Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Eylül '11

 
Kategori
Deneme
 

'Kayıp kız Ayla'

'Kayıp kız Ayla'
 

Yıl 1961, Ekim'in dokuzu. Yer, İstanbul Fatih. Altı yaşındaki küçük kız her gün yaptığı gibi evlerinden yüz metre uzaktaki bakkala gidiyor, bisküvi, şeker vs. almak için. Fakat dönmüyor eve. Kızını bekleyen anne mahalleliye sorup soruşturup kızını bulamıyor, bakkal bisküviyi alıp hemen çıktığını söylüyor. Anne hemen babayı arıyor telefonla: "Ayla kayboldu, acele gel."

İşte her şey bu cümleyle başlıyor.

Kaybolan küçük kız Ayla, Selahattin Özakar baba.

Hemen polise haber veriliyor, karakollar, hastaneler, akla gelebilecek her yer aranıyor. Sabaha kadar hiç bir iz bulunamıyor. Çevredeki herkes sorgulanıyor, sonuç elde var sıfır.

Bunun üzerine baba Selahattin Özakar, tek kişilik bir savaşa başlıyor kızını bulabilmek için.

Binlerce broşür bastırıp Türkiye'nin dört bir yanına dağtıyor, Ayla'yı bulana, o zamanlar bir daire alabilecek para olan yirmi bin liralık ödül vereceğini söylüyor. Sonra, Ayla'yı tanıyan tanımayan bir çok kişi, Ayla'ı bulana ödül kampanyası başlatıyor. Bir vatandaş altı kamyonundan birini, bir müteahhit yaptığı apartmandan bir daire, bir esnaf buzdolabı vermeyi taahhüt ediyor.

Ayla için şarkılar yazılıyor, Ayla çikletleri, Ayla karamelaları çıkıyor. O dönemin çocuk yıldızı Ayşecik, Ayla'ya mektup yazıyor. Dedektifler, büyücüler, falcılar, hocalar, ruh çağıranlar bile devreye girip ellerinden geleni yapmaya çalışıyorlar.

Ayla bulunsa sanki bütün Türkiye bayram yapacakmış gibi bir hava oluşuyor. O dönemin Türkiye'si bugünkünden çok farklı, altı yaşında bir kızın kayıp haberi tüm gazetelerde manşetlerden verilebiliyor, emniyet teşkilatı alarm durumuna geçiyor, İçişleri Bakanı, meclis, yani bütün Türkiye ayağa kalkabiliyordu.

Uzun bir süre, baba Selahattin bey, dört bir yandan gelen ihbarların peşinde koşuyor. Her haberi ciddiye alıp harekete geçiyor, tabii polisle birlikte. Bu ihbarların bir kısmı asılsız, bir kısmı ise dalga geçmek amaçlı oluyor. Acı dolu babanın psikolojik durumunu kimse düşünmüyor.

Ayla'nın haberi İngiltere'de bile yankılanıyor. Daily Mirror gazetesi muhabiri İstanbul'a gelip konuyu araştırıyor.

Fakat tüm aramalar, ihbar peşinde koşmalar sonuçsuz kalıyor. Ümidini kaybetmek üzere olan Selahattin bey, bir sabah işyerine giderken Cağaloğlu'nda duvarda bir film afişi görüyor: 'Kayıp Kız Ayla.' Beyninden vurulmuşa dönüyor. Para peşindeki kumaş tüccarı uyanık bir yapımcı kendisine haber vermeden kızının filmini çekmiş. Avukatıyla yapımcıya gidip filmi durdurmasını istiyor, yapımcı bu filme dünya kadar para harcadığını söyleyip, babanın acısını hiç umursamadan, bir de kâr ortalığı öneriyor. Bunun üzerine dava açıyor, sinema sinema bizzat dolaşıp filmin kopyalarını tek tek toplatıyor. Çoktan İsrail'e gönderilmiş olan tek kopya kalıyor toplanamayan.

Bu son olay, acı içindeki babanın tüm enerjisini tüketiyor, yolun sonuna geldiğini kabul etmek zorunda kalıyor. İlerleyen uzun yıllar boyunca da hiç bir gelişme olmayınca artık kızını bir daha göremeyeceğini anlayıp 1994 yılında, doktorunun da önerisiyle Topkapı Mezarlığı'nda kızı için bir mezar yaptırtıyor. Mezar taşına: 'AYLA ÖZAKAR Doğumu 1955 Kayboluşu 9 Ekim 1961 Canım Kızım' yazdırıyor.

O güne kadar her gecesi kabuslarla dolu geçen babanın kabusları son buluyor böylece.

Ben gördüm bu mezartaşını. Tesadüfen. Yukarıdaki başlıktan daha fazla ayrıntı vardı mezar taşında. Acılı baba, okuyanın yüreğini dağlayacak kadar duygulu bir şekilde kızının kayboluş öyküsünü anlatmıştı. Bir yakınımın mezarını ziyarete gittiğimde takılmıştı gözüm. İlk kez o gün öğrendim bu hikâyeyi. Sonra araştırdım internette, ablama da sordum, çünkü o da Ayla ile aynı yaştaydı. Hatırlıyor, bu kaçırma hikâyesinin o dönem Türkiye'sinde nasıl bir yankı yaptığını.

2004 yılında Hürriyet gazetesinde bir dizi başlamıştı, 'Anlatsam Roman Olur'. Bir gün Ayla'nın hikâyesini görünce gene o güne gittim, Topkapı Mezarlığı'nda onunla ilk tanıştığım güne. Çok daha fazla bilgiye sahip olmuştum. Yukarıda okuduğunuz satırlar, bu dizi yazısından alınmadır.

Bugün nerden mi aklıma geldi?

Gelir benim aklıma durup dururken böyle hikâyeler...

Esen kalın. 

 
Toplam blog
: 314
: 1210
Kayıt tarihi
: 07.08.11
 
 

Üsküdar İstanbul doğumluyum ve halen burada yaşıyorum. Okumak, yazmak ve seyahat etmeyi çok seviyor..