bekle beni, yerleşmek için geleceğim dedi. Gene de, bir daha gelemezse diye onu sımsıkı kucakladım.

Aygül ile uyumadık o gece. Aklına ne geldiyse anlatı da anlattı. Onun heyecanını ben de yaşadım. Mutluluğuyla mutlu oldum. Aygül’ün gecesine ay doğmuş, bahçesinde güller açmış. Ben konuşmaya başlarkenki cümlesine takılıyorum yine.’’Hayatımda çok gürültülü bir bando kirp diye sustu.’’ Bir tek aşk susturabilir zaten içimizdeki dışımızdaki gürültülü bandoları.

Uyumadan önce soruyor yine .

-Leyli, mutlu aşk yok mudur?

-Hayır, vardır.

-Peki imkansız aşk var mıdır?

-Hayır, aşk imkansız olmaz.


-Aygül çay içmedik, çaydanlığın altını kapattık mı?

…….

Leylim 07.04.2010

 
Toplam blog
: 105
: 670
Kayıt tarihi
: 18.10.07
 
 

Karlı bir kış günü, yaşam denilen bu yola düşmüşüm. Yürümüş yürümüş de bir arpa boyu yol alamamış..