Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Nisan '08

 
Kategori
Felsefe
 

"İdealist yansıma ve Ataerkil zihniyet" 1

"İdealist yansıma ve Ataerkil zihniyet" 1
 

Etyen Mahçupyan' ın geliştirdiği benim yaptığım tüm önermelere kaynak teşkil eden Zihniyetsel analize ilişkin " Bilgiye Giden Yol" isimli yazının sonunda dört başlık vermiştim.

Ortak epistemolojik pozisyonlar ve bunlara dayanan zihniyet başlıklarını sıralarsak dört ana başlığa ulaşıyoruz.

İdealist yansıma ve ataerkil zihniyet.
Materyalist yansıma ve otoriter zihniyet.
Mutlak karşılıklılk ve rölativist zihniyet.
Göreceli karşılıklılık ve demokrat zihniyet. Her birini bir blog başlığı altında aktaracağım.

"İdealist Yansıma ve Ataerkil Zihniyet"

İdealist yansımacılık zihni madde üzerinde belirleyici kılan yaklaşımdır. Kabaca insan zihni dışardaki gerçekliği oluşturur, insan öldüğünde zihnide yok olduğu için, o zihin için dış gerçekliğinde yok olduğunu ileri sürer. Bu yaklaşım bilgi sorunsalına yanıt vermekten çok, ucu nihilizme varabilecek bir yaşam felesefesinin rasyonalizasyonuna dönüşebilir.. Özsel idealist yansımacılıktır bu. Açıktır biri öldüğünde dış gerçekliğe hiç birşey olmaz sadece o kişinin gerçeklikle ilgili algılama yeteneği yok olur. Diyebiliriz ki dışımızdaki gerçekliğin var olmak veya belirli özelliklere sahip olmak için bireysel hiç bir zihne muhtaç olmadığı ortadadır.

Bu eksenin diğer ucunda Berkeley ise, nesnel idealist yansımacılık yaklaşımını geliştirmiştir; ona göre, insan duyular yoluyla maddi gerçekliği algılayabilmektedir ve bu duyular var olmak için zihne muhtaçtır, algılanabilir şeyler zihnin dışında var olmamaktadır. Maddi dünya gerçektir, ancak algılamak için 'gerçeklik' için bir algılayıcı zihnin varlığı gereklidir. Bu algılayıcı zihin tek tek insanların zihinleri değil, maddi dünyanın içinde var olabileceği bir üst zihin bir ruh'tur. Böylece 'zihin' Berkeley tarafından son şekli verilerek, bireysellikten kurtarılıp tüm maddi gerçekliği içeren bir ruha; Tanrı' ya dönüştürülmüştür.

Zihnin madde üzerindeki belirleyiciliği demek olan idealizm, özsel ve eksik insan zihninden kurtarılarak bizim dışımızda olan 'nesnel' bir üst zihnin kapsayıcılığı ile temellendirilmiştir; Tanrı olmadan dış dünyanın var olabilmesi mümkün değildir, dış dünya ile ilgili bilgi edinebiliyor olmamız Tanrı'nın varlığının açık bir kanıtıdır.

Berkeley'e göre dışımızdaki şeyleri bilmemiz o şeylerin maddi nesneler olduğunu göstermez; onlar nesnel zihinsel nesnelerdir. "Nesnel zihin" Tanrı'nın ta kendisidir. İnsan zihninin Tanrısal zihnin bir uzantısı olduğunun varsayılması, Tanrı'nın insanı kendi benzeri olarak yarattığını ima etmektedir. Hem dışımızdaki gerçekliği hem de bizleri yaratan Tanrı, zihnimizide o gerçekliği algılayabilecek şekilde yaratmıştır. Bu nedenle zihnimizdeki kavramlar dış gerçekliğinde sahip olduğu özelliklerdir.

