Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Mart '12

 
Kategori
Tarih
 

"Kemalist Cumhuriyet" gerçeği, Kurtuluş savaşında Ruslar yardım etmemiştir. (2)

"Kemalist Cumhuriyet" gerçeği, Kurtuluş savaşında Ruslar yardım etmemiştir. (2)
 

"Hakikati söylemekten korkmayınız." Kemal Atatürk. Biz de elimizden geldiğince bunun gayreti içerisindeyiz.


Yunan işgaline Türklerin tepkisi hemen geldi ve şiddetli oldu... Anadolu’da 28 Mayıs tarihinde Ödemiş’te ilk silahlı çatışma yaşandı... Böylece Yunanlıların ilerleyişine koşut olarak bir gerilla savaşı alevlendi...

Türkler, işgalcilere karşı ayağa kalkmaya hazırdı, sadece önderleri bekleniyordu...

Devamla...

Mustafa Kemal (1) Dip notun okunması önerilir.

“...Yunanlılar İzmir’e çıktıktan dört gün sonra, 19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Paşa Anadolu’nun Karadeniz kıyısındaki Samsun’a vardı.

Geride kalan Türk birliklerinin dağıtılması işlemini teftiş etmek için İstanbul’da verilmiş bir emir taşıyordu.

Bu görev yerine derhal ikili bir göreve soyundu: Bir hareket örgütlemek ve bir ordu oluşturmak.

Daha sonra Kemal Atatürk adını olacak olan Mustafa Kemal 1881’de Selanik’te, orta halli bir evde doğdu. Büyükbabası Selanik’te ilkokul öğretmenliği yapmıştı; babası da önce küçük bir memurdu, daha sonra kereste tüccarı oldu. Yedi yaşında yetim kalan Mustafa Kemal, annesi Zübeyde Hanım tarafından büyütüldü.

1893 yılında annesinin isteğine karşı çıkarak Selanik’teki askeri rüştiyeye girdi ve orada Türk âdetlerine uygun olarak öğretmeni tarafından kendisine ikinci bir isim verildi. Böylece ismi Mustafa Kemal oldu. 1895’te manastır askeri idadisine gitti, 13 Mart 1899 tarihinde İstanbul’daki Harbiye’ye piyade öğrenci olarak girdi. 1902’de kurmay sınıfına ayrıldı, Ocak 1905’te kurmay yüzbaşı olarak mezun oldu.

Mustafa Kemal’in Harbiye’deki yıllan Abdülhamid’in baskısının en sert biçimde yaşandığı bir döneme denk gelmişti. Okul, gizli muhalefetin en başta gelen merkezlerinden biriydi. Tüm disiplin tedbirlerine rağmen öğrenciler Namık Kemal’i ve sürgündeki Jön Türkler’in eserlerini gizlice yatakhanelerinde okuyor ve ülkelerinin sorunları, bunları düzeltecek vasıtalar üzerine fikir alış-verişinde bulunuyorlardı.

Mustafa Kemal daha sonraları o öğrencilik yıllan hakkında şunu söylemiştir:

-“Bilindik derslere çok iyi çalışıyordum. Bunların ötesinde bende ve bazı arkadaşlarımda yeni düşünceler peyda oldu. Memleketin idaresinde ve siyasetinde fenalıklar olduğunu keşfetmeye başladık. Binlerce kişiden ibaret olan Harb Okulu öğrencilerine bu keşfimizi anlatma hevesine düştük. Mektep talebeleri arasında okunmak üzere elyazısıyla bir gazete kurduk. Sınıf içinde ufak bir teşkilatımız vardı. Ben idare heyetinde bulunuyordum. Gazetenin yazılarını ekseriyetle ben yazıyordum.” (2)

Kaçınılmaz olarak çıraklık çağındaki bu örgüt üyeleri ihbar edildi ve tutuklandı. Birkaç aylık bir tutukluluk döneminin ardından Mustafa Kemal serbest bırakıldı, yan görev, yan sürgün, Şam’daki Beşinci Ordu’ya katılma emri aldı.

O zaman İlk defa aktif görevini Dürzi isyancılara karşı üstlendi. 1906’da birkaç arkadaşıyla birlikte gizli bir muhalefet grubu oluşturdu. Selanik’teki Jön Türkler’in hareketinde rol almış olması ihtimali de vardır.

1907’de binbaşı rütbesine yükseldi ve Makedonya’da bulunan Üçüncü Ordu’ya tayin edildi. Ardından gizli İttihat ve Terakki Cemiyeti ile temasa geçerek onların çalışmalarında yer aldı. Ne var ki Jön Türk önderleri ile arasındaki ilişkinin çok samimi olmadığı anlaşılıyor; 1908 Devrimi’nde onun ön saflarda yer almadığını görüyoruz.

Devrim’den sonra bir süre siyasetten uzak durdu ve kendini askerlik mesleğine adadı. General Litzmann’ın takım talimi (1909) ve muharebe talimine (1910) dair yazdığı el kitaplarını tercüme ederek yayınladı7 1910 yılında Picardy’deki büyük Fransız askeri tatbikatlarına katılmak üzere ilk kez Avrupa’ya gitti.

İtalya ve Balkan Savaşları’nda birçok cephede göze çarpan işler yaptı ve ardından gelen sıkıntılı ban sürecinde askeri ataşelik göreviyle Sofya’ya gönderildi.

1915 yılı başlarında kendi acil talebi üzerine savaşa katılmak üzere Türkiye’ye geri çağırıldı. Marmara Denizi’nin Avrupa kıyısında bulunan Tekirdağ’da henüz kurulma aşamasında olan ‘adeta hayali” 19. Tümen komutanlığı verildi. Birliğiyle birlikte oradan Gelibolu yarımadasına gitti.

1915’te muazzam İngiliz saldırısına karşı başarıyla yürütülen Boğaz savunmasında yaşamsal bir rol oynadı.

Başkenti işgalden kurtaran bu zafer savaş boyunca Osmanlı ordