Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Mayıs '07

 
Kategori
Siyaset
 

"İsterseniz hilafeti bile getirirsiniz" de demişlerdi...

"İsterseniz hilafeti bile getirirsiniz" de demişlerdi...
 

Size şimdi bir üniversite giriş sınavı sorusu soracağım…

Neden “Tarih tekerrürden ibarettir” deler?

Yaaaa… Öyle bıyık altından gülersiniz değil mi? Ve “Ne var bunda bilmeyecek, elbette ibret alınmadığından” diyeceksiniz…

Böylece de üniversite sınavını kazanmış ve bir fakülteye yerleşmiş olacaksınız. Eğer yerleştiğiniz fakültede “Siyaset” okutuyorlarsa, benim size önerim kardeşim “Arşiv kurdu” olunuz…

Eğer siyaset yapacaksanız ileride, tarihin içinden alacağınız bilgiler ile belki de gelecekte “Siyasi patinaj” yapanlardan olmaz, tarihin de gereksiz yere “Tekerrür” etmesini önleyerek tarihe de “Patinajı önledi” unvanı ile geçen birisi olursunuz.

Bu gün tartışılan ve önümüzdeki 22 Temmuz 2007 tarihinde “Sandık başına” giderken de düşüneceğimiz en önemli konulardan birisi “Türkiye’de irtica tehdidi var mı” sorusuna da bir parça cevap arayarak, kanaatimizin oluşması ve ona göre kendimizi yönlendirmemizdir.

Şu bir gerçek…

Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulduğu günden bu yana, üzerinde birçok “Tehlikeler” hep asılı durmuştur. Bu tehlikelerden biri de hiç kuşkusuz “İrtica” tehlikesidir. Dün de vardı, bu gün de var, yarın da olacaktır.

Eğer dikkat edilmezse, tehlike bir gün gelecek “Gerçek” olacaktır.

Adalet Partisi Genel Başkanı ve Başbakan Süleyman DEMİREL, henüz çiçeği burnunda bir “Genel Başkan” ve deneyimsiz bir “Başbakan”dır.

Günlerden 24 Ekim 1965…

(Ara not: 1962 yılında Adalet Partisi Genel İdare Kurulu üyesi olarak siyasete atılan Sayın DEMİREL, ilk kez 10 Ekim 1965 genel seçimlerinde Adalet Partisi'nin tek başına iktidar olması üzerine Türkiye'nin 12. Başbakanı olarak Hükümeti kurdu. Bu konuşma da 24 Ekim 1965 tarihinde yapıldı.)

Sayın Süleyman DEMİREL, bu tarihte “Adalet Partisi Parti Gurubu” toplantısında bir konuşma yapar. Herkesin “Tarihi” dediği bu konuşma, parti yöneticileri tarafından teyp çözümleri yaptırılarak deşifre ettirilir, çoğaltılır ve partili milletvekillerine dağıtılır.

Konuşmanın yapıldığı bu tarih ve saat, Süleyman DEMİREL’e Cumhurbaşkanı tarafından ”Başbakanlık” görevinin yazılı olarak tebliğ edildiğinden sadece birkaç saat sonrasıdır.

Dağıtılan bu metnin 19. sayfasının son satırlarına doğru başlayan ve 20. sayfasında devam eden şu kısım, aynen Süleyman DEMİREL tarafından ifade edilmiştir.

“Şimdi ikinci kısma geliyorum. Muhterem arkadaşlarım; maneviyatına ve mukaddesatına saygılı olunmasını vatandaş istiyor dedim. Devletin kanunları herkesin bu en tabi hakkını teminat altına aldığı halde, biz bunları söyledikçe din istismarı yapıyorsun diyorlar. Şayet kanunlar bunu din istismarı olarak tavsif (tanımlıyor) ediyorsa o takdirde arkadaşlarım size çok büyük vazifeler düşmektedir. O takdirde bu kanunları, Türk halkının binlerce sene zarfında inkişaf ettirip getirdiği manevi kıymetlerini koruyacak şekilde düzeltmeniz lazımdır.” (Bravo sesleri, şiddetli alkışlar)

Sayın Süleyman DEMİREL bu konuşmayı o tarihte ve kendisine “Başbakanlık” görevi resmen ve yazılı olarak tebliğ edildiği birkaç sonrası yapmıştır.

Konuşmanın ne demek istediği açıktır. Din üzerinden siyaset yapılmak istenmektedir.

Peki, Süleyman DEMİREL bu girişiminde başarılı olmuş mudur?

Hayır olamamıştır.

Önüne, o günün koşullarında Anayasa, Türk Ceza ve Seçim kanunları çıkmıştır. Dinin, siyasi partilerce istismar edilmesi halinde kapatılacağı hükümleri nedeniyle bunlar yapılamamış, gerçekleştirilmesi mümkün olmamıştır.

Politikaya yeni başlayan, DEMİREL’in bu konuşması ve girişimleri, bazıları tarafından kendisine “Mason” denilmesi nedeniyle “Dindar” olduğunu göstermeye yönelik çaba olduğu şeklinde de yorumlanmıştır.

Atatürk’ün kurduğu “Cumhuriyet” Türkiye’sinde bir politikacı, parti genel başkanı ve başbakan, böylesine “Korkunç” bir davranış biçimi içine girebilmiştir.

Vaktiyle gurubunda “Siz isterseniz hilafeti bile geri getirebilirsiniz” diyen bir Başbakan ve onun sonunu bile bile…

Yine vaktiyle böylesi bir çıkış yapan bir politikacının, dediğini yapamadığı bir tarafa 7 kez gidip 8 kez geldiği ve sonunda da ancak aktif politikadan ayrıldıktan sonra “Aydığı”nı görerek…

Yine aynı ve sonucu alınmayacak ama ülkeyi gerecek çabalar…

Ama görünen o ki, hiç kimse “Tarihten ders almak” gibi bir çabanın içinde olmadığından tarih de sürekli “Patinaj” halinde…

Peki, bu gün benzer çabalar başarılı olacak mı?

Bilemem…

Tarih eğer gerçekten “Tekerrür” ediyorsa, cevabı da bellidir.

24 MAYIS 2007

Not: Bu bilgiler, o günlerde yayınlanan dergilerin özel arşivimdeki nüshalarından alınmıştır. Ayrıca da bizzat yaşadığım tarihi olaylardır.

 
Toplam blog
: 1104
: 918
Kayıt tarihi
: 28.01.07
 
 

Emekliyim ama “Tekaüt” değilim. 1961 yılından beri değişik “Anadolu” gazetelerinde yazdım. 1984-8..