Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Eylül '09

 
Kategori
Siyaset
 

"Hayır Sn. Ahmet Altan, Atatürk'ü yaratan Selanik değildir!"

"Hayır Sn. Ahmet Altan, Atatürk'ü yaratan Selanik değildir!"
 

Kemalizmin en yoğun olarak işlendiği eğitim sisteminin içinden gelmeme rağmen çok iyi bir Atatürkçü olamadım. Ancak her zaman Atatürk'ü anlamaya çalıştım. Yaptıklarını eleştirdim, ancak onun seksen sene önce yaşadığını hep aklımda tuttum.

Yaşadıktan, sonuçlarını gördükten seksen sene sonra sallamaktan kolay daha ne var?

Ahmet Altan'ın 15 Eylül tarihli "Büyük Selanik" isimli yazısını okurken hissettiğim şey bu, sallamak...

Ahmet Altan romancıdır; yazardır. Edebiyata yakındır. Yazılarında tarih vardır, ancak onda yazarlara has olan "kendine göre kurgulama" ön plandadır.

Tarih bir bilimdir, bilgidir; roman kurmacadır, kurgudur.

Edebiyat insanı anlatır. Duygularını, düşüncelerini, zaaflarını, zafiyetlerini, düşüşlerini, yükselişlerini, heyecanını, tutkularını, psikolojisini betimler, benzetir, örnekler.

Örneğin Mustafa filminin çok büyük ses getirmesinin gerisinde böylesi bir çelişki vardır. Can Dündar iyi bir şey yapıyorum, insan olan Mustafa Kemal'i anlatıyorum derken, çok ciddi bir tepki aldı. Anlaşılmadı. Çünkü veremedi.

Tarihi ve onun içindeki insanı anlamış ve onu yazmış çok büyük romancılar yok mudur? Vardır. Tolstoy'u bir numaraya yazabiliriz.

Ahmet Altan?

Ben Ahmet Altan'ın değil tarihi, henüz insanı bile anladığını sanmıyorum.

Onun satır aralarına yerleştirmeye çalıştığı o insan sevgisi ya da yazar coşkusunu anlayabiliyorum; örneğin ne diyordu:

“Ben vatanı kiraz ağacının gölgesine ve kadın memesine satarım”

Edebiyatın içinde böyle bir cümle kurarsanız belli bir yere kadar anlaşılırsınız ya da kabul edilebilirsiniz. Ancak tarihin içinde yazarsanız "hain" olursunuz. Yazdığınız yerin neresi olduğunu çok iyi anlamanız gerekir.

Bir köşe yazarı olarak yazıyorsanız tarihe de not düşüyorsunuzdur.

Ahmet Altan hala nerede olduğunun farkında değil. Bir türlü devlet olmakla, yönetmekle, romantik olmanın ayarını bilmiyor.

Castro ile Che aynı devrim mücadelesinin içine girdi. Küba'yı o günün şartlarına göre bağımsızlaştırdı, emperyalizmden kurtardı. Ancak Castro bir devlet adamına dönüşürken, Che Küba devriminin romantizminin etkisiyle bir hayalin peşine düştü. Devrim onun için de "kadının memesi" gibi bir şeydi. Che o mücadelenin içinde yakalandı ve can verdi. Castro Küba Devrimi'ni yeni milenyuma taşıdı. Her ikisini de putlaştırabilirsiniz ya da eleştirebilirsiniz.

Ancak birbiri ile kıyaslayamazsınız!

Castro Küba Devrimini, sosyalizmini yaşatmaya çalışırken zor kullanmadı mı? Zorba olmadı mı? Totaliter olmadı mı? Yola çıktığı yerden sapmadı mı? Neye benzediğini benim hala bir türlü anlayamadığım "demokrasiden" uzaklaşmadı mı?

Ahmet Altan bunları birbirinden ayırt edemiyor.

Sorun taleplerinde, ülkemiz için istediklerinde daha yaşanabilir dünya kurgusunda değil. Ona ulaşırken yaptığı eylemlerinde ve tarihle yaptığı hesaplaşmasında.

Ahmet Altan o gün yaşasaydı ve Atatürk'ün yerinde olsaydı ne yapardı, sorusunun cevabını ondan hiç alamıyoruz. Bugün istediği demokrasinin süslü laflarını okuyoruz da teknik olarak bunun neye karşılık geldiğini bilmiyoruz.

Koca bir Türkiye Cumhuriyeti tarihini Atatürk'ün çok kısa bir dönem yaşadığı Selanik şehrine sığdırmasını anlamak da mümkün değil.

Aynen Can Dündar'ın Mustafa filminde senaryoyu oturttuğu Atatürk'ün Ankara girişinde yaverine yazdırdığı devrim notları gibi...

Ahmet Altan, çağımız muhafazakar Kemalistleri gibi Atatürk'ü put haline getirip, o putu yıkan peygamber rolüne soyunmuşa benziyor. Kuşkusuz bu rolüyle bol bol ödül de kazanacaktır.

Atatürk, Anadolu'da yerleşmiş bir idealin, düşüncenin cisim haline gelmiş bir sembolüydü ve taşıyıcısıydı. Anadolu Atatürk'ü ortaya çıkardı, o da Anadolu'nun sesi oldu.

"Hayır, hayır Sn. Altan, Atatürk'ü var eden Selanik değildir! Öyle olsaydı herşeye rağmen bugün Türkiye'nin sınırları içinde kalırdı."

Anadolu Atatürk'ü anladığı yere kadar onu taşıdı. Anlamadığı yerde baktı, anlamaya çalıştı, anlamadıysa bildiğini yaptı.

Kuşkusuz çok yetenekli, azimli, tutkulu bir liderdi. Akıllıydı. Bütün liderlerde olması gereken özelliklerin hepsi onda mevcuttu. Ancak bu eleştirilecek bir şey haline getirilirse o zaman tarih bütün liderlerin hayatlarını "demokrasi" ölçeğinde inceleyen yeni bir uğraş alanı olurdu.

"Demokrasi 20. yüzyılın bir ideali değildir Sn. Ahmet Altan."

Ama bugünün vazgeçilemez temel amaçlarından biri olmuştur.

20. yüzyılın bütün kayıtları ortadadır. Açın inceleyin hep barış olsun, savaşlar bitsin arzusu vardır. Irkçılığa karşı duruş vardır. Özgürlük, bağımsızlık tutkusu vardır. Demokrasi en diplerde yazılmış bir kelimedir.

1930'lu yılların başında demokrasi aramak ne kadar abesse bugün gidip o yılları model almak o kadar akılsızlıktır. Anlayabiliyor musunuz Sn. Altan?

Biz sizden Atatürk'ü dinlemek, onun ne büyük bir diktatör ve demokrasi düşmanı olduğunu okumak değil, bugün hangi yollardan gitmemiz gerekir, bunun metodolojisini bilmek istiyoruz. Gücünüz, aklınız, tahayyül dünyanız, birleştirme yeteneğiniz, hamleleri analiz etme işlem hacminiz yetebiliyorsa bunu gösterin de ufkumuz genişlesin.

Unutmayın Anadolu ne Atatürk'ün putlaşmasına izin verir ne de sizin peygamber olmanıza.


Uzay Gökerman

 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..