Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Ekim '06

 
Kategori
Ekonomi - Finans
 

+KDV

+KDV
 

Katma Değer Vergisi, devlet gelirlerinin önemli bir bölümünü teşkil etmektedir. Susayınca bir şişe gazoz içen bir insanın ne kadar katma değer yarattığı belki tartışılabilir. Ancak burada vergiye adını veren katma değerin biraz sembolik olduğunu kabul etmemiz lazım.

KDV'nin uygulamaya konduğu ilk zamanlar, hem bunu kamuoyuna lanse etmek, hem vatandaşı bilinçlendirmek, hem de kayıt dışı ekonomiyi disipline sokmak amacıyla, vatandaşlara biriktirdikleri fiş karşılığı vergi iadesi verilmeye başlanmıştı.

İlk zamanlar, limiti doldurabilmek için insanlar gerekli gereksiz alışverişler yaptılar. Baktılar ki, "on" kazanabilmek için "yüz" harcamak gerekiyor. Yavaş yavaş fişin kıymeti azaldı. Bu arada esnaf da boş durmayıp, "fiş alma, ben sana yüzde on beş indirim yapayım" taktiğine sarıldı.

Dürüst olmayan insan için kaçış yolu çoktur. Allah insanı şaşırtmayagörsün, "yalandan kim ölmüş" deyişine sığınanlar, yapacağı indirimi de fiyatın içine koyup etiketleri öyle hazırlamaya başladılar.

Bir yandan da normal fiyattan satılan bir mala fiş veya fatura istenince, "KDV ödeyeceksin" denilmeye başladı. Çift taraflı yontularak verginin boyutu kısaltılmaya çalışılırken, devlet de sözünde duramadı ve vergi iadesi oranlarını azalttı.

Bugün fişli veya faturalı alışveriş, tamamen satıcının insafına ve inisiyatifine bırakılmış durumda. Kılıfı hazırlayarak minareyi çalanlar için her zaman bir çıkış yolu vardır. Kılıfı hazırlayamayanlarsa, vergi ödemekten bellerini doğrultamamaktadırlar.

Görünen o ki, herkesin gelirini de giderini belgeleyerek gerçek bir vergi mükellefi olmasını sağlayan bir sistem yürürlüğe girmedikçe, bu düzenin sağlanması mümkün olmayacak gibi görünüyor. Belki herkesin vatandaşlık numarasıyla doğal bir mükellef olması, bu konuda çözüm arayışlarının ilk basamağı olur.

Bütün bunlar şimdi nereden aklıma geldi derseniz, hepimiz, çektiğimiz dertler oranında sosyal hayatın problemlerinden şikâyet ediyoruz. Bilmediklerimizi öğrenmeye yanaşmadığımız gibi, bize zarar vermedikçe bildiğimiz yanlışların da düzelmesi için çaba göstermiyoruz.

Geçen gün kızkardeşimin eşi bir ameliyat geçirdi. Bir özel hastanede yapılan operasyon için 2750 liralık bir ücret konuşuldu. Hastaneden çıkarken parayı ödeyip fatura istediğimizde aldığımız cevap, +KDV ödeyeceksiniz oldu.

Şimdiye kadar hastanelerde bu türlü bir işim olmamıştı. Ama sıradan muayeneleri her zaman yaptırmak zorunda kalıyoruz. Muayene kaç para diye sorduğumuzda, ya da sormadan parayı ödediğimizde, kimse bize fiş ister misiniz, ya da KDV ödeyip fatura alacak mısınız, demiyor.

Fakat ameliyat sınrası ödediğimiz faturanın belgesini isteyince +KDV gündeme geliyor.

Hiç kimse, birden bire karşısına böyle bir alternatif çıktığında, şu kadar yüz lira daha fazladan ödeyip fatura alayım demez. Alıp da ne yapacak, ne fayda görecek. Hele bu hasta emekli bir işçiyse, ne yapsın faturayı. Vergi iadesi için zaten belge toplamaya gerek yok.

Şimdi düşünebiliyor musunuz, bir özel hastanede günde kaç ameliyat yapılıyor ve kaç fatura kesiliyor. Amacım herhangi bir hastaneyi şikâyet etmek değil. Ama "katma değer" adı altında alınan ya da alınamayan verginin boyutlarını hesaplamak açısından bunu söylüyorum.

Küçük esnaftan vatandaş fiş almıyor, büyük esnaf da vatandaşa fatura vermiyor. Ne âlâ memleket...

Nasıl hâlâ ayaktayız bilemiyorum. Ya bu kadarı bile ayakta kalmamızı sağlıyor, yani kayıtlı mükellefleri soyup soğana çeviriyoruz, ya da ayakta kaldığımızı zannediyoruz ama, giderek batıyoruz.

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..