Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Ocak '11

 
Kategori
Haber
 

"İnsanların ağlamasından, tarifsiz mutluluk duyarım"

"İnsanların ağlamasından, tarifsiz mutluluk duyarım"
 

Botan Diler. Mesleğinde uzman. Aranan konferansçı.


Durup dururken, hiçbir sıkıntınız da yokken, “pat” diye ağladığınız oldu mu? Gözlerinizden sicim gibi yaşlar boşandı mı?Yahut,‘aktörler sahnede nasıl ağlıyor’ diyerekten, “bir ağlama provası yapayım, bakalım becerir miyim?” diye hüngürdediniz mi?

Bunları, tele-röportaj’da, mesleği “içsel danışmanlık olan Botan Diler’e sorduk. Sağ olsun, anlattı “ Ağlamak, şahane bir duygu. Kendimden biliyor ve gözlemliyorum. Bu, tüylerimi ürperten güzelliktir. Bunun için insanların güzel olmasını, ağlamasını, çok çok istiyorum. İnsanlar ağladığı zaman çok mutlu oluyorum.” Diyor.Biraz daha açar mısınız dediğimde ekledi: “ Boşalım, tarifsiz bir duygu. Bir güzelliktir. Ağlayanlara dikkat ediniz. Ağlayanlara dikkat ediniz, onlarda bir mutluluk tablosu görürsünüz. Bu tabloyu çizerek rahatladıkları için de, doygun ve kendinden emindir kişidirler.”İçsel Danışman, her seminerde, dinleyenlerinin hepsini ağlatıyormuş.

farklıdır. Acaba bu kısmı birkaç kelime ile oynayarak değiştirmek mümkün olabilir mi? Eğer böyle bir değişiklik yapabilirseniz, hora geçecek”

Salondakilere “ Kapatın gözlerinizi diyor, annenizi hayalinizde canlandırın. Sakin, özlem dolu pişmanlıklar. Ne varsa ortaya çıkıyor. Salondakiler, içlerini çekerek ağlıyor.”

İzmir’deki seminer ve konferanslardan, methini duymuştuk. Telefonla aradık, resimler istedik, tele - röportaj yaptık

Mesleğinin esası, ruhsal sorunların çözülmesi, ve kişilik gelişmelerine yardımcı olmak için konferanslar vermek. “Bu şekilde, diyor, insanlarımızın hayat standardı artıyor. Biz sorduk, o anlattı:

1. Ego, yaşamsal bir içgüdüye fazla yüz verilmeden, tatminsiz bırakılırsa, daha iyi neticeler mi doğurur? İlk insanlarda da ego var mıydı?

a. “İlk insanda da ego var mıydı?” derken, eğer amacımız egonun nasıl oluştuğunu anlamaya çalışmaksa, bilmediğimiz bir dönemi cevaplamak için ancak varsayımsal olarak yola çıkabiliriz. Aynı kadını isteyen iki erkek var diyelim. Bu iki erkekte “kabul enerjisi” yoksa doğal olarak her deneyimin ardından çeşitli egolar ve oyun enerjisi oluşur. Birisi “Ben elde ettim” diyerek istediğini elde etmişliğin gücüne girebilir. Diğeri de “daha güçlü olmalıyım, yetersizim, vs.” diyebilir. Böylece o erkek de elde edememişliğin güçsüzlüğünün egosuna girer. Egolar; yani güçlerimiz ve güçsüzlüklerimiz böyle oluşur. Buradan yola çıkarak egonun insanın kendini unuttuğu andan itibaren var olduğunu kabul edebiliriz. İşin aslı ego özümüzde olmayan bir enerjidir. Çünkü özümüz herkes ve her şey için tektir. Tek bir enerji vardır. Her şey bu tek enerjimizin içindedir. “Egonun tatminsiz bırakılması daha iyi neticeler doğurur mu?” sorusunun net cevabı olamaz çünkü her türlü egonun sonlanabilmesi için kendi özümüzü ve var oluşumuzu tanımamız ve kabul etmemiz gerekli ve yeterlidir.

