Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Hakan Karaduman (Akdenizli)

http://blog.milliyet.com.tr/akdenizli

11 Aralık '06

 
Kategori
Felsefe
 

"İz..."

"İz..."
 

"Bütün renkler aynı anda kirleniyordu birinciliği beyaza verdiler."

Yanlış.

Doğrusu:Bütün renkler aynı anda kirleniyordu,sonuncu geldi beyaz…

Neden mi?

Hadi üşenmeyin, kendinize bir bardak çay koyun ve rahatta okuyun beni.

***

Adam lacivert paltosunu yakasını kaldırdıktan sonra hızlı adamlarla yürümeye başladı.Hava; tüm kirlemişliğin gökyüzüne çarpıp, oradan kurşun buharına dönüşüp, caddelere, sokaklara iz bırakırcasına akarken, gözlüklerinin arkasına gizlediği gözleriyle, kaşlarını yukarı iterek, yokladı havayı.Yağmur paltosuna işler miydi?Yeniden ayaklarını öne daha hızlı atarak yürümesini sürdürdü.Artık, hem der saadet hem de zaman gerilerde kalmıştı.Hitit’lerin yanından geçti,oradan Frigya’lıların,ardından Lidya’lılara şöyle bir baktı,Urartu’ları selamladı,İyonya’lıların yanından geçerken hayretini gizleyemedi;”ne çok uygarlık varmış Anadolu’da” diye söylendi.Perslerin,büyük İskenderin,Romalıların,Bizanslıların bakışları arasında Türkleri gördü:Anadolu’nun son sahipleri…”Ne çok izleri içinde barındırıyor Anadolu” diye içinden geçirirken,buluşma saatini geçirmek, o büyüklüğe karşı yapılacak en büyük saygısızlık olduğunun bilincinde; oyalanmadı.Nasılsa dönüş yolunda çok zamanı olacaktı ve sakin adımlarla yanlarına varıp,yaşamlarına girecek, bir çok sorunun yanıtını arayacaktı.Ama şimdi hızlanmalıydı.

Elde duran eşya ağırlaşırdı;bilirdi.Bavulu sağ elinden sol eline aldı.Yürüdü,yürüdü,yürüdü…

Eski bir konağın önünde durdu.Adres burasıydı.”Nakkaş eli değmiş baş aşağı sarkan “T” harfi” görünümündeki zincirli kapının önünde durdu.”Demek” dedi “atlılar içeri girmesin diye bu kapı var.”At çok güzeldi ama ya bırakacağı pisliği.Anımsadı 1800 yıllarda Londra sokaklarında alabildiğince at pisiliği ve kokudan caddelerde yürünemediğini.”Demek ki” dedi, “Türkler temizliği atadan biliyor”.Avrupa’nın yarısını bitiren veba İstanbul’da 10 binlerce ölü bırakmış; ya Anadolu da?Zincirin altından kafasını eğmeden geçti .Avluda bir tulumda ve hemen yanında üç tane ulu çınarın bitiminde dut ağcını geçince, kapısız konağa girdi.Salona yöneldi ve divanda oturmakta olan Anadolu’yu gördü.

-Hoş geldin yazar kardeşim.

-Merhaba efendim.

-Paltonu asabilirsin oraya.

-Yok, üzerimde kalsın.

-peki peki,diye gülümsedi Anadolu;bilirim çok işler gelmiş paltolarının başlarına.Notların değerli.Getirmişsin bavulu,koy bakalım şu masanın üzerine.

Bavulu, sanki içinde kırılacak kristal cam eşya varmış gibi altından tutarak özenle masaya koydu.Ellerini göbek altından birleştirerek, başı hafif önde Anadolu’ya baktı.Sırrı parlatılmış bakır sininin ucuna yerleştirilmiş küçük iskemleyi göstererek Anadolu ;

-otur bakalım şu iskemleye dedi.


Oldukça engin ve küçük olan iskemleye otururken yazar, yol boyunca gelirken gördüğü Anadolu kahvehanelerindeki sandalyeleri anımsadı.

-ne içersin?Kapiçino olabilir mi?

Yazar şaşırdı,yüzündeki bildik o gülümsemesini savururken Anadolu istifini bile bozmadan,

-yazar kardeşim,sen Anadolu insanlarının nasıl yeniliğe ve güzelliğe açık olduğunu bilmiyor musun?Sana Türk kahvesi ikram edeceğimi sandın, değil mi?Türk kahvesi, kahvaltı üzerine içilir,şimdi olmuş saat neredeyse 11.En uygunu o.Hem çok güzel bir buluş bence Türk kahvesinden sonra kapiçino.Bu arada “10 yaşına takılıp kalan gülüşün” senin temiz yürekli olduğunu gösteriyor.Merak etme, alınmadım.

