Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Mayıs '13

 
Kategori
Sinema
 

“Kapitalizm denen şey bir ruh avcısıdır aslında..."

“Kapitalizm denen şey bir ruh avcısıdır aslında..."
 

Hakan Tosun - Zeliha Demirel


Hakan Tosun ile “Dönüşüm/Centrification” üzerine Söyleşi

“Eski zamanlarda kafasına deri geçirilerek itaat etmeye zorlanan insanlar, bu gün başlarına beton dökülerek mankurtlaştırılıyor! “Kentsel Dönüşüm” adı altında güzellenen kandırmaca bir coğrafyanın yaşam ve düşünce biçiminin hiç iz bırakmamacasına kökten kazınma projesidir.”

Hakan Tosun “Dönüşüm / Centrification” belgeseli ile dönüşüm kadar dönüşümün altındaki dinamikleri de sorgulayan bir çalışmayı tamamladı ve geçtiğimiz hafta belgeselin ilk gösterimi Aynalı Geçit Salonu’nda yapıldı.

Zeliha Demirel : Afişteki yazı doğrudan irrite edici, birilerinin / sermayenin bize ettikleri anlamında; şimdiye kadar hiç hissetmediğimiz kadar derinliklerde bu rahatsız oluş, irkiliş…

Hakan Tosun :  Dönüşüm derken aslında insan yaşadığı yerlere ruhunu verir aynı zamanda yaşadığı yerlerin de ruhunu alır. Kentsel dönüşümden kentseli çıkardım, insani dönüşüm olarak algılıyorum şöyle ki; dönüştürülen mekanlara bizim vereceğimiz ruh bizde kalmadı artık, son on yıldır yapılan dönüşümler sayesinde insanın vereceği hiçbir şey kalmadı. Kafamızın içine dökülen beton aslında. İnsanın dönüştürülen mekanla ruhsal olarak kuracağı bağ yok artık. Bu anlamda eski zamanda  mankurtlaştırılan insanla bağlantı çağrışımı çıkış noktam oldu.

Zeliha Demirel :Okmeydanı’nda kapalı mekanda yapılan toplantıda katılımcılardan bir kadının söyledikleri çok önemliydi, bu da çıkış noktasındaki dinamiklerden mi?

Hakan Tosun :“Sosyal yaşantımız değişecek, komşuluk ilişkilerimiz değişecek, mahalle yaşantımız değişecek, aslında biz, insan olarak değişeceğiz” dedi. O toplantıyla karşılaştığımda çekimlere başlayalı altı ay olmuştu. Bu projeye başladığımdaki düşüncelerimi orada bir katılımcıdan duymak onaylama doğrulama hali olarak bana daha da güç verdi. Pekişmesini sağladı. Okmeydanı stratejik bir nokta.

Zeliha Demirel :Burayı biraz açalım…

Hakan Tosun :1998 ve 2005’te iki ayrı büyük projeyi başarıyla sonuçlandırmış bir mahalle bu belgeselde de var zaten. Bunun sebebi orada yaşayan insanların iradesi. Çünkü orada yaşayan insanlar daha devrimci, daha aydın, daha hakkını aramayı bilen, bunun için bedel ödemeyi göze alan hatta ödeyen insanlar. O sözü söyleyen kızın Okmeydanı’ndan çıkması da bunun göstergesi. Sağlam bir noktadalar yani. Ulaşım ve şehirleşme bakımından da Okmeydanı stratejik bir noktada. Dönüşümle oluşturulmak ve üst sınıfın – sermayenin dönmek  istediği ve hak olarak gördükleri merkez ( Taksim merkezli, Taksimin çeperlerindeki, Balat, Beşiktaş, Okmeydanı, Mecidiyeköy’den Levent’e kadar uzanan, Armutlu, Derbent, Sarıyer…) için Okmeydanı ilk ele geçirilmesi gereken alan. Ve orada yaşayan insanlar politik bilinçlenme sürecini tamamlamış, iradesi güçlü, insani sıcaklığını yitirmemiş.

Zeliha Demirel :Belgeselde,tam da burada gazeteci- yazar Eren Erdem’in söyledikleri çok önemliydi. “Farkında olmadan yaşam biçimleriyle kapitalizme direnen organik hedefler, doğal hedefler, hedef seçiliyor.”

