Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Mayıs '18

 
Kategori
Sinema
 

"Kelebekler" Neden İyi Bir Film Değil?

"Kelebekler" Neden İyi Bir Film Değil?
 

 Gişe Memuru, Sarmaşık filmleriyle adından sıkça söz ettiren Tolga Karaçelik’in yeni filmi Kelebekler vizyona oldukça iddialı bir giriş yaptı. Bu iddiası elbette Sundance Film Festivali’nde Dünya Sineması kategorisinde aldığı Büyük Jüri Ödülünden kaynaklanıyor. Filmin başrollerinde Tolga Tekin, Bartu Küçükçağlayan, Tuğçe Altuğ, Serkan Keskin ve Hasan Karsak gibi isimler yer alıyor.

Yıllardır görüşmeyen üç kardeşin bir araya gelme hikâyesini ele alıyor filmimiz. Almanya’da Astronot olmak isteyen Cemal (Tolga Tekin), katıldığı bir televizyon programının ardından babasından bir telefon alır. Babası onu yaşadığı köye çağırır. İstanbul’da seslendirme sanatçısı olan Kenan (Bartu Küçükçağlayan) ise mutsuz bir hayatın etkisi altında yaşamını sürdürmektedir.

Hayvanlara yaptığı seslendirmeler sayesinde yaşamını idame ettirmeye çalışan Kenan, monoton bir hayatın kurbanıdır. Suzan (Tuğçe Altuğ) ise eşiyle iletişim sorunları yaşayan, şehrin stresini buram buram üzerinde hisseden, kaygılı bir öğretmendir. Bu üç kardeşin ortak noktası babalarından gelen telefondur. Babalarının bu telefonu, onlar için hiç ummadıkları bir yolculuğun habercisidir aynı zamanda.

Film boyunca kardeşlerin birbiriyle olan yarı yakın yarı uzak ilişkisine tanık oluruz. Yıllardır görüşmemenin verdiği etkiyle kardeşler birbirine fazlasıyla uzak. Başlangıçta Kenan’ın babasını görmek gibi bir niyeti yoktur. Abisi Tolga’nın onu ikna etmesi üzerine üç kardeş birlikte yıllar sonra adını bile zor hatırladıkları köyün yolunu tutar. Bu yol hikâyesi bizlere kardeşleri daha yakından tanıma fırsatı verir. Kardeşlerin gelişim evresi burada gerçekleşir.

Tolga Karaçelik, bu filmin senaryosunu kaleme alırken absürt komediden fazlasıyla beslenmiş. Bu durum filmin genel havasında kendini belli ediyor. Filmdeki asıl sorun bence filmin bu absürt yönünün filme bir beden büyük gelmesi. Çünkü yönetmenin batı odaklı bir bakış açısı var. Mesela köy hayatını tam olarak ele alamamış bana göre.

İmam (Hasan Karsak) dışında doğal bir karakter yok ne yazık ki. Bu durum izleyicilerin karakterlere olan bağlılığını da olumsuz bir şekilde etkiliyor. Mesela Suzan karakterine derinlik yüklenmesi filmin absürt dengesine katkı sağlamaktan ziyade zarar veriyor. Yönetmenin karikatürize bir hikaye oluşturma çabası filme yapaylık unsuru katmış. Hiçbir şey doğal değil. Ne karakterler, ne köy ortamı, ne de bu bir araya gelme serüveni.

Filmi izlerken karakterleri benimseme güçlüğü yaşadım. Çünkü senaryo aşamasında bu üç kardeşin yeteri kadar ele alınmadığını düşünüyorum. Bu filmde bana göre gerçek olan tek şey o babanın yalnızlığı, unutulmuşluğu ve fakirliğiydi. Hikayede sadece adı geçmesine rağmen yaşadığı yer onu izleyicinin gözünde özel bir yere taşıyor.

Babanın derin yalnızlığı, ailesinden kopması, evindeki bozuk musluğuyla yaşaması, sadece fotoğraflarla evlatlarını ve karısını hatırlaması çok derin bir durumdu bence. Karaçelik’in bu duruma daha fazla ağırlık vermesini beklerdim. Özellikle bu konuda daha etkileyici tiradların yazılmasını isterdim. Çünkü burada esas karakter olan ama ama aynı zamanda hiç önemsenmeyen kişi babaydı. Bu nedenle ona daha fazla yer verilmeliydi filmde.

Muhtarın (Serkan Keskin) Tolga ile uzun uzun tanışma sahnesi çok gereksizdi. Burada Serkan Keskin üzerinden mizah malzemesi çıkarmaya çalışmış yönetmen ancak bana göre o kadar da etkileyici değildi. Hatta ikisi arasında geçen diyalog yer yer çok sıkıcıydı. Dolayısıyla ikisi arasında geçen bu uzun sohbete hiç gerek yoktu.

