Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Ağustos '08

 
Kategori
Eğitim
 

"İçimdeki barbarca çığlığı dünyanın çatısından haykırıyorum"

"İçimdeki barbarca çığlığı dünyanın çatısından haykırıyorum"
 

"İçimdeki barbarca çığlığı dünyanın çatısından haykırıyorum." Ölü Ozanlar Derneği adlı filmde tüylerimi diken diken eden ve beynime tırnak içinde kazıdığım bir sözdür. Herkesin içinde çığırmak istediği barbarca bir çift söz var mıdır? Buna kendin olmak istemek de denilebilir mi? Ya da ne istediğini bilmek? Hakkımızda kararlar verilirken ne kadar bilinçliydik diye düşünüyorum. Yoksa geleceğimiz hakkında verdiğimiz kararların bir çoğu etrafımızdaki büyüklerin istekleri doğrultusunda mı şekillenmişti? Hangimiz doktor, mühendis, öğretmen, avukat olmayı seçmiştik? Bunların herbiri biz farkında olmadan önümüze bir nimetmiş gibi sunulan; lezzetine bir bak doyamayacaksın, tadında nağmeler miydi kulaklarımızda tınlayan? Geç mi kaldık isteklerimizi haykırmak için hayata? Muhakemesini yapacak olan belki de geleceğimiz tüm tercihlerimizin. Geçmişte kendi hayatımız adına yaptığımız hataları yüzümüze vuracak olan geleceğimiz.
Değişen nedir diye sormaktan alamıyorum kendimi. Hala okullarımızda çocuklarımız, yaptıkları yanlış tercihlerle girdikleri sınavlarda hüsrana uğruyorlar. Belki aileleri istediği belki arkadaşlarından ayrılmak istemedikleri belki de birilerini memnun etmek için kendi ilgi ve yeteneklerinin farkına varamadan okul ya da bölüm tercihi yapıyorlar. Okullarımızdaki rehberlik ve psikolojik danışma servisleri, olmadığı durumlarda ise sınıf öğretmenlerine düşen bu görevler ne derece etkili öğrencilerimiz üzerinde? Oryantasyon diyebilmeyi üniversitede öğrenmiş biri olarak bu soruma cevap vermeme hakkımı kullanıyorum. Belki benim suçumdur kimbilebilir?
Aklıma ilk gelen eğitimci Gardner oluyor her nedense. Önceki nesillerin matematik dersini kotaran tüm derslerde başarılı olur deyişine inat Gardner sayısı gün be gün artan; konferanslarına giden hocalarımız bililer, zeka alanlarından bahsediyor. Herkes bir parça matematik, fizik, dil bilim, müzik, resim vs. hakkında bilgi sahibidir. Ancak ağır basan "O" zeka alanı aynı zamanda çocuğun ilgi ve yeteneklerini, o derse karşı olan tutumunu da gözler önüne serer. Bu durum çok küçük yaşlarda çocukta gözlenebilir ve yönlendirme yapmadan sadece rehber ya da gözetmen rolünü üstlenerek kendi başına karar vermesini kısacası geleceğini kendi elleriyle yapılandırmasını sağlayabiliriz öğrencilerimizin. Onları tek bir alana hapsedip güncel olaylar, şiir, müzik, spor ve uğraşmak isteyebileceği farklı ilgi alanlarından mahrum etmemeliyiz. Hatta birçoğunun, oyun işte! deyip geçtiği çocuğun sosyalleşmesinde en önemli adımdır. Unutmamalıyız. Tüm beyinlerin dinlenmeye ihtiyacı vardır. Eğlenmeye ve kültürlenmeye de. Küçük dediğimiz çocuklarımızın sadece, bizler kadar yaşam deneyimi yok. Ama düşünebiliyorlar. Yeri geldiğinde minicik elleriyle doğru ya da yanlış bir şıkkı karalayabiliyorlar. Birini diğerine tercih etmeyi biliyorlar. Öyleyse bırakalım zamanı geldiğinde kararlarını korkusuzca verebilsinler. Doğru ya da yanlış, cezalandırılarak ya da mükafatlandırılarak verdikleri kararın yükümlülüğünü üstlensinler. Ve geleceklerinin karşısına boyunları dik, büyümüş Don Kişotlar olarak çıkıp gözlerini kırpmadan savunsunlar kendilerini.
Filmin sonunda tüm öğrencilerin sıralarının üstüne çıktıklarını hatırlıyorum. Olaylara yukarıdan baktıklarını kendi bakış açılarıyla, kurgulanan yaşam dediğimiz oyunu analiz ettiklerini kanıtlamak istercesine. Tek bir doğru olmadığını, statüko denilen kavramın görüldüğü kadar sert bir yapıya sahip olmadığını kanıtlarcasına.

 
Toplam blog
: 27
: 428
Kayıt tarihi
: 26.08.07
 
 

Ben Serpil Yüksel. Çanakkale'de dünyaya geldim. İlkokulda yazar olmamı isteyen harika bir öğretmenim..