2. Ego insanlarda; iğreti, geçici bir maske midir? Öyle veya böyle ne netice doğurur?

a. Evrende hiçbir şey iğreti değildir. Her şey tam olması gerektiği, tam planladığımız gibidir. Ama egoların tümü özümüzde olmadığı için elbette geçicidirler. Ve egolar kabul edilmemiş deneyimlerin neticesinde oluştuklarından, kabul, her türlü egonun sonudur. Egonun neticesi yine egodur. Hırs, tatmin peşinde olma, korkularının içsel çözümünü bulmak yerine güç ile akıl ile çözüm arama, ezilmemek için ezmeye çalışma, güvensizlik ve suçlanma gibi korkuları kontrol etmeye çalışma gibi aslında yaşamın pek çok anı egolarımızın dışa vurmuş halidir. Sonuçta bizler ya egomuzu ya da gerçek kendimizi yaşayabiliriz. Egonun neticesi, hayatın egosal bir şekilde deneyimlenmesidir.

3. Egosu yüksek, güçlü olanlar, daha mı başarılıdır?

a. Başarıyı egoya bağlamak doğru olmaz çünkü “başarı” diye bir şey içsel olarak aslında yoktur. Ama dünyasal anlamda bizce vardır. İnsanları ve tabii ki kendimizi “başarılı” veya “başarısız” diye biz etiketleriz. Örneğin parasızlık ve muhtaç olma korkusu olan biri bunları yaşamamak için çok ciddi mücadele edebilir ve dünyasal anlamda kendine zenginlik yaratabilir. Fakat o zenginliği kadar huzursuz da olur çünkü parasızlık korkusu bitmemiştir, sadece o kişi bir süre için bu korkusunu yaşamayacağı kadar para sahibi olmuştur. O kişiyi “başarılı” olarak tarif etsek de, kendisi içsel olarak hala huzursuzdur. Diğer yandan evrenin esasını ele alırsak, herkes hayatını kendi iç enerjisine göre şekillendirir. Yani düşünce ve inanç farklarımıza bakarak “başarı” kavramının aslında varoluşta olmadığını anlarız.

4. Kişilik saldırıya uğrarsa ilk plana çıkan duygumuz, kollamak ve koruma konusunda öne çıkar mı?

a. Bolca korkusu olanlar ilk planda kendisini korumak için savunmaya geçerler. Bazen kaybetme korkusu tetiklenir. Bazen de yanlış anlaşılmaktan korkar ve kendini savunur. Oysa korkunuz olmayınca ve evrensel yaşamın akışını bildiğiniz zaman savunmaya da gerek olmadığını bilirsiniz. Oysa evrensel yaşamın akışını öğrenirseniz korkularınız olmaz ve o zaman savunmaya da gerek olmadığını bilirsiniz. Savunma enerjisiyle konuşmazsınız. Gereken yerlerde sadece olanı ifade etmek için basit ve tam bir açıklama yapmak yeterli ve uygun olan yaklaşımdır.

5. BEN nedir, nasıl oluşur?

a. BEN herhangi bir şey değildir. Nasıl ki kendimizi ifade ederken “ben” deriz, “BEN” derken de farkında olmadığımız sonsuz kendi gerçeğimizi kabul etmişliğimizi ifade ederiz. Benim “BEN” demem ise, yıllar boyunca edindiğim farkındalığımın ve özüme dönük niyetlerimin ve pek çok içsel çalışmamın, yüzleşmenin neticesinde aslında evrende tek bir enerjinin olduğunu ve hepimizin tümüyle bu enerjiyi taşıdığımızı anlamamla oluşmuştu. “BEN” demek, “ben evrenim” “ben senim” “sen bensin” “o, ben” “evren ben” demektir. Bu anlamda dışımda yargıladığım şey aslında varoluşun bir parçasıdır ve yine kendimdendir. www.benBENİM.net bu süreci anlatan ve henüz kısmen hayata geçmiş bir internet sitesidir. Pek çok sorunun cevabına bu siteden ve verdiğim seminerlerden ulaşmak mümkündür.

