Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Eylül '11

 
Kategori
Kitap
 

'Hayatın en mutlu an'ı'

'Hayatın en mutlu an'ı'
 

Erendiz Atasü, çağdaş edebiyatımızın en önemli isimlerindendir.


Erendiz Atasü, çağdaş edebiyatımızın en önemli isimlerindendir. Ben onu, 1995 yılında yayımladığı Orhan Kemal Roman Ödülü'nü alan 'Dağın Öteki Yüzü' romanıyla tanıdım. Okur okumaz sevdiğim, sonraki her kitabını takip edeceğim yazarlarımdan oluvermişti bir anda. 

Öykü ve deneme alanlarında da eserler veren Erendiz Atasü, kelime ve kurgu oyunlarına girmeden sıradan yaşamların yalın gerçekliğini anlatır. Anlattığı bu sıradan yaşamlar insanın içine işler. Kadın duyarlığı ve fakat aynı zamanda erkek cinsine empati görürsünüz okuduğunuz satırlarda. En kötü erkek karakterine bile nefret beslemezsiniz; iki tarafı da sorgulayarak kâğıda döker öyküyü çünkü. 

'Hayatın En Mutlu An'ı' onun 2010 mayısında yayımladığı son kitabı. Yüz otuz sekiz sayfalık bu kitap yedi öyküden oluşuyor. 

 

Elimdeki kitabı bitirdiğimde, henüz başka bir kitaba başlayamayacağımı hissettiğim zaman eskilere dönüş yaparım. Bu akşam da öyle yaptım, kitaplığımda gezinirken hiç tereddüt etmeden çektim raftan, okurken büyük keyif aldığım bu kitabı. 

Kitaba adını veren öyküye bir baktım, hayretle tek bir satırının bile tanıdık gelmediğini fark ettim. Diğerlerinin ise neredeyse tamamına yakınını hatırlıyordum. Oysa, ilk okuduğumda en çok bu, hayatın en mutlu anına takılmış ve bu öyküden başlamıştım. Çok da beğenmiştim. Ne oldu da, diğerlerinden farklı olarak, onu unutmayı seçtim? Kesinlikle tesadüf değil, bir şey olmuş olmalı ki ben o öyküyü unutmuşum. Bakın şimdi en çok bunu merak ediyorum. Bu akşam okumadım, ama yarın öbür gün mutlaka okuyup bu merakımı gidereceğim. 

Tekrar okumak için seçtiğim öykü, 'Bağışıklık Yetmezliğinde Ayrılık' oldu. Büyük bir tesadüf eseri, on gün içinde ikinci kez hissetmek zorunda kaldığım AIDS belası ile ilgiliydi. Fakat ilkinden, yani geçen hafta izlediğim İncir Reçeli filminden farklı olarak, konu AIDS üzerine kurulmamıştı. Sadece sonuçtu ve kaderin garip cilvesiydi. Esas olan, kadın ve erkeğin, ilişkilerdeki farklı tutumlarıydı. Gençlik ve yaşlılıkta, kadın ve erkeğin duygusal ilişkilere bakışının değişime nasıl uğradığıydı. 

En çarpıcı örnek, şefkat! Kadın gençliğinde, erkeğinde bulacağı yanılgısına düşüp aradığı şefkati ancak otuz sekiz yıl sonra, adamla tekrar karşılaştığında, adamın artık dinginleşmiş, heyecan aramaktan uzaklaşmış gözlerinde gördü. 

Yalın gerçek bu... 

Erkekler kadınlarına, gençlikte şefkat sunmuyorlar. Kadınlar ise umutsuzca şefkati arayıp duruyorlar. Ne zaman ki gençlik bitiyor ve hatta orta yaş da geçiyor; erkeğin artık gözü çöplüğe takılmaktan vaz geçiyor (mecburen), bir duygusallık çöküyor üzerlerine. Kaybettiklerini, yanlışlarını düşünüp sorgulama yapmaya başlıyorlar. Ancak o yaşta, yaşlılıkta. 

Geçmiş olmuyor mu o zaman? Kaçmış olmuyor mu tren çoktan? 

 
Toplam blog
: 314
: 1210
Kayıt tarihi
: 07.08.11
 
 

Üsküdar İstanbul doğumluyum ve halen burada yaşıyorum. Okumak, yazmak ve seyahat etmeyi çok seviyor..