Eveet,hangi bavulu getirdin bana?

-kendiminkini efendim

-babanın ki kuzey Avrupa’da kaldı anlaşılan.

-evet

-işin bitti mi o bavulla?

-efendim, anlamadım?

Bir an oluşan sessiz hava evin kedisinin Anadolu’nun kucağına atlamasıyla bozuldu.

-Pencereyi kındırık bırakmışlar anlaşılan.”Kındırık; kapı veya pencereden kedinin geçebileceği aralıktır” dedi Anadolu.Kedinin kulaklarını okşarken;

“İçmek istediğin başka bir şey varsa söylemelisin” dedi Anadolu sevecen bir sesle.

“Hayır, ben bir şey almayayım” diye kesti yazar.Sanki inceden bir aşağılanma başlangıcında;keyifsiz,bildik şeyleri tekrar edip duracak yaşlı bir bunağın yanında olduğunu düşündü ve “ne işim var burada” diye içinden geçirdi.

“peeki, anlaşılan zaman savaşçısısın…aç akalım şu bavulu” dedi Anadolu.Yazar sandalyesini yeni ısıtmışken bu denli hızlı “kendine gelinmesine” şaşırarak masaya doğru yöneldi.İçinden geçirdiklerini “acaba anladı mı” endişesiyle;

-tamam efendim…dedi.

***

Gökyüzü renklerini çoktan yitirmişti.Ne “gün”dü yeterince mavi,ne de gece yeterince siyahtı.İlk kirlenen mavi olmuştu.Atmosferin içine karışan egzoz dumanları renginin parlaklığını ondan çalmış,sırf ağlayıp sızlamasın diye uyduruk bir grimsi maviyi vermişti ona.Üstelik alırken; “insanları bilmezsin sen.En büyük özellikleri adaptasyondur.Seni, göreceksin çabuk benimseyecekler ve alışacaklar.Gökyüzüne kaç kişi kafasını çevirip bakıyor ki?Üzüldüğün şeye bak.”Gökyüzü bir türlü ikna olmuyor ağlayıp sızlanıyordu.Sızı her yanı kaplıyordu sesinde,Grimavi sözünü yükseltti;”yahu ağlamayı beğenmez olmuşsun.Takma kafana.”

“Takma kafana ha” dedi içinden mavi.”Doğru söyledin, ağlamak bile acımı hafifletmiyor;ağlamak bile…”

Geceydi artık.

Kentin bitmez tükenmez ışık seli gökyüzünü olabildiğince kirletirken bir adam, “varıp gidip gerçek bir gece karanlığında kandil, kandil sarkarken yıldızların eşliğinde siyahı izleyeceğim” dedi ve yola çıktı.Gitti, gitti,gitti, ama bulamadı en yüksek dağ tepesinden ve vadideki çukurdan başka gökyüzü.Hem, yıldızlardan önce dönüp duran uydular kıymışlardı siyaha.

Siyah seslendi;”ben hepsinden öce kirlendim.Hem şair ne zaman yazdıklarının yanına gelecek; gecenin en cömert saatine?Şairin acelecisi görgüsüzdür” diye bitirdi sözünü.

Kutuplarda çözünürken buz,geçirdi içinden,”Allah’ım iyi ki rengimi bana bıraktın.Hala beyaz olarak ölmek…tek tesellim olacak bu…”

Bir buz kütlesi daha koptu yerinden,bir kutup ayısı daha öldü açlıktan,bir balina daha vurulup derisi yüzüldü etinden…

Bütün renkler aynı anda kirleniyordu ama yarışta hile yapan “insan” birinci bitirmişti.

İz bırakmadan bir yıldız daha kaydı gökyüzünde arta kalanların içinden ve bitmeyen yarışta yeniden koşturuldu;mavi,sarı,mor,yeşil,kırmızı,siyah,beyaz…

