Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Mart '16

 
Kategori
Deneme
 

"hiç!"

"hiç!"
 

Zaten hep böyle değil miydi hayat, her şey bir aşkın ölümü ile ilgili değil miydi? Bütün hikaye anlatıcıları bu konuyu böyle ifade etmemişler miydi? Yoksa benim gibi manyak bir adam çıkıp aşkı binlerce kez anlatırken yüzlerce kez yalnızlık türküsü çığırmamış mıydı? Yoksa anlatılmak istenen anlatılandan hep farklı mıydı?

Hikaye anlatıcısı hikayesine başlarken tıpkı tipik bir yazar gibi kendinden veya toplumdan hareketle bir şey karalayabilirdi. Oysa o öncü bir yazar olarak kurguyu ön planda tutarken duyguyu da vermeyi planlıyordu. Hatta bir ara senaryosuna Zeus’u bile davet ederken aslında Andromeda gibi bir android (insane-robot) karakter yaratma arzusunu da yadsıyamadı. Anlayacağınız; hikaye çatallanıp budaklandı!

Sonrasında oturup duyguları aşağıdaki gibi biçimlendirdi ve yorumu siz okuyuculara bıraktı:

“Kupkuru toprağın çatlakları arasından su gibi girmiştin hayatıma ve susamış olarak seni derinime çekmiştim. Hücrelerime bu kadar nifus etmene ses bile edememiştim. Düşünemeyecek ve itemeyecektim seni çünkü biliyordum ki hayat boyu sana susamıştım.”

 “Yarım bırakılmış bir şarkının son şarkıcısı olarak besteye devam etmek istesem ve şöyle desem:

Sen ve ben çaresiziz

Kırık dökük

Ve aşkımı kelimelere döküp

Karşında diz çöksem

Yalvarsam ve sen bana dönsen

Sevişsek; ne değişir?

Sen mi

Ben mi?”

Aslında gerçek olan benim hayatıma karşın suskunluğum mu? Yoksa acıdan beslenen duygu bütünlüğüm mü, beni bugüne kadar var etmiş!

Yoksa aşk gözümü kör edemeyecek kadar ben ve düşüncelerim mi hayatım!

Ya da hayatım boyunca benden hiç soyunamadım mı? Hiç çıplak olmadım mı? Tüm sanatsal yaşamıma rağmen bilimsel ruhum mu beni duygular konusunda boğan!

Ahhhhhh! Ey duygularım, vurgularım, körlüğüm, mısralarım! Kalbim durduğunda bile beynim çalışıyor! Yoksa bir Hamlet miyim, farkındasız!

“Toprağın üzerine yüzüstü düştüm. Ağzımın içine karıncalar giriyor. Toprağın suyunu sümüğümle beraber emmeye çalışıyorum. Bütün vücudum İsa’nın çilesi gibi yara içinde! Kollarım çarmağım ile beraber sağ-sol yana açılmış! Ölmüşüm ama farkında değilim! Yaşamak istiyorum! “Kurtar beni ey kadın!” desem de inanmazsın çünkü kesinlikle demem ki! Tek bağırdığım Tanrım yoksa sen değil!”

Ömür gediklisi olduğu hayatı bana bahşederken “sen hak etmiyorsun” dedi; “beni ve hayatı”?

Zor seviyorum ve hatta hiç!

(“Çok sevdiğimden değil, zor sevdiğimden!”-Sıla!)

“Aşkın sevmekle ne ilgisi var?” desem, bana hak verir misin? Verirsin elbet!

(“What has love got to do with it?”-Tina Turner= aşkın bununla ne ilgisi var?)

Zor seviyorum; hatta hiç!

Mutluluğu aşkla tanımlamak doğru mu?

Mutluluğun aşkla ilgisi ne? Bence yok ama mutsuzluk kesinlikle aşkla ilgili değil!

Sana karşı soyunamadıysam, suçu kendimde mi aramam gerek, yoksa sende mi?

Ben hep bende aradım yıllarca ve belki de suçlusu –kesinlikle- sendin!

Zor sevdim ve belki de hiç!

Gerçekten “hiç”!

 

 
Toplam blog
: 631
: 293
Kayıt tarihi
: 10.04.11
 
 

Eric'i külden yarattım. Tamamıyla benim eserim. Söyleyeceği çok sözü, söylemek istediği az sözü. ..