6 Korku, endişe enerjileri nelerdir, nasıl oluşur? Ne belirtileri gösterir?

b. Bütün korkular ve endişeler deneyimler neticesinde oluşur. Önce korku oluşur. Ardından o korkunun geleceğe dönük endişesi. Korku enerjilerimizin dünyasal ifadesi, kendimize yaşama izni veremediğimiz, yaşamayı kabul edemediğimiz hallerin ifadesidir. İçsel anlamda bakarsak korku, deneyimler neticesinde oluşmuş inançlarımızdır. Mesela aynı kadını isteyen iki erkek örneğinden hareket edecek olursak kadını elde edemeyen erkeğin penceresinden beğenilmeme, istenmeme, tercih edilmeme, güçsüzlük, çaresizlik, vazgeçilme, değersizlik, önemsenmeme, yalnızlık ve daha pek çok korku, endişe ve inanç oluşabilir. Diyelim ki o erkek kendini yoğun bir şekilde yalnız ve terk edilmiş hissetsin. Sürekli olarak bu yalnızlık duygusu onun içinde döner durur. Kişi bu döngüden çıkmak için bir başka kadına gider. O anda gerçek duygularını yitirmiştir. Artık korku ile hareket etmeye başlamıştır. Korkusunu mutlu etmek için adım atıyordur ve aslında içinin istemediği bir kadına zoraki ilgi duyabilir. Sırf o kadın tarafından “kabul” görmek için kendini o kadına hazırlayabilir. Ben böyleydim mesela.

c. Beğendiğim kadını elde etmek için onun hoşlandığı ne varsa üstüme giyinirdim. O kadınla birlikte olmak için değişirdim. Amacım o kadında kendimi yaşamak değil, yalnızlık, istenmeme, beğenilmeme ve özellikle ret edilme gibi pek çok korkumu yaşamamak olurdu. Böylece egomun o sıkıcı döngüsünün durmasını da sağlamaya çalışırdım. Ama kendime olan saygımı ve öz güvenimi de bir o kadar kaybederdim. Korkuların günlük hayatımıza yansımaları kabaca böyle olur.

6. Bağımlılık enerjileri nedir? Nasıl oluşur?

a. Bağımlılıkların birden fazla sebebi vardır. En basit tarifle bağımlılık, güçsüz olduğumuz konularda çözümü içimizde arayıp kendimizden beslenmek yerine, bir başka enerjiden beslenme, güç alma ihtiyacıdır. Bizim çok sayıda korkumuz vardır ve birden fazla korkumuzu besleyen enerjilere bağımlılık geliştiririz. Nereye gidersek gidelim beslendiğimiz o enerji bilinçaltımızda bir serum gibi bizimle gelir. Üstelik o serum şişesinin de hep dolu olmasını isteriz çünkü boş şişe bizi besleyemez. Örneğin yalnızlık, sevilmeme, istenmeme, parasızlık, değersizlik, beğenilmeme gibi korkuları olan bir bayanı ele alalım. Bu kadına parası ve işi olan, değer veren, onu istediğini beğendiğini belli eden bir erkeğe ilgi duyar ve onunla ilişkiye girerse bir süre sonra kadın, o erkeğin özelliklerinin bağımlısı oluverir. Çünkü o kişinin kendisi ile değil, korkularını kapatan özellikleri ile ilişkiye girmiştir. Veya yine aynı kadın bir başka yaşamında aynı adama bir deneyimleri esnasında “seni hiçbir zaman bırakmayacağım, seni her zaman seveceğim, benim erkeğim sensin” benzeri kararlar vermiştir. Bilinçaltımız bu tip ifadelerimizi bir karar olarak değerlendirir ve tümüyle iptal edilene kadar gerçekleştirir.

b. İçsel Danışman bu tip benzer tecrübelerden kendisi geçtiği için etrafına yardımcı olan kişidir. Bu bağımlılık nedenlerine basit bir örnektir. Benzer şekilde sigara, alkol, uyuşturucu gibi bir madde bağımlılığı ise yine o maddeden alınan güçten kaynaklanır. Örneğin sigara bağımlılığının pek çok sebebinden biri yalnızken o sigaradan bir arkadaştan destek alır gibi güç almak veya etrafına “ben büyüdüm” mesajı vermek yatar. Bağımlılık enerjilerini bu yüzden birkaç satırda kısaca ifade etmek pek mümkün değildir.

7. Aşırı egolardan nasıl kurtuluruz?

a. Yıllardır gece-gündüz egolarımla uğraşırım. Çok da yol aldım. Fakat eksik bir parça vardı. Tamamlanamıyordum. Ama ucunu da sıkı sıkı tutuyordum. Bir sabah “ben BENİM” diyerek uyandım ve her şeyi o an anladım... Tüm varoluşu içine katarak “BEN” dediğiniz zaman, bütün ayrımları, bağımlılıkları, endişeleri, korkuları ve yargılarınızı aslında neden bitirmeniz gerektiğini de anlarsınız. O zaman siz gerçeğin kendisi olur ve varoluşunuzun gerçek anlamını keşfederek yaşamınıza egosuz bir şekilde, anı yaşayarak devam edersiniz. Tüm seviyelerdeki egolar böylece başladığı yerde biter.

