Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Mayıs '10

 
Kategori
Güncel
 

“İktisatçı” ve anayasa mahkemesi üyeliği

Anayasa Mahkemesi üyeliğine atanmak üzere <ı>Yükseköğretim Kurulu kontenjanından Sayın Cumhurbaşkanımıza üç <ı>“iktisatçı”nın aday gösterilmesi ve bunlardan <ı>Prof. Dr. Engin Yıldırım"ın atanması da olay oldu. Birkaç hafta önce, yıllarca <ı>savcılık ve <ı>Anayasa Mahkemesi Raportörlüğü yapmış saygın bir <ı>“hukukçu”nun <ı>Anayasa Mahkemesi üyeliğine atanması karşısında sergilenen negatif tutum, bu kez de YÖK adaylarının ve Sayın Yıldırım"ın <ı>“iktisatçı” kimliği üzerinden yürütülmeye çalışılıyor.
<ı>
“İktisatçıdan Anayasa Mahkemesi üyesi ol(a)maz!”
argümanına dayalı bu temelsiz eleştiri karşısında, Türkçe <ı>Hukuk İktisadı literatürünün gelişimine katkı sağlayan <ı>“Suç ve Ceza Ekonomisi (2004)” ve <ı>“Organize Suç Ekonomisi ve Hukuk Uygulaması (2004)” kitaplarını kaleme alan, yargı reformu, ekonomik suçlar ve <ı>Fikrî Mülkiyet Hukuku üzerine çalışmalar yapan bir <ı>“iktisatçı” olarak bendenize de bir cevap hakkı düştüğü kanaatindeyim.

<ı>İktisat, öncelikle analitik düşünme yöntemidir. Bu yöntem bireysel ve sosyal yaşamın her alanına uygulanabilecektir. İktisatçının, aşırı uzmanlaşmanın "çiz"diği sınırlar anlamında, aşmaması gereken ya da aşamayacağı bir sınır yoktur. İktisat her şeyden önce "insan"la ilgilidir; bir sosyal bilimdir; "birey" ve "toplum"la ilgili her konu, iktisadın inceleme alanına girer. Sosyal, politik ve ekonomik evrene dair her ne var ise iktisadın kavramsal, kuramsal ve analitik filtresinden geçirilebilecektir. Nitekim, literatürdeki son gelişmeler de, ilgi duyanların internet ortamında kolayca ulaşabileceği gibi, buna işaret eden yüzlerce çalışmayla doludur. Son nesil iktisatçıların çalışmaları incelendiğinde, iktisadın inceleme konularının çeşitliliği çarpıcı bir şekilde görülmektedir. İktisat, günümüzde spordan sağlığa, göçten siyasete, suç"tan “hukuk”a, anayasal düzenden politik düzene, din"den dil"e, eğitim"den evliliğe, aşk"a ve aile yapısına vb. konulara uzanan geniş bir alanda açıklamalar getirmektedir. İktisatçıların ilgi ve inceleme alanındaki bu çeşitlilik, <ı>“İktisadın Yeni Dünyası" olarak adlandırılmaktadır.