Ontolojinin ön plana geçmesiyle madde/zihin ilişkisi dolaylı hale gelmekte ve her ikisinin de aynı kaynaktan yani Tanrı'dan doğması ikisini birbirine benzer kılmaktadır. Batı düşüncesinde bu yaklaşım Aristo 'dan Hegel'e bir çok farklı pozisyonlara sahip düşünür tarafından temellendirilmiştir.

Aristo kavramların nesnelerde var olduğu ve zihnimizin tanrısal zihnin bir parçası olması nedeniyle, bizim o kavramları anlayabildiğimizi ileri sürmüştür.

Leibnitz kuramını, her insanın zihnine Tanrı tarafından konmuş fikirlerin varlığına dayandırmıştır.

Spinoza, zihnimizdeki fikirsel bağlantıların nesnelerde de aynen var olduğunu ileri sürmüştür.

Hegel bizim dünyayı algılamamızı dünyanın kendisini bize açmasıyla özdeşleştirmiş; rasyonel olanın gerçek olduğunu ileri sürerken, insan dahil tüm yaratılan alemi kendini gerçekleştirmekte olan 'ruhun' izdüşümü olarak sunmuştur.

Tüm tek tanrılı dinler de idealist yansımacı bir epistemoloji üzerinde inşa edilmiştir. "Yaradan ve yaradılışla ilgili kabuller aynı anda hem dışsal gerçekliğin hem hem insan zihninin özelliklerini belirlemekte ve bu ikisi arasında kaynağı ilahi olan bir uyum doğmaktadır. Dolayısıyla tek tanrılı dinlerin temelini oluşturan tevhid ilkesi, bu açıdan dinsel öğretinin epistemolojik anlamda temellendirilmesidir. Yaratılmış olanın parçalarının teklik ve bütünlük içinde kapsanmasıyla, bir yandan tüm parçalar anlam kazanmakta, öte yandan parçalar arası ilişkiler olanaklı ve amaçlı hale gelmektedir. Bilgi bu amaçlılığın parçası olmaktan kaynaklanmakta ve farkındalığın artması ile gelişmektedir.

İdealist yansımacı epistemoloji seküler ya da dinsel birçok düşünür veya akımın temel varsayımını oluşturmaktadır. Buna göre bilgi edinebilme imkanımızın ve gücümüzün temeli son kertede Tanrısaldır.
Gerçeklik (ilahi) bir zihinden kaynaklandığı bu evren de, insan zihni de dış alem de, bu (ilahi) zihnin yansımasıdır. Bu nedenle insanın dış alemle ve Tanrısal olanla ilgili algı ve düşüncelerinde yanılma payı yoktur.

Diğer taraftan dış alemle ilgili bilgi ile Tanrısal olana ilişkin bilgi eşdüzeyli değildir. Tanrısal bilgiden hareket etmeyen bir düşüncenin, dışımızdaki gerçeklikle ilgili bilgisi de eksik kalacaktır, çünkü bu gerçekliğe anlamını kazandıran tanrının kendisidir."

Anlaşılacağı gibi gerçekliğin kendisi ve buna parelel olarak bilgi hiyerarşik bir nitelik
kazanmaktadır
. Gerçekliğin niteliksel olarak farklılaşması ile bilgi de niteliksel olarak farklılaşmaktadır. Bu sebeple sıradan insanın bilgisi; gerçeklikle ilgili önermeleri, yanılgı payı taşımasa da niteliksel olarak 'aşağı' bir düzeye aittir.

Bilindiği gibi aynı zihnin yansımaları olmalarına ve aynı dışsal gerçekliği gözlemlemelerine rağmen insanlar arasında büyük algılama ve fikir ayrılıkları vardır. Gerçekliğin hiyerarşik olduğu bir alemde bu farklılıklar nitelikseldir; doğada olduğu gibi insanlar arasında da zihinsel hiyerarşik bir ilişki olması doğaldır.

