Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Kasım '07

 
Kategori
Anılar
 

"İşte öğretmenin gerçek yüzü"

"İşte öğretmenin gerçek yüzü"
 

Kısa sürede ne kadar çok anı birikti belleğimde...

Kimi gülmekten kırdı, kimi ağlamaktan yordu...

Bazıları içimde sevinç oldu, bazıları beni dertlere boğdu...

Biriktirdiğim bu anılardan birkaçını paylaşasım geldi birden :)

* * *

Öğretmenliğimin ilk günleriydi (Sanki aradan yıllar mı geçti ki? Sadece 51 gün oldu!). Özellikle 5. sınıflarla başımın dertte olduğundan daha önce de bahsetmiştim. Yine o sınıflardan birinde, hatta en azılı öğrencilerin toplandığı o sınıfta, öğrencileri mümkün olduğunca kontrol altında tutmaya çalışıyordum. Ne mümkün? Tahtaya döndüğüm anda bir cümbüş, bir curcuna anlatamam. Birkaç defa uyardıktan sonra, en sonunda sabrımı taşırdılar ve öyle bir bağırdım ki öylece donakaldılar o an. Öyle ki, o sesin benden çıktığına ben bile inanamadım. Çocuklar iri iri ve şaşkın gözlerle bana bakarken, mırıltı halinde bir cümle duydum bir yerlerden: "İşte öğretmen sonunda gerçek yüzünü gösterdi!"

O an kahkahalarla ve gözümden yaş gelinceye kadar gülerdim normal şartlarda; fakat sınıf ortamında böyle bir şeye gülersem bir daha sene sonuna kadar o sınıfı asla toparlayamayacağımı düşünerek, arkamı sınıfa dönerek çaktırmadan gülmek zorunda kaldım :))

* * *

Bu kez 4. sınıflardayız :) "This / That" konusunu kavratmak için, daha önceden hazırlayıp kestiğim Bugs Bunny resimlerini dağıtıyordum defterlerine yapıştırmaları için. O sırada, hep sessiz-sakinliğiyle dikkatimi çeken bir kızcağızdan ilk defa bir şikayet geldi: "Örtmenim şuna bişey söyleyin ossurup duruyooo!"

Nasıl bir cevap vermeliydim hala bilemiyorum. O an ağzımdan "Osurma!" çıkıverdi işte. Elbette öğrenciler de güldü, dolayısıyla ben de :))

* * *

Dershanede hiçbir sınıfta öğretmenin oturabileceği bir sandalye yok. Dolayısıyla 10 ders boyunca hep ayaktayım. Alıştım bu duruma kısa sürede, ama alışmamın 2-3 hafta sürdüğü başka bir husus var: Kürsü. Tahtayı kullanmam gerektiğinde kürsüye çıkmak zorundayım. Her seferinde de, dikkatimi tahtaya ve öğrencilere yoğunlaştırdığım için, kürsüden kim bilir kaç kere düşecek gibi oldum! Altı üstü sadece bir basamak... Ama dikkat edilmediğinde hep tökezliyordum elimde olmadan, ve bu da öğrencilerin kıkırdamasına sebep oluyordu. Haklılardı, onların yerinde olsam ben de gülerdim doğrusu... Neyse ki kürsüye alıştım da, bu durum unutuldu gitti...

* * *

Bizim öğrencilerimizin bir huyu var, bütün öğretmenler şikayetçi. Öğrenciler bazen bazı şeyleri anlamamakta ısrar ediyor. Mesela bir gün, bir testin cevap anahtarını açıklarken, geride kalmamaları için yavaş yavaş, tek tek söylüyordum:

...3-C, 4-A, 5-C...

Sonra farkettim ki, zilin çalmasına saniyeler kalmış. Biraz hızlandım:

...7-B, ve 8-9-10 - A.

Üçünü birlikte söylemem hataymış meğer. Daha "sekiz dokuz ve on AAA!" dememden bir saniye sonra bir ses: "Ömmenim dokuz neydi?"

O gün bu gündür cevap anahtarını tahtaya yazıyorum tek tek. Eee ne yapayım ki başka?

* * *

10 dakikalık ders aralarından birinde, öğretmenlerle "Genel Tarama Sınavı"nın sonuçlarını değerlendiriyorduk. Sayısal derslerden çok da anlamam ama, Geometri öğretmeni bir soru göstererek, "Bakın hocam, bu sorunun aynısını sınıfta çözmüştük, yine de yapamamışlar. Hiç tekrar etmiyor bu çocuklar değil mi?" Baktım soruya, açılarla ilgili. Yani bana göre bile kolay bir soru. "Aaa, bu soruyu ben bile yaparım yahu!" dedim. O da boş bulunarak "Ben de!" demesin mi? Dakikalarca, karın kaslarımız ağrıyana kadar güldük hepimiz.

Alemiz biz :))

* * *

6. sınıflarda bir öğrencim var ki, küçücük boyuna bakmadan 8. sınıflardaki abilerine ablalarına laf atıp, kızdırdıktan sonra bir de onlara kafa tutuyor. Vazgeçiremedim bu huyundan bir türlü. Bir vukuatına da yakinen şahit olmamın ardından, durumunun ciddi olduğunu anladığımdan beri hep çaktırmadan gözlemliyorum onu.

Bir gün yine 8. sınıftaki bir öğrenciyle söz düellosu yaparlarken, çocuk ona yaklaştı ve fısıldayarak o klişe ifadeyi kullandı: "Çıkışta bekle"

Çocuğu kenara çekip uzuuun bir konuşma yaparak; Ege'nin korkup onu ailesine şikayet etmesi durumunda, ailesinin de dershaneye gelip durumu bildirmesi halinde başına neler gelebileceğini anlattım. Sonra olay yatıştı.

Birkaç gün sonra Ege, derste "Hocam artık o abiyle atışmıyoruz" dedi. "Aferin sonunda yola geldin demek." diye cevap verdim. "Atışmıyoruz çünkü artık üst kattan lise 2. sınıflardan bir abi buldum, onunla atışıyorum artık." demesin mi? Tabi veli toplantısında bu olay gündeme geldi ve dolayısıyla sorun çözüldü (Belki de geçici olarak. Onda bu çene varken...)

Artık her ders ona "Ege, bakıyorum da hala yaşıyorsun" diye takılıp duruyorum. Ben sormazsam o yanıma gelip "Bakın hocam hala hayattayım" diyor :) Sevimli kerata.

* * *

İşte, son günlerde biriktirdiğim anılardan seçmeler. Elbette yüzlerde tebessüm bıraktıracak olanlardan seçerek kaleme aldım. Diğerlerinden bahsedip iç karartmaya ne gerek var pazartesi pazartesi?

Seviyorum öğrencilerimi ben. Evet, tek tatil günüm var ve gerçekten yoruluyorum ama, sanırım asla vazgeçemeyeceğim. Hatta pazartesileri evde geçirdiğim saatlerde bazen tebeşir krizim tutuyor ve bir tebeşir bulup duvarlara kapılara bir şeyler yazasım geliyor :)

Fena alıştım galiba :)))

<özlem boral="">
 
Toplam blog
: 152
: 1957
Kayıt tarihi
: 19.08.06
 
 

Ortada bir problem görüyorsak bu bizim de problemimizdir. Ve eğer 'birisi'nin bu konuda bir şeyle..