Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Şubat '10

 
Kategori
Siyaset
 

“İnce” geçişleri görmek gerek…

“İnce” geçişleri görmek gerek…
 

Sizler dayımı tanımazsınız elbette…

Bir gün yolu Ankara’ya düşmüş. Kızılay bulvarında gezerken, sarrafların bulunduğu çarşıya girmiş. Dükkânın birinde gümüş bir yüzük görmüş ve çok beğenmiş. Almak üzere dükkâna girip fiyatını sorduğunda, sarraf “5 lira” demiş. Dayım da “2 lira olmaz mı” diye teklif etmiş. Sarraf biraz inmiş, dayım biraz çıkmış, sonunda dayım “2 buçuk lira veririm” diye noktayı koymuş. Sarraf bunun üzerine “Bari 3 lira olsun” deyince dayım “Yok gari virmem” demiş “Verirsen en son 2 buçuk lira…”

Son söz üzerine sarraf “Kayseri’li misiniz” diye sorunca dayım şaşkınlıkla “Nasıl anladın ki” demiş. Sarraf “Yok gari virmem dedin ya” demiş.

Dayım bu olayı anlatırken, “O dakikaya kadar şivemi belli etmemek için çok uğraştım ki gerçekten de belli etmedim. Ama o son cümle yok mu, beni ele verdi” demişti.

Kurulduğu günden bu yana Cumhuriyete, Laik, demokratik, sosyal hukuk devletine bağlılıklarını, milletin mutluluğu için çalışacaklarını ve bu yönde “Değiştiklerini” ifade etseler de, zaman zaman asıl amaçlarını ortaya vurma konusunda kendilerini hep gösteriyorlar. Hatta öyle ortaya koyuyorlar ki, “Laiklik karşıtı odak” oldukları yönünde “Hüküm” bile var.

AKP içinde bu vurguyu zaman zaman yaparak, tabanına mesaj vermeye görevliler de var. Bunların başında da Başbakan Yardımcısı Bülent ARIÇ geliyor.

Tam da “Acaba gerçekten değiştiler mi” diye düşünmeye başlayacağınızda bir söz söylüyor ki çaktırmadan, işte o zaman, Ebubekir Kani Efendinin Papaz Patrik Efendiye, kızını alabilmesi karşılığında Hıristiyan olmasını söylediğinde verdiği cevap akla geliyor: “Kırk yıllık Kani, olur mu yani?”

Olmaz yani… Olmuyor da zaten.

Bu kez de Başbakan Yardımcısı Bülent ARINÇ, görevini bir kez daha yerine getiriyor ve HSYK’nın verdiği “İdari karar” hakkındaki görüşlerini ortaya koyarken cümlenin bir yerinde Bu ülkenin kutlu yürüyüşü asla ve asla durdurulamaz” diyor. Elbette HSYK’nın “İdari” yönden aldığı kararı, her uygulamanın tartışmaya açık olduğu ve irdelenebileceği gibi bu karar da irdelenebilir, eleştirilebilir.

Bir kişi başbakan veya bakan olunca, her söylediği veya önerdiği konuları “Doğru” olarak da kbul etmek mümkün değildir, onlar da yanlış söyleyebilirler ve yapabilirler. Olayı “Açıklaması” “Açıklaması” yönünden ele almıyor. Ele aldığım tarafı, içinde geçen bir söz ile vurgulamak ve tabanına iletmek istediği mesajın yeri.

Cümle arasında “Bu ülkenin kutlu yürüyüşü asla ve asla durdurulamaz” diyor.

Aslında bu lafı, başbakan da söyledi.

Sözü, iki manada da değerlendirmek mümkün… Bir; gerçekten milleti “Mutlu” edebilecek hayırlı bir yola girilmesi, yürümesidir. İkincisi ise; bu lafın arkasına sakladıkları, ideallerinden sapmadıklarını tabana mesaj olarak iletme gayretidir.

Bu cümlenin içinde geçen “Kutlu”, bana göre bu mesajın şifre kelimesini oluşturmaktadır.

Siz bu yazıyı okuyunca “Ne kadar da fesat adamsın” diye düşünebilirsiniz.

Devletin ve o “Devleti” oluşturan “Milletin” derdi, ekonomik sıkıntıyı nasıl atarım, nasıl iş ve aş bulurum iken, böylesi gereksiz işleri gündeme getirerek, 7 yıldan bu yana “Olumlu” sayılacak tek bir iş yapmayan yürütmenin ve dolayısıyla iktidarın amacını sorgulamayacak mıyız?

Sorgularken de elbette aklımıza her türlü olasılık, ne yazık ki geliyor.

Amaca ulaşmak için “Asker” ayak bağı oluyor dediler, onu yıprattılar. Baktılar ki asker ile bitmiyor, “Yargı” da ayak bağı oluyor, şimdi sıra onu yıpratmaya geldi, onu de becerdiler.

Biz de haklı olarak “Sıra nereye geldi” diye soruyoruz. Biliyoruz ve anlıyoruz ki “Demokrasi amaç değil, araçtır” düşüncesinden vazgeçilmemiş. Demek ki “Demokrasi” metrobüsüne binip bir yerlere varmayı amaçlıyorlar. Ama metrobüsler de ne yazık ki “Verimli” çalışmıyor, görüyoruz.

Olan, yine durakta “Otobüsü” araç bilen, onu “Otobüs” olarak bekleyen ve sadece “Demokrasiyi” amaç edinen, ona doğru yol almaya çalışan millete oluyor.

Yine dertler unutuldu, yine esas konu milletin gözünden kaçırıldı. Üstelik yeni bir “Mağduriyet” kaynağı oluşturuldu. Bakalım ne kadar inandırıcı olacak bu kez.

Aslında kendilerini “Mağdur” olarak sunanların, ne kadar “Mağrurlaştığını” görebilsek, belki ortamı düzeltiriz…

19 Şubat 2010

 
Toplam blog
: 146
: 576
Kayıt tarihi
: 17.01.09
 
 

Yazacak belki bir çok şey vardır, ancak sadece "Yazmak en büyük tutkum" desem!... Sonrasında da zate..