Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Mart '16

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

“Kadın olarak doğulmaz; kadın olunur!..”

“Kadın olarak doğulmaz; kadın olunur!..”
 

Ülkemizde “kadın hakları”ndan söz edildiğinde ilk akla gelen, kadına karşı şiddetin önlenmesi ile ilgili direniş, eylem ya da söylemlerdir.

Oysa…

Bizce kadınların tarih boyunca erkeklerden daha az hakka sahip olmaları, siyasal, sosyal ve ekonomik alanlarda erkeklerin gerisinde yer almalarının temelindeki neden, gün içindeki sürenin paylaşımında yatmaktadır.

Kadın eve tıkılmıştır; hapsedilmiştir.

Kadının yaşamı, çocuk büyütmek, ev işlerini yapmak ve yemek pişirmekten ibaret olan bir alana sıkıştırılmıştır.

Erkek evin dışındadır.

İş hayatının ve hayat mücadelesinin ortasındadır.

Toplumsal ve ekonomik mücadelenin itici gücü içinde direncini ve dolayısıyla da, kendi kişisel gücünün enerjisini üretmek zorunda kalmakta ve ürettiği bu enerjiyi doğru kullandığı ölçüde de gelişmektedir.

Kadın, evinin duvarları arasında hapis kaldığı sürece ağzıyla kuş tutsa bu yarışta geri kalmaya mahkûmdur.

Bizce kadın hakları denince ilk akla gelmesi gereken şey, gün içindeki sürenin kadınlar ve erkeklerce eşit ve birbirine koşut kullanılmasını sağlayacak koşulları [ve düzeni] yaratmaktır.

Söz konusu yeniden gözden geçirme demokrasi kavramına da yeni ufuklar getirecektir.

Çünkü zamanın eşit ve ortaklaşa paylaşımı ile ilgili hak arayışları, bu yöndeki kadın çıkarlarını aşacak ve tüm toplumun demokratikleşmesini sağlayacak yeni bir uygarlık platformu oluşturacaktır.

Eşitliğin bu yeni uygar tanımı, iş dünyasının kadın-erkek beraberce yaşanması sonucunu ortaya çıkartacaktır.

Bu nitelikteki bir düzleme taşınan kadın-erkek ilişkisi, aynı zamanda kültürel anlamda da gelişmelere sahne olacak, müşterek mutabakatların artmasına ve beraberliklerin yarattığı ortak paydaya yeni kültürel ve duygusal öğeler katmalarına imkan tanıyacaktır.

Oysa tarih boyunca kadınlar, hemen hemen her ülkede ve kültürde, kendi yükselişlerini frenleyen çok sayıda engelle karşı karşıya kalmışlardır. Bu engeller genellikle “eksik” sözcüğü ile dile getirilir:

Zaman eksiği, bilgi eksikliği, kendine güven eksikliği, ekonomik eksiklik, destek ve teşvik eksikliği, kadın örgütlerinin örgütlenme ve dayanışma eksikliği… vs.

Söz konusu eksikliklerin üzerini örten toplumsal önyargılar ise, kadın yaşamını daha daraltmış ve çetinleştirmiştir…

Ünlü bir [kadın] düşünür şöyle diyor:

-        Kadın olarak doğulmaz; kadın olunur!..

Bu söz büyük anlamlar yüklüdür…

Ve sanıyoruz esası şudur:

-        İnsan olarak doğulmaz; insan olunur!..

Doğduğumuzda bedenimiz, dimağımız ve ruhumuz çok sayıda imkânlar alanı bahşeder bizlere…

İşte bu imkânları kullanarak büyürüz.

Ve böylece de insan ya da yukarıdaki düşünürümüzün özellikle altını çizdiği biçimde “kadın” ya da erkek oluruz…

Çünkü bir insanın, sahip çıkması gereken en öncelikli unsur, kendi "birey"liğidir. Bağımsız kişiliğidir. Kendi bağımsız bireyliği içinde irdeleyip, sorgulayıp oluşturduğu erdemidir.

İnsanlığıdır.

Yani varoluşudur!

Bizce en temel mesele budur...

@farukhaksal42

www.soruyusormak.com

 
Toplam blog
: 913
: 485
Kayıt tarihi
: 30.01.09
 
 

1942 yılının Şubat ayında Bursa'da (Mehmet Kemalettin'den olma, Emine İffet'ten doğma olarak) dün..