Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Şubat '07

 
Kategori
Resim
 

"Karadutum, çatalkaram, çingenem"

"Karadutum, çatalkaram, çingenem"
 

15 yıl önce... Resim ateşinin koru yüreğime düşmekte. Ankara'da geçen vatani görevim sırasında mütevazi bir kitap reyonundayım. Gözüme nisbeten eski tarihli bir kitap takılıyor: Adı "Resme Başlarken". Kitabın sayfalarını araladığımda yanlış hatırlamıyorsam: "Güvercinleri boyayın, maviye yeşile boyamaktan korkmayın" diyordu. Bu öğüt belleğimde yer etmiş olacak ki 1996 yılında "mavi güvercin" isimli resmimi boyuyorum. Kitabı bir solukta okuduğumu, sonraları dönüp tekrar tekrar sayfalarını araladığımı hatırlıyorum. Atölyesinin duvarında asılı "Yemin"inde de tekrarladığı resmin yapıtaşları olan "çizgi, leke, renk ve beneği" bu kitaptan öğrenmiş ve mıh gibi belleğime kazımıştım. Mavi Yolculuğa çıkıp da Göçek adalarından birinde onun bir kayaya yaptığı balık resmiyle karşılaşmayan yoktur sanırım. Aslında önceki yazılarımızda onun adını epeyce çınlattık. Öğrencileri Turan Erol'u Orhan Peker'i hep anlatmıştık. Sahi, hocaların hocası Bedri Rahmi Eyüboğlu'nu, namı diğer "Reis"i anlamak, yaşatmak için neden bu kadar geç kaldık? Halbuki, değil miydi ki İstanbul Modern'in hemen girişinde öğrencisi Burhan Uygur'un resminin karşısında onun "Han Kahvesi"ni hep beraber izlemiş ve "Eski Dostlar"ımızın kulağını çınlatmıştık.

Karadut şiirini sanırım işitmeyen yoktur. Aslında bu şiir sevgili Can Dündar'ın da TV'deki bir belgeselde işlediği gibi yasak bir aşkın ürünüdür. Oğlunun belirttiğine göre Bedri Rahmi aşklarını adlarıyla anmayacak kadar kibar bir insan olduğundan "Karadut" ismini verir bu aşkına. Üzüm çeşitleri olan "karadut" ve "çatalkara" ile Çorum'a yaptığı Yurt gezisi sırasında tanışır.

"Karadutum, çatal karam, çingenem
Nar tanem, nur tanem, bir tanem
Ağaç isem dalımsın salkım saçak
Petek isem balımsın ağulum
Günahımsın, vebalimsin.
Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan
Yoluna bir can koyduğum
Gökte ararken yerde bulduğum
Karadutum, çatal karam, çingenem
Daha nem olacaktın bir tanem
Gülen ayvam, ağlayan narımsın
Kadınım, kısrağım, karımsın."

Gerçekte "Karadut", onun Akademideki asistanlık döneminde heykel bölümünde misafir öğrenci olan Mari Gerekmezyan'dır. Bedri Rahmi karasevdaya tutulmuştur. Bir süre sonra "Karadut" amansız bir hastalığa yakalanmıştır. Bedri Rahmi ilaç parası uğruna resimlerini sattıysa da Karadutun vefatına engel olamamıştır.

Sitem "Önde zeytin ağaçları arkasında yar Sene 1946 Mevsim Sonbahar Önde zeytin ağaçları neyleyim Dalları neyleyim Yar yoluna dökülmedik dilleri neyleyim. ..." diye devam eden Erol Evgin'in seslendirdiği sitem dolu bu güzel şarkının sözlerini şiire döken yine Bedri Rahmidir.