Hakan Tosun :Kapitalizm denilen şey bir ruh avcısıdır aslında. Eski Türk filmlerinde vardır mesela, o parayla her şeyi elde edebileceğini sanır ve bunu yapar. Öte yandan hiçbir zaman doğal yaşamı, yaşayamamış, ulaşamamış olmanın kıskançlığını yaşıyor ve yıkmaya çalışıyor. Misal, hiçbir zaman oyuna kabul edilemeyen bir çocuk gibi, oyuna kabul edilmiyorsa eğer gidip onu yıkmaya bozmaya çalışır. Sermayeyi bu kadar cesaretlendiren şeyde erkin ruhudur.

Zeliha Demirel :Belgesel dört mahalle üzerinden sunuluyor, Okmeydanı, Balat, Sulukule, Tarlabaşı. Neden bu dört mahalle?

Hakan Tosun :Dört mahalleye ayırmamın sebebi şu, dört mahallenin de ayrı ayrı önemi ve ayrı ruhu var. Okmeydanı daha kırsaldan gelmiş, göçle oluşmuş mahalle. Okmeydanı çevre koruma derneği, eş başkanı Rüstem Karakuş, “Bu adamlar işgalci” diyor. Oysa oraya göçen Anadolu’dan göçen insanlar Atatürk zamanında oraları Arnavutlardan satın alıyorlar, o zamanın devlet diye gördükleri mahalle bekçisi, karakol polisi şahitliğinde. Bu işgalci söylemini çürüten somut bir durum.

Balat tarihi yarımadada gerçek Osmanlı devletinin sınırları içerisinde tarihi önemi olan bir yerdir. Çelişki şurada bu kadar Osmanlı’nın devamı olduğunu düşünen, ecdad edebiyatı yapan bir düşüncenin, kendi tarihini yok ediyor olması birinci çelişki, çelişkinin dışında yapılmak istenen şey şu; yeni bir insan modeli üzerinde çalışıyorlar, insanı dönüştürerek. Bu yeni model insanı yaparken önce onun belleğini silmek gerekir, önce onun bütün savunma mekanizmalarını, bütün değerlerini yok etmek ve yok ederken de yeni bir programlamayla yeni insanı oluşturmaya başlanıyor. Bu iki süreç paralel işliyor. Dolayısıyla ‘insanın kişisel tarihiyle uğraşmaktansa toplumsal tarihini silersen bunu daha kısa yoldan başarmış olursun’, Balat ta ve Sulukule de yapılmak istenen bu.

Zeliha Demirel : Roman Kültürünü güzelleştirme yaşatma derneği başkanının söyledikleri önemliydi. “Neden Sulukule’de Sulukuleliler yok, çalın kapıları kaç tane Sulukuleli açacak?” diye sordu ve “ Burada yapılan kentsel dönüşüm mü sanıyorsunuz bu asimilasyon”. Buradan ilerleyelim…

Hakan Tokun :Biraz önce yukarıda söylediklerimizin teori kısmının karşılığını görüyoruz. Sulukule kentsel dönüşümü ilk yaşayan mahalle ve bizden çok tecrübeliler, biz teorisini yapıyoruz ama onlar pratiğini yaşamışlar ve bunu söylüyorlar. Bizim geri dönecek yerimiz yok, memleketimiz burası Sulukule, bir Karslının, tokatlının geri dönecek yeri vardır bizim yok diyor. Dönüşümle bizi biz yapan şeyler yok olduğunda biz de yok olmuş olacağız. Diyor.

Zeliha Demirel :Yok edilenin sadece kendi tarihleri değil, insanlık tarihi olduğunu vurgulayan “İstanbul’u beş metre kazsan Osmanlı, on metre kazsan Bizans, on beş metre kazsan Roma’nın tarihi ile karşılaşırsınız sözü çok etkiledi beni…

Hakan Tosun :Kentsel dönüşümle çıkan yeni kanunla yabancılara yapılan satışla ilgili sınır kalktı. İstediği kadar yer satın alabiliyorlar. Kentsel dönüşümü yapan sadece yerli şirketler değil, yabancı şirketler de bu projenin içindeler. Aslolan şey bizim tarihimizle ilgili değil, Roma’nın Bizans’ın tarihini yok ederek onlar kendi tarihlerini de yok ediyorlar aslında. Bu bölgede Büyük Ortadoğu Projesiyle yapılmak istenen şeyin şehirlerdeki uzantısıdır “Kentsel Dönüşüm”. Anadolu’daki HES’ler de bu uygulamanın bölgesel yöntem farklılıklarıdır, zihniyet aynıdır.