<ı>“İktisadın Yeni Dünyası" içinde büyük bir hızla gelişen önemli inceleme alanlarından biri de <ı>"Hukuk ve İktisat" ya da <ı>"Hukuk İktisadı<ı>" literatürüdür. <ı>Hukuk İktisadı, yerleşik hukuk eğitiminin eksikliği ve bu eğitimin filtresinden geçen <ı>“profesyonel hukukçular”ın adaleti tesis etme performansının zayıflığıyla ilgili bulguların, görüş ve değerlendirmelerin sonucu olarak hukuk eğitiminin iyileştirilmesi amacıyla gelişen çağdaş bir disiplindir. <ı>Hukuk İktisadı, yerleşik hukuk eğitimine yöntemsel bir karşı çıkıştır. Bu çerçevede, piyasa aktörleri gibi yargı aktivitelerinde bulunan aktörlerin (hakim, savcı, avukat) davranışlarının da bir ekonomik hesaplamaya dayanmaktadır. Bu nedenle hukuk"la ilgili bir çalışmanın yeterli olabilmesi, genelleştirilebilir analitik ve politik sonuçlar geliştirilebilmesi için ekonomik modellemeler de gerekli görülmektedir. <ı>Oysa, Türkiye"de de uygulandığı üzere, yerleşik sistemde hukuk eğitimi ve uygulamaları, “vaka çalışmalarına” ve yerleşik mevzuat çerçevesinde örnek olay çözümlemelerine dayanmaktadır. Bu <ı>vaka çalışması yöntemi, bir çok açıdan yararlı olabilse de, <ı>sadece vaka çalışmaları yöntemine dayanılması, yukarıda bahsi geçen çalışmalarımızda açıkça ortaya konduğu gibi, <ı> “profesyonel hukukçular”ın, akademisyenler başta olmak üzere metodolojik açıdan karmaşık problemlere analitik açıklama getirecek kantitatif ve formel modelleme becerisini zayıflatmakta, hatta ortadan kaldırmakta; genelleştirilebilir analitik ve politik sonuçlar geliştirilmesini engellemektedir. Bu yöntemle yetişen <ı>profesyonel hukukçular, 1970"lerden itibaren hızla yükselmeye başlayan suç oranlarının ve yeni suç türlerinin meydan okumasıyla başa çıkma ve adaleti tesis etme gücüne sahip görünmemektedir. Örneğin, yeni binyılın en temel problemi olacağı öngörülen <ı>organize suç konusunda, <ı>“organizasyon”un ne demek olduğunu ve kaç tür organizasyon modeli bulunduğunu bilmeyen bir <ı>“profesyonel hukukçu”nun tutarlı bir hüküm verebilmesi ya da görüş geliştirebilmesi, takdir edileceği gibi, mümkün olamayacaktır. Halihazırda ülkemizde yapıldığı gibi, hızla gelişen enformasyon ve iletişim teknolojilerinin etkisiyle oluşan <ı>“network” tipi akışkan organizasyonları yadsıyarak, 1960"lardan kalma olan ve artık geçerliliğini kalmayan “hiyerarşik ve statik organize suç” modellemesine dayalı yerleşik mevzuat çerçevesinde “yasa uygulaması” yapma çabaları yargı erkini adaletten uzaklaştıracaktır. Hükümler, görünürde “yasal” olsa da, “adil” olamayacaktır. Daha da ötesi, <ı>“organize suç”la başedebilme imkânı da kalamayacaktır. Sosyal refah ve ekonomik büyüme performansı düşecek, kısa yoldan haksız kazanç fırsatları artacak, gelir dağılımı bozulacaktır.
<ı>
Profesyonel hukukçular"ın bu <ı>yöntemsel zaafı ve <ı>terminolojik yetersizliği, özellikle gelişmekte olan ülkelerde <ı>“Yargı Reformu” boyutunda <ı>“bilgi tabanı” ve <ı>“kavramsal referans”larını da zayıflatmaktadır. <ı>“Profesyonel hukukçular”ın başı çektiği <ı>Yargı Reformu girişimleri bir dizi sapma ile malul olmakta ve sonuçta da başarısız olmaktadır. Bu sapmaların başında, <ı>“profesyonel hukukçular”ın reformu büyük ölçüde hatta bütünüyle soyut hukuk doktrinlerinin, mevhum bir geleneksel bilgeliğin ya da ideolojilerinin referans çerçevesi bağlamında gerçekleştirmeye çalışmaları da gelmektedir. Bir diğer sapma ise “profesyonel hukukçular”ın, reform sürecinin merkezine kendilerini yerleştirmesi ve yargı reformunu, yargı çalışanları için yapılan bir reforma dönüştürme çabası içine girmeleridir. Bu çerçevede yargı reformunun asıl amacı olan adaletin sağlanması çabası geri planda kalmakta, hatta bütünüyle gözden kaybolmaktadır. Yargı Reformu, “yasa revizyonu”na ve yargı çalışanlarının özlük haklarının iyileştirilmesine indirgenmektedir. Yargı çalışanlarının yeterlilikleri, karar alma mekanizmaları ve alınan kararların ne kadar ve <ı>hangi adaleti temsil ettiği göz ardı edilmektedir. <ı>

Yargı Reformu"nun <ı>“bilgi ve enformasyon temellerinin zayıflığı”ndan kaynaklanan bu <ı>“entelektüel boşluk”<ı>, <ı>“yargı reformu disiplini”nin gelişimini ve reel problemlere çözüm üretmesini sınırlandırmaktadır. <ı>Yargı Reformu alanındaki projeler bu <ı>“entelektüel boşluk” içinde uygulanmakta, test edilebilir kuramsal modellere ve stratejilere dayanmamaktadır. Reform önerilerine temel alınan bilgi olanağı büyük ölçüde hatta bütünüyle geçmiş deneyimlerin, uygulayıcılar tarafından yapılan yüzeysel bir eleştirisinden ibaret kalmaktadır. Sonuçta, <ı>bilgiye ve yeniliklere kapalı, meslek taassubuyla malul “profesyonel hukukçular” nedeniyleYargı Reformu süreçlerinin sürdürülmesi de engellenmektedir. Bu nedenle <ı>Yargı Reformu"nun da sadece “profesyonel hukukçulara” bırakılamayacak kadar karmaşık bir iş olduğu her geçen gün daha çok vurgulanmaktadır. Bu noktada, <ı>Hukuk İktisadı, <ı>“iktisatçılar”ın, artık her disiplinden araştırmacılar tarafından kabul edilen "karşılaştırmalı entelektüel üstünlükleri"ni, genel olarak kamu politikaları alanında yaptıkları gibi<ı> “hukuksal sorunları” çözme yönünde de kullanmaları gerektiğini vurgulamaktadır.