***

Ebu Süfyan, hem Mekke’nin başkomutanı hem de valisiydi.Hz.Muhammed’e inananların sayısının artması şehir meclisinin acilen toplanmasını istemesine yol açtı.Şehir meclisi kentin ileri gelenleri eşliğinde toplandı.Ebu Süfyan,Mekke’de gelişen olayların kontrolden çıkmakta olduğunu anlattı.Meselenin, “kişilerin halletmesinden çok, toplumun ortak bir tavırla halledilebileceğine” inandırdı herkesi.Ona göre Hz.Muhammed(sav), hemen, vakit geçirmeden öldürülmeliydi.Meclisteki daha nazik kişiler hapsedilmesini önerseler de Ebu Cehil söz alarak;” beş sene önce öldürülseydi mesele bu denli büyümezdi” diyerek kinini kustu.Mekke’deki her ferdin, onun kanına kılıçlarına sürerek bu kan davasına bulaşmalarını ve herkesin bu eyleme sahip çıkmasını istedi.Ve katlin o gece yapılmasını savundu.Bütün bu konuşmaları gizlice dinleyen meçhul kişi konuşulanları Peygambere iletti.Hz.Peygamber, derhal Hz.Ebu Bekir ve Hz. Ali’yi çağırarak onlara durumu anlattı.Hz.Muhammed ve Hz.Ebu Bekir oradan ayrıldıktan sonra Hz.Ali, az önce Peygamberin yattığı halının üzerine uzandı ve onun maşlahını üzerine örterek katileri beklemeye başladı.Ebu Süfyan ve Ebu Cehil’in adamları içeride yatmakta olduğunu gördükleri Hz. Peygamberi, “sabah dışarı çıktığında öldürmek” kararıyla çölün yaz gecesi serinliğinde yere bağdaş kurarak beklemeye başladılar.Eve baskın yaparlarsa kendi akrabalarının çocuk ve kadınlarına zarar vereceklerini düşündüler.Sabah olduğunda Hz.Ali’yi gördüklerinde şaşkına döndüler.Bu arada Hz.Muhammed ve Hz.Ebubekir, Mekke’den yürüyerek bir saat mesafedeki Tor dağına geldiler.Girdikleri mağarada Hz.Ebubekir’in tedirgin olduğunu gören Hz.Muhammed, “Allah’ın yanlarında olduğunu” söyledi.Sabah her yana atlılar salan Ebu Süfya’nın bir düzüne paralı askeri mağaraya geldiler.Mağaranın ağzında bir akasya ağacı vardı ve bu ağaca bir kumru yuva yapmış, yumurtlamıştı.Aynı zamanda örümcek, ağını mağaranın kapısına gererek girişi tamamen kapatmıştı.Paralı askerler mağaranın kapısına geldiklerinde, kursağında bir gram yem olmayan kumru ve örümcek görevlerini yapmış ve düşmana teslim etmemişti onları.Artık tarih yeniden yazılacaktı ve insanlık tarihi boyunca Arap topraklarından çıkan İslamiyet görülmemiş bir hızla yayılacaktı.Kumru ve güvercin İslam’ın barış simgeleri olmaya;Yaratıcının “dünyayı örümcek ağıyla tutuyorum” dediği örümcekten çok şeyler öğrenmesi gereken insanların ilgisini beklemeye devam ettiler.

O gece, bir saat boyunca yürüdükleri yollardaki mağaraya kadar tüm ayak “iz”lerini silen Yaratıcı, günümüzde aile meclisi adını verdikleri ve “Allah’tan başka sığınacak kimseleri olmayanları” katletme kararı alanları lanetledi.

Büyük bir hızla kirlettiğimiz atmosferimizin örümcek ağı gibi dünyayı koruduğunu düşündüğümüzde, çılgınca bencil tavrımızla alkışladığımız "tüketim çılgınlığının" bedeli sanılandan çok çok daha ağır olacak ve tüm dünya küresel ısınmanın sonucundan kaçamayacaktır.

Bir gazlı içecek şirketinin ceo’suna atanan Türk arkadaşımız stratejisini açıklarken “daha çok büyüme,daha çok büyüme…” diyor.Halbuki dünya sınırlı ama kapitalizm sınırsız olduğunu sanıyor.Çin, dünyayı ucuz elektronik eşya çöplüğüne çevirirken, batılı doymaz akıldaşları ve yöneticilerinin ne denli duyarlı davrandıkları kyoto anlaşmasına gösterdikleri ilgiden anlaşılmaktadır.Dünya küçülmüştür ve kirlenmiştir.Çöpümüzü dökebileceğimiz bir yer yoktur.Bundan 6 yıl önce bir bilim adamı (s.h) şöyle demişti;”dünyanın son göstergeleri 870 yıl ömrünün kaldığıdır.Bu gezegenden gitme planları yapmalıyız.”Daha 15 gün önce okuduğum bir başka nasa kaynaklı yazıda 100 yıla inmiş “son.”Bu logaritmik hesaba göre… değil mi Reha bey? Varın siz hesaplayın.

Nedir bu iğrenç üstü insanlık dışı tavır ve bencillik!

Tüm çabam bunu anlamaya yönelik oldu, olacak.Ama hiçbir zaman anlayamayacağımı da biliyorum.


***

http://biryardimeli.bz.tc/

***

not:insanın da beyazıdır en son kirlenen.

sağlıcakla...

 
Toplam blog
: 470
: 551
Kayıt tarihi
: 28.08.06
 
 

Ateşten denizleri mumdan gemilerle geçmeye" benzer hayatımız. Mutlaka mavi gökyüzü görünecektir. Gid..