Tarlabaşı’nın ev sahipliği kibri yoktur, herkesi kucaklar. İçinde yaşamak istediğimiz ütopik dünyanın küçük bir modelidir. Çok dindar biri hiç yadırgamadan bir transseksüelle komşuluk edebilir ve selamlaşır. Bir sanatçıyla Afrika’dan gelen bir göçmen altlı üstlü bir binayı paylaşabilir. Kapısın önünde torbacı var adamın selam verip içeri girer kimsenin kimseyle derdi yoktur. Devletin olmadığı, polisin etkisinin az olduğu yerde bu ilişkiler kendiliğinden sağlanabiliyorsa kozmopolitik yaşam bütün insan modellerini içinde barındırabiliyorsa çok küçük bir alan olması haliyle herhangi bir denetime kurala tabi olmadan bunu yapabiliyorsa burada oturup düşünmek gerekir. Yazılmamış mahalle yaşam kuralları bir saygı çerçevesinde işler ve her şey yolundadır aslında. Tarlabaşı’na bu ruhu veren de Taksim’dir, Taksim Tarlabaşı’nın abisidir. Bu da Taksim’in meydanından kaynaklı. Siyasal bir meydandır taksim. Meydanı sahiplenen ruhun siyasal alçakgönüllü olmasından kaynaklanan bir durumdur, atılan sloganların, kafelerinde, barlarında konuşulan sözlerin en yakında şekil bulmuş halidir.

Zeliha Demirel :Hukukçuların söylediklerinden belgeselde, temel insan haklarından biri olan barınma hakkının net bir tanımının ve anayasal güvencesinin olmadığı anlaşılıyor, tam tersine sermayenin bu alanları zaptetmeyi, ele geçirmeyi hak olarak görüşü ile karşı karşıyayız. Bu konuda neler söylersiniz?

Hakan Tosun : Çıkan yasa tamamiyle göz boyama yaptık mı yaptık demek için..anayasal güvence denilen şey yok..Mahkemeler yürütmeyi durdurma kararı veremiyorlar verseler bile valiye tanınan özel yetkiyle “kamusal çıkar “söz konusu edilerek projelere devam ediyorlar.Kamusal çıkar derken neyi kastettikleri kendilerinin bile bilmediği bir şey açılımı yapılmamış altı doldurulmamış. “Acele kamulaştırma “diye bir şey çıkardılar ki sadece Savaş hallerinde olabilecek bir şey . Hukukçuların bahsettiği şey bu. Devlet ve sermaye mahallelere girerken “Deprem riski “ ve- veya “Bunlar İşgalci” söylemini kullanıyor.Oysa ki onların yaptığı işgaldir.Paralarıyla,polisiyle gazıyla jopuyla giriyor.Sonrada biz sizi korumaya geldik diyorlar..Kimden..? Eğer karşı koyarsanız tabi ki kendilerinden..Çünkü itiraz ederseniz canavarlaşabiliyorlar ve bunu da kendileri biliyorlar..Son olarak şunu söylemeliyiz. Sermaye kendi içinde bir dönüşüm içinde bir tık ileri atılmak zorundalar başaramazlarsa bitecekler başka şansları yok. Üretime dayalı sanayi devri kapandı kendileri yok ettiler bunu şimdi bunu Kentsel Dönüşüm adı altında imar ve toprak yoluyla yapacaklar. Ortada 500 ile 700 milyar dolar gibi büyük bir pasta var. Çok ciddiler yapmak zorundalar.Bu durum bu çağın göç hareketinin başlangıcına yol açacak 20 yılda 7 milyon ev yıkılacak her evde ortalama 3 kişinin yaşadığını düşünün ortaya çıkan rakam ürkütücü... Bu sermayenin halka savaş ilanıdır.Çok daha ciddi bir süreç bizi bekliyor.