O vakit Bedri Rahmi'yi tanımlarken şair mi demeli, yoksa ressam mı; ben karar veremedim. Dilerseniz cevabı kendisi versin: "Bir elinde dolmakalem, öteki elinde fırça ile dolaştığı için elleri daima boya içerisindedir. Resimden yorulunca yazı yazmaya başlar. Kendini ressamlara sorarsanız: 'Ressamlığı şöyle böyle, ama iyi şiir yazar', derler. Muharrirlere sorarsanız: 'Muharrirliği şöyle böyle, fakat iyi resim yapar', derler. Terzilerden ve berberlerden pek hoşlanmaz. El Greco'ya, Rus romanlarına, pastırmaya ve halk türkülerine bayılır. Gündüzleri resim yaptığı, geceleri yazı yazdığı söylenir. Bunlardan hangisini daha çok sevdiğini kestirmek güçtür. Muhtelif mecmua ve gazetelerde yazar." Turan Erol'a göre " ...Başlangıçta yazınla resim arasında uzun süre bocalayan Bedri Rahmi, sonuçta iki uğraşı bir arada, iki karpuzu bir koltukta götürmeye karar vermiştir". Bence Bedri Rahmi'yi sadece ressam veya şair olarak tanımlamak yetersiz kalır. O yaşama sanatını "Sevmek bu dünyayı çerden çöpten / Sevmek bir zerresini ziyan etmeden / Sevmek dinlenmeden sevmek..." dizelerinde ve aşağıdaki şiirinde de dillendirdiği gibi hepsinden daha iyi icra eder:

"Bir elinde dolmakalem, öteki elinde fırça ile dolaştığı için elleri daima boya içerisindedir. Resimden yorulunca yazı yazmaya başlar. Kendini ressamlara sorarsanız: 'Ressamlığı şöyle böyle, ama iyi şiir yazar', derler. Muharrirlere sorarsanız: 'Muharrirliği şöyle böyle, fakat iyi resim yapar', derler. Terzilerden ve berberlerden pek hoşlanmaz. El Greco'ya, Rus romanlarına, pastırmaya ve halk türkülerine bayılır. Gündüzleri resim yaptığı, geceleri yazı yazdığı söylenir. Bunlardan hangisini daha çok sevdiğini kestirmek güçtür. Muhtelif mecmua ve gazetelerde yazar." Turan Erol'a göre " ...Başlangıçta yazınla resim arasında uzun süre bocalayan Bedri Rahmi, sonuçta iki uğraşı bir arada, iki karpuzu bir koltukta götürmeye karar vermiştir". Bence Bedri Rahmi'yi sadece ressam veya şair olarak tanımlamak yetersiz kalır. O yaşama sanatını "Sevmek bu dünyayı çerden çöpten / Sevmek bir zerresini ziyan etmeden / Sevmek dinlenmeden sevmek..." dizelerinde ve aşağıdaki şiirinde de dillendirdiği gibi hepsinden daha iyi icra eder:

"Yaşadım!
Erik ağaçları şahidimdir
Yıldızlar şahidimdir.
Yaşadım!
Avuçlarımın gücü yettiği kadar
Dağları, kadınları, meyveleri
Yaşadım! ..."

1911 Görele doğumlu sanatçı Trabzon Lisesi'nde okurken ne büyük şanstır ki resim öğretmeni Zeki Kocamemi'dir. Onun derslerinin etkisi ile İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi'ne girer. Burada Nazmi Ziya ve İbrahim Çallı'nın öğrencisi olur. 1930'da ağabeyi Sabahattin Eyüboğlu'nun yanına Paris'e gider. Orada André Lhote'un yanında resim çalışırken kendisi gibi ressam olan Rumen asıllı eşi Eren Eyüboğlu ile tanışır. Yurda döndükten sonra 1934'te D Grubu'nun dördüncü sergisine katılır. İlk kişisel sergisini de aynı yıl Bükreş'te açar. 1937'de Cemal Tollu'yla birlikte Akademi'nin Resim Bölümü Şefi Léopold Lévy'nin asistanı olur. Birçok ressamın da katıldığı, CHP'nin düzenlediği Yurt gezileri çerçevesinde Bedri Rahmi de resim yapmak üzere 1941'de Çorum'a gider. Bu dönem resimlerinde köy manzaraları, köy kahveleri ile bebesini emziren köylü kadınlar egemendir. Bedri Rahmi böylece Anadolu'nun zenginliklerinin farkına ve tadına varabilmeyi başarmıştır.

