Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Aralık '09

 
Kategori
İstanbul
 

“İstanbul…”

“İstanbul…”
 

"...İstanbul, “yüreğinizle” verdiğiniz “selamınızı” “yüreğiyle” alan bir şehirdir o yüzden…"


“Boğaz köprüsü”nden dört nala koşarken Avrupa yakasına…

“Hangi renkte bir hizmet elbisesi giydirilse üzerine, bu kadar güzel taşıyan bir şehir olamaz!” dedim kendi kendime… ***

Marmara Çalışanlar Federasyonu’nun İstanbul Grand Cevahir’deorganize ettiği “İş Etiği Çalıştayı”’na katıldık hafta sonu…

Hafta sonu, “bir yağmurlu, bir güneşli” düşünceler içindeydim, tıpkı “İstanbul” gibi…

***

Masmavi “Marmara” altımızdan akıp giderken…

Düşündüm kendi kendime…

“Çirkin ruhlu” insanların, yıllar yılı “kazma-kürek” “ruhuna saldırmalarına” inat, her sabah “nihavent” makamında beslediği “fesleğeni” gibi, yüreğinde “İstanbul” büyüten bir kadının dokunmaya kıyamadığı narin ellerinin hatırına sanki “görkem” ve “ihtişamından”
zerre kaybetmeyen bir şehir, evet olamaz!…

***

Sonra…

Bir başka şehirde yaşamayı “mahkûmiyet” addedenleri…

O yüzden de kendisini “kendisine” “mecbur hissedenleri” düşündüm…

“Fatih”’in “gülleleriyle” “gül çağı”na giren “İstanbul”’un bizi karşılayan “Rumeli Hisarı”ndan kayarak “Kız Kulesi”ne takılırken gözlerim…

***

Çocukluk yılları İstanbul’da geçen bir arkadaşımın ne zaman bir İstanbul muhabbeti açılsa gözlerinin “yağmur bulutlarıyla” kaplandığını hiç unutmam…

***

Bazı şeyler vardır ya hani, ifade etmekte güçlük çekersiniz, etseniz de ifadelerinizde mutlaka bir eksiğin olduğu hissine kapılırsınız ya…

“Anlatamıyorum” diye sizi hiçte “yüksünmeden” “itiraf” ettiren şeyler vardır ya, işte bu o duygudur…

İstanbul’u “yaşayarak” yaşadıklarını adeta bir “kanaviçe” gibi işleyerek, öylesine güzel “anlatan” gelmiş geçmiş ve yaşayan “üstad”ların yanında benim “kelimelerim” kâğıt üzerine karalanmış “kalem ucu çizikleri” kalır yalnızca…

***

Elbet, “yaşarken” “hazzına” varanlar daha iyi bilir…

Sözümüz yoktur…

Mesela;

Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar;
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.
İçimde tüten bir şey; hava, renk, eda, iklim,
O benim, zaman mekan aşıp geçmiş sevgilim.
Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur;
Ay ve güneş, ezelden iki İstanbulludur.
Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale,
Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale...

Diyen “Üstad Necip Fazıl”’a sözümüz olabilir mi?...

Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Bu kurtlar sofrasında belki zor
Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Sus deyip adınla başlıyorum
İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
Hayır başka türlü olmayacak
Ben sana mecburum bilemezsin..”
Diyen “Attila İlhan”a mesela…

Ve şahsında “üstadlara”…

***

“Kış” olunca “ısınırız”, şiirlerinin “ateşinde”…

“Yaz” olunca kalemlerinin “gölgesinde” “serinleriz”…
“İstanbul gibi yaşayanlar, İstanbul’u yaşatırlar bize…”

***

Bu arada unutmadan; Ola ki yanı başınızdan, kulakları “küpeli”, saçları “kuyruklu”, kaşları “piercing”li, burunları “hızmalı”, ökçeleri “kamalı”, “burası İstanbul” başlıklı reklam filmindeki hoyratça geçip giden “tiplere” aldırmayın siz!… İstanbul’u “Nişantaşı” ile “Beyoğlu”’ndan ibaret sananların “sanal” “kurgusu” o, deyin geçin!...

***

İstanbul’da “kaybolmamak” için “Trafik işaret ve levhalarını” takip edin yeter ki siz, “levhaları” takip ederek gittiğiniz “yol” mutlaka “Fatih’e, Eyüp’e, Sultanahmet’e” çıkar!…

***

İstanbul, “yüreğinizle” verdiğiniz “selamınızı” “yüreğiyle” alan bir şehirdir o yüzden…

 
Toplam blog
: 175
: 499
Kayıt tarihi
: 05.05.07
 
 

1974 Samsun’da doğdu. Halkla İlişkiler Bölümü Mezunu, 1988- 1991- 19 Mayıs Haber Gazetesi..