"Doğal Hiyerarşi" ataerkil zihniyetin temel yapı taşıdır. Daha "doğru" bilenin veya "doğal olarak" daha yetkili olanın rehberliğine dayanan ataerkil zihniyet hiyerarşiyi varlığın doğal konumu hale getirdiği ölçüde, az bilgilinin çok bilgiliye muhtaç olduğu bir bilgi edinme düzeni öngörür. Ancak kimin daha bilgili olduğu konusu da bakan kişiye göre değişir.

Ataerkil zihniyetin hayatiyet kazandığı yapılar, saygı esasına dayalı (gönüllü-usta/çırak ) kurumsal yapılar oluşturur ve her yapı kendine özgü kodları ve ritüelleri ile kendi geleneğini oluşturur. Yani gelenekler ataerkil düzenlerin kendilerini yeniden üretmede meşruiyetlerini borçlu oldukları arka planı oluşturur. Gelenekler bir toplumsal anlayışı veya yapıyı diğerlerinden ayıran, farklılaştırıcı ve kimlik verici hayatiyet damarlarıdır.

İdealist yansımacı epistemoloji de zihin, madde karşısında nihai belirleyicidir; ister dinsel ister seküler bağlamda bilgiyi inançla, yani insan zihninin sınaması mümkün olmayan bir varsayımla temellendirmektedir.
Üstelik ontolojik önceliğin doğal olarak ima ettiği hiyerarşik gerçeklik anlayışı, tek tek bilgilerin güvenilir kabul edilmesiyle birleşince bu sınanamayan varsayıma dayalı bilginin hiyerarşik olması gerektiği sonucuna varılmaktadır. Bu tür bir bilgi anlayışı kültürel yapılar açısından ataerkil zihniyetle bire bir örtüşmektedir.

Ataerkil zihniyet, varlıktaki ve bilgideki hiyerarşiyi düzene aktarmakta ve toplumu doğal bir hiyerarşik yapı olarak kurmaktadır. Her yapının kendi rasyoneli ise dışardan sınanması mümkün olmayan, kendinden menkul bir öğretiye ve anlayışa oturtulmuş olmasıdır. İdealist yansımacı pozisyonlardan hareket eden tüm akımlar ataerkil toplumsal düzenlemeler önermektedir.

Kısaca "Ataerkil Zihniyet" tarihsel süreçte bütün dinsel devlet ve topluluklarda ortaya çıkan bir zihniyettir. Doğal bir rehberin varlığı esas alınır peşinden gidilir, herkes otomatik ona uyar, zimni bir yönlendirme vardır. Bireyler ve kurumsal yapı halkalar şeklinde hiyerarşik örgütlenmiştir.

Osmanlı tipik bir ataerkil modeldir. Türkiye modelinde de bunun etkileri halen sürmektedir. Siyasi partilerde mafyada, tarikatlarda, devlet yapısında vb., hiyerarşik yükselme süreçlerine paralel rant dağıtım mekanizmaları işlemektedir. Ayrıca bu hiyerarşik sistemlerin birbirleriyle çatışmasıda söz konusudur. Bu çatışma Osmanlıdan bu yana değişik biçimlerde sürmektedir. Türkiye 'de amacı ne olursa olsun toplumun zihniyeti halen ataerkil modeller üretmektedir.

Kaynak:
1- Bir Demokratın Gündemi, Etyen Mahçupyan.
2- Osmanlıdan Postmoderniteye, Etyen Mahçupyan.
3- Batıyı Anlamak, Etyen Mahçupyan.
4- Doğu Batı Dergisi 1, 3, 4, 5, 7 ve 13 üncü sayıları.
5- Düşün ve Toplum, İlkay Sunar.

 
Toplam blog
: 444
: 1284
Kayıt tarihi
: 13.09.07
 
 

MB zengin kültürel bir eksen; düşüncelerimizin buluştuğu, tartıştığımız, birbirimizi etkilediğimi..