8. Bilinçaltında kayıtlı bin bir çeşit portföylerin açılımı, ıslahı mümkün mü? İçsel danışmanlık bunu izale edebilir mi?

a. Kesinlikle evet! Bilinçaltımızdaki bin bir çeşit inançların, düşüncelerin, korkuların açılımı ve ıslahı mümkündür. “İçsel Danışman” benim kendimi tarif etmek için kullandığım bir ifade olmakla birlikte, evet, bir “İçsel Danışman” bu talebi, kendini fark etmişliği ölçüsünde karşılayabilir. Yeterliliği, kendisiyle yüzleşmesindeki kabulünden gelir. Evrenin varoluş gizemine kadar derinleşmiş danışmanlar ise her türlü bilinçaltı denkleminin çözümünde rehberlik edebilirler. Buna karşın netice her zaman kişinin kendisinin açıklığı ile alakalıdır. Rehberiniz sonsuz beceride bile olsa musluk, çalışmayı yapan kişinin elindedir.

9. Dünyaya her gelenin bir rolü var mı? Bir görevleri olursa şayet, ıslah edilmeyen bir ego’ya sahipseler, rolünü nasıl ezberleyecektir.

a. Evet, dünyaya her gelenin bir rolü vardır ama rollerimizi hiçbir zaman görev olarak değerlendiremeyiz. Bu çok yanlış olur. O zaman herkes benim kime ne görevim var diye sorgulamaya, muhtemelen yanlış bulacağı görevlerini yerine getirmek bir o kadar da yanlış bir çabaya girer. Bu anlamda hiç kimsenin özel ya da genel bir görevi yoktur. Herkes içinde bulunduğu anda zaten rolünü doğal olarak gerçekleştirmektedir. Ezberleyecek bir şey yoktur. Bütün adımlarımızı farkında olmasak da biz içimizden biliriz ki var oluşta önemli olan, her an doğal olmaktır. İşte bu yaşamaktır. Ayrıca kendini dinlemek isteyenin çözemeyeceği enerjisi, egosu yoktur.

10. Günümüzde çok sık kullanılan “Kral çıplak” sözünü siz nasıl yorumlarsınız?

a. Bu zaten benim de seminerlerimde sık sık “Kendinize içsel olarak çıplak olun, o zaman gerçeği görebilir ve gerçeğin kendisi olabilirsiniz.” anlamında kullandığım bir sözdür. Çünkü çıplak olduğunuz zaman siz artık kral değil, hiçbir şeysinizdir. Ve hiçbir şey olmanız, kendiniz olmanız için gereklidir. Çıplağın tacı veya kostümü olmadığı için kim olduğu kimse için fark etmez. O yüzden çıplak olmak zordur ve bu anlatım benim ilk meditasyonlarımda anladığım bir şeydir. O günden beridir soyunur dururum. Ve krallığının anlamlarına, güçlerine bağımlı olan, soyunamaz, çıplak kalamaz. Çıplak kalabilen ise kendi kendinin kralı olduğunu bilir ve öylece, basit bir özgürlük içinde doya doya yaşar. Benim için “KrÇıplak” işte böyle bir şey

NOT: Röportajın sahibi Botan Bey’den, aşağıdaki açıklama geldi. “Başlığı değiştirir misiniz?” diyor. Bu mümkün değil. Ama diğer eklentileri de şöyle:

“Ben aslında ağlamadan çok, kişinin kendisiyle yüzleşme anlarında yaşadığı o çözülmeye tanıklık etmeyi severim. Çünkü her çözülmenin ardından kişiye kendini KENDİSİ (özü) ile tamamlama, doldurma fırsatı doğar. Bu kısım benim için çalışmanın en heyecanlı kısmıdır. Meyvelerin toplandığı andır. Çözülme ağlaması, ki bu bazen katıla katıla gülmek şeklinde de olur, bildiğimiz çaresizlik ağlamasından oldukça farklıdır. Acaba bu kısmı birkaç kelime ile oynayarak değiştirmek mümkün olabilir mi? Eğer böyle bir değişiklik yapabilirseniz, hora geçecek”

 
Toplam blog
: 1616
: 918
Kayıt tarihi
: 13.08.06
 
 

Hayatın dikenli yollarından geçmenin  sırrı, aralarından çabuk geçmektir. Ümit, naylon çorap giyd..