Cengiz Bektaş "Bizi dile getirir… Bizi bizim üzerimize düşündürür… Üstelik parmak göstermeden, kişiliklerimize dokunmadan, kendi kimliğimiz, kişiliğimizle gelişmemizi en çok önemseyerek…" diyerek Bedri Rahmi'nin 1927 yılından ölümüne dek sürdürdüğü "hoca"lığını övmüştür. Bu nedenledir ki onun bir zamanlar öğrencisi olan sanatçılar bugünün bir kısım "prototip" ressamlarından farklı olarak kendi özgün kişilikleriyle sanat tarihimizdeki yerlerini almışlardır.

Sanatçı Akademi yıllarında Van Gogh'u, sonraları El Greco, Dufy ve Matisse'i kendine yakın bulmuştur. Bedri Rahmi'nin portreleri içerisinde otoportre'leri (kendi portreleri) önemli bir yer tutar. Burnu çenesine değdi değecek, kıvır kıvır saçları önüne düştü düşecek bu portrelerdeki özgün yorumu usta işidir. Kahveler, saz çalan aşıklar, kemençeciler, horon tepenler, balıklı nü'ler (ki aynı konuyu Orhan Peker de işlemiştir), hayat ağacı, gecekondular (ki Turan Erol'a da konu olmuştur), ebabil kuşları, geyikler, kısacası hayat onun resminin konusu olmuş; "Karadut" şiirinde adı geçen "nar"ı ve "karadut"u ("karadut satıcısı") dahi resmetmiştir. Arkadaşlarının "şöyle bir burun kıvırışta yapılmış gibidirler" dediği resimleri için Bedri Rahmi "Ben tablolarımda her şeyden önce tazelik bulunmasına çalışırım. Üzerinde yıllarca bile çalışsam insana 'bunu ben de yapardım' dedirtecek kadar sade olmasını, yeni yapılmış, üzerinde uğraşılmamış hissini vermesini isterim" demektedir. Bedri Rahmi'nin bu açıklaması da Turan Erol resminin sanki "çalakalem" hissi veren özgün tekniğini açıklamaya yeter. Bedri Rahmi resmin yanısıra özgün baskı teknikleri ve kumaş üzerine baskılar, tabak üzerine resimler, mozaik ve seramik duvar panoları yapmış, eserlerinin galeri duvarlarından çıkarak yaşamın içine karışmasına önem vermiştir. 1958'de Uluslararası Brüksel Sergisi için 272 m²'lik büyük bir mozaik pano gerçekleştirerek altın madalya kazanmıştır. Bir yıl sonra da o zaman Paris'te, şimdi Brüksel'de bulunan NATO yapısı için 50 m²'lik bir mozaik pano hazırlamıştır. Başta Devlet Resim Sergilerinde olmak üzere çeşitli ödüller kazanmıştır.

"Resim, ışığa kavuşan herşeyi büyük bir aşk ile incelemek ve bu aşkı renkler ve çizgiler aracılığı ile insanlara aşılamak sanatıdır" diyen Bedri Rahmi "... Ben renk peşindeyim. Benim anladığım resim hiçbir zaman bitmiyor. Biten bir şeyler oluyor. Ama resim değil de çoğu zaman boya bitiyor, terebentin bitiyor, çalışma sevinci bitiyor, en kötüsü ömür bitiyor." demiştir. Yaşam ustası, "Hoca"ların "Hoca"sı güzel insan Bedri Rahmi Eyüboğlu 21 Eylül 1975 tarihinde çok sevdiği hayata gözlerini yummuştur. Dilerim tüm sanatçı ressamlar onun "Yemin"ini tutarlar. Bedri Rahmi'ye saygılarımla ...

Alaattin Bender
www.alaattinbender.com

 
Toplam blog
: 26
: 8842
Kayıt tarihi
: 21.11.06
 
 

1990-1994 yılları arasında T.M.O. Plastik Sanatlar Atölyesi'nde Gazi Üniversitesi Güzel Sanatlar ..