Zeliha Demirel :Sizin toplumsal duyarlılık noktasında en uçlarda durduğunuzu ve önemli toplumsal olayları kayıt altına alan, belgeleyen çarpıcı çalışmalar yaptığınızı biliyorum. Daha önceki çalışmalarınızdan da bahsedelim mi?

Hakan Tosun :İlk çalışma bir tohum hikayesiydi. Okullu değilim. Bu işi yapmak istiyorum, bir kameram oldu ve onunla çıktım yola. İlk olarak Balıkesir’in bir köyünde kaybolmakta olan geleneksel doğal tohumları korumak amacıyla çatısına bahçe kuran bir adamın hikayesini anlatan “Çatılara Doğru” belgeselini çektim. Sonra Tekel İşçilerinin Ankara Çadır Eylemi’nin son on gününü konu alan “Bir Başarı Öyküsü Tekel İşçileri” isimli belgesel oldu. Bundan sonra bir arkadaşım yarı profesyonel kamera hediye etti. Ben de onunla birlikte amatör çalışmalardan yarı profesyonele doğru geçmeye başladım. O kamerayla ilk işim HES’lere ve doğanın tahribatına sebep olan bütün uygulamalara karşı bir protesto yürüyüşü olan 40 günlük büyük Anadolu yürüyüşüne katıldım ve onun belgeselini yaptım. “Büyük Anadolu Yürüyüşü”. Bu bitip montajına başlama aralığında Erzurum İspir ‘e gittim “Anadolu’nun son çınarları ve biten yaşamlar” isimli yine HES’leri konu alan kısa bir video çalışması yaptım. Sonra 2012’nin başında “Büyük Anadolu Yürüyüşü” festivallerde dolaşmaya başlamasıyla birlikte Tarlabaşı’ndan başlayarak kentsel dönüşüm belgeselinin çekimlerine başlamış oldum.

Zeliha Demirel :“Büyük Anadolu Yürüyüşü” hangi Festivallere katıldı?

Hakan Tosun :Dağ filmleri festivalinden !f İstanbul Bağımsız Filmler Festivaline kadar bir çok festivalde dolaştı.. uluslar arası olarak da Cannes ve Berlin film festivallerinin tanıtım standlarında yer aldı. Ve en da Boston Türk filmleri Festivali kapsamında final filmi olarak yarıştım.

Zeliha Demirel :Dönüşüm belgeselini de festivallerde mi izleyeceğiz?

Hakan Tosun :Evet festivaller olacak onun dışında halk gösterimleri olacak, İngilizce Fransızca alt yazılar tamamlandıktan sonra uluslararsı festivallerde de göstermeyi düşünüyoruz.

Zeliha Demirel :Halk gösterimleri dediniz ya, dönüşüme maruz kalan halk ve  halkın kendi yaşamlarını film olarak izlemeye ihtiyaçları var mı zaten yaşamın kendisi onlar?

Hakan Tosun :Akademisyenlerin, hukukçuların, mimarların, konunun uzmanı kişilerin teorik anlatımları bir yol açıyor fakat, kendisi gibi bu durumu yaşamış, kendisine benzeyen insanlardan bunu duyması daha da pekiştiriyor ve ciddiyetini işin daha da iyi anlamaya başlıyor. Direniş ruhunun birinden diğerine geçmesini istedim, daha çok orada yaşayanlarla röportaj yapmamın ve eylemlerini sunmamın temel nedeni de bu.

Zeliha Demirel :Ekümonopolis gibi bir filmin ardından böyle bir çalışmaya kalkışmak açıkçası büyük cesaret, kutluyorum öncelikle cesaretinizden ve bu belgeselin sizde biriktirdikleri, bıraktıkları…

Hakan Tosun :Bunlar benim için proje değil, Benim eylem biçimim. Yaptığım her belgeselle tek kişilik  eylem yapıyorum aslında. Yorucuydu evet ama bunları yaparken böyle bir boşluk vardı yaşamda ve bu boşluk da bana denk geldi. Ben de elimden geldiği kadarıyla o boşluğu doldurmaya çalıştım.

 
Toplam blog
: 84
: 605
Kayıt tarihi
: 05.03.09
 
 

Konya Akşehir doğumluyum. Selçuk Üniversitesi, Mühendislik Mimarlık Fakültesi, İnşaat Mühendisliğ..