Tavukların kendine has hikayesi filmin absürt yanını çok iyi bir şekilde beslemiş. Yönetmenin bu konuda yaratıcı davranması film için artı bir değer taşımış. Köy halkının biraz daha inandırıcı bir şiveyle konuşması beklerdim ancak ne yazık ki bu yoktu. Sanki İstanbul’dan köylü rolünü oynamaya gelmiş bir avuç figüranı izliyor gibiydim. Köy insanının kendine has bir samimiyeti vardır. Bu filmde o samimiyeti göremedim.

Suzan’ın Nazan Öncel’in şarkısı eşliğinde dans etmesi yine filme asla uymayan bir durumu işaret ediyor. Evet, film absürt komedi bu konuda hemfikiriz ancak yine de ortama daha uyum sağlayan bir şarkının çalınması gerekiyordu. Aslında bu şarkıyı neden seçtiği çok belli biliyorum. Bu şarkı aslında Suzan’ın bilinçaltını yansıtan bir parça elbette ama ben sahneye daha uyumlu bir şarkının seçilmesini isterdim. Tolga Karaçelik sayesinde artık sevdiğim bu Nazan Öncel şarkısını dinlemek istemiyorum açıkçası.

Suzan’ın gereksiz duygu değişimleri de karakterine adapte olamayışının bir göstergesi aslında. Tuğçe Altuğ sanki filme tamamen yabancı biriymiş gibi bir oyunculuk sergilemiş. Karakterlerin psikolojik yönü film için yeteri kadar geliştirilmemiş. Esas sorun bana göre buydu. Gerçekten neden o köyde olduğunu durup bir kere bile kendisine sormuyor mesela. Tek istediği eşinden ve onun gereksiz konuşmalarından kaçmak, yaşadığı şehirden kaçmak, kendisinden kaçmak… Bu yüzden o köye gitti. Sorunlarından kaçmak için, babasının gül yüzünü görmek için değil yani.

Bu absürt hikayenin en sahici karakteri İmamdı. Çünkü sorduğu sorular, insanları itaat yerine sorgulamaya yöneltmesi filmin yenilikçi yapısını gösteriyor. Bu karakterin kendine has bir doğallığı var dolayısıyla hiçbir sözü kulağa gereksiz gelmiyor. İzleyici, imamı anlamak için çaba sarf ediyor. Bu çok önemli bir detaydı bence. Filmin sonunda akılda kalan isimlerden birisi de imam elbette.

Kardeşlerin filmin sonuna doğru birbiriyle yüzleşme sahnesi daha iyi olabilirdi. Tolga Karaçelik, senaryoda belli kalıpları kullanmış gibi hissettim filmi izlerken. Avrupai bir hesaplaşma sahnesine tanık oldum sanki. Bu yüzden bu sahneler bana pek dokunaklı gelmedi açıkçası.

Filmin sonu ise tam bir faciaydı. Karaçelik, giderayak bir espri katmaya çalışmış filmde ama o kadar gereksiz bir espri ki bu film bittikten sonra ‘’Bunun için mi izledim ben bu filmi’’ diyorsunuz. Daha iyi bir sonla bitmesi gerekirken kendisinden bir tık düşük seviyede bitiyor. Kenan’ın filmin sonunda verdiği tepki sanırım filmi tamamen özetliyor. Sundance ödülü almasa bu filmin bu kadar çok izleneceğini sanmıyorum. İnsanlar sırf film farklı diye yöneldi filme ama özenti bir hikâyeden başka bir şey sunmuyor bize Tolga Karaçelik.

Bu film aldığı ödülü hak etmiyor. Sırf jüri yol hikâyesi seviyor diye özel olarak verilmiş bir ödül sadece bu. Filmin başarısız yanını örtbas etmeye yetmiyor anlayacağız. Kelebekler filmi benim için tam anlamıyla zaman kaybıydı. Hayatımdan iki saat çalınmış gibi hissettim filmi izledikten sonra. Umarım aynı şey sizin başınıza gelmez. Sadece absürt komedi sevenlerin beğenebileceği bir film olduğunu düşünüyorum. Ben bu filmi yeteri kadar başarılı bulmadım. Keşke daha iyi bir hikayesi olsaydı. Düşük beklentiyle izlenilmesinde fayda var.

 

 
Toplam blog
: 14
: 170
Kayıt tarihi
: 31.08.12
 
 

Okumayı, yazmayı, dinlemeyi, izlemeyi seven ve bunları sevdikleriyle paylaşmaktan büyük bir keyif..