Nitekim bu alandaki yaklaşık<ı> “kırk yıllık” çalışmaların sonucu olarak, <ı>Harvard, Yale, Chicago, Oxford, Cambridge başta olmak üzere dünyada hukuk eğitiminin en güçlü olduğu üniversitelerde giderek karmaşıklaşan politiko-ekonomik evrenin tek bir disiplinin kavramsal sınırları içerisinde açıklanamayacağı her geçen gün daha çok vurgulanmaya başlanmıştır. Bu enterdisipliner yönelime bağlı olarak, hukuk eğitiminde ve araştırmalarında da iktisadın analitik araçlarından her geçen gün daha çok yararlanılmaktadır. Öyle ki, bir çok üniversitede <ı>“Hukuk ve İktisat Fakülteleri” kurulmuş; bu alandaki çalışmalar sonucunda muazzam bir literatür oluşmuştur. Bu <ı>Hukuk İktisadı literatürüne katkı sağlayan akademisyenler, bir çok branşta (ceza, sözleşme, ticaret gibi) temel kavramlar, kuramlar ve politika önerileri üzerinde anlaşmış, literatür olgunluk aşamasına girmiştir. Ancak bu akademik birikimin politika belirleyicilere, hukuk uygulayıcılara ve örneğin A.B.D. dışındaki hukukçu akademisyenlere dahi ulaşmasında bazı engeller söz konusudur. Nitekim bilindiği kadarıyla Türkiye"deki hukuk fakültelerinde <ı>Hukuk İktisadı alanında yapılmış hiçbir çalışma yoktur. Karşılaşılan engellerin başında hukuk kurallarının ve/veya uygulamalarının ekonomik sonuçlarına ya da etkinliğine ilgisizlik duyulmasından çok literatüre nüfuz etmede yaşanan güçlükler gelmektedir. Çünkü bu alanda yapılmış binlerce çalışma çok sayıda hukuk ve/veya iktisat dergisi içerisinde serpiştirilmiş olup uzmanlar dışındakilerin anlayamayacağı derecede karmaşıktır. Ekonomi ve hukuk alanının disiplinlerarası niteliği nedeniyle bu çalışmalar hem Econlit gibi iktisat alanında hem de Lexis ya da Westlaw gibi hukuk alanında uzmanlaşmış tarama bibliyografileri tarafından izlenmektedir. Öte yandan makalelerin ya da kitapların başlıkları çalışmanın saf anlamda hukuksal, iktisadî ya da enterdisipliner olduğunu tam olarak göstermemektedir. Bu karmaşık literatüre nüfuz edilmesi öncelikle literatür içinde yer alan çeşitli branşların kuramsal çerçevesini açıklayan temel kaynak kitapların hazırlanmasına bağlı görünmektedir. Yukarıda bahsi geçen çalışmalarımız da esas olarak, Türkçe literatürdeki bu boşluğu doldurabilme amacıyla kaleme alınmıştır. Bütün bu açıklamalar çerçevede düşünüldüğünde, uluslararası nitelik taşıyan akademik çalışmalarıyla bilimsel yetkinliği tescil edilmiş bir <ı>“iktisatçı” olan <ı>Sayın Prof. Dr. Engin Yıldırım"ın Anayasa Mahkemesi üyeliğine atanması, ülkemiz açısından ufuk açıcı bir kazanım olarak görülmelidir. Bu atamanın, hukuksal sorunları çözme sürecinin bilgi ve enformasyon temellerini zenginleştireceği, profesyonel hukukçuların vaka (örnek olay) odaklı yöntemlerinin ve <ı>meslek terminolojisiyle örülmüş kavramsal çerçevelerinin ötesine uzanmalarını sağlayacağı, soyut hukuk doktrinlerinin ve ideolojik önyargıların ötesine geçilerek gerçek adaleti tesis etme sürecine katkıda bulunacağı, en önemlisi de getireceği açılımlarla Anayasa Mahkemesi içindeki tek sesliliği önleyeceği açıktır. Özetle, <ı>Yükseköğretim Kurulu ve Sayın Cumhurbaşkanımız, Anayasa Mahkemesi"ne çağdaş dünyanın gereklerine son derece uygun ve isabetli bir atama yapmışlardır.
 
Toplam blog
: 19
: 1025
Kayıt tarihi
: 01.05.10
 
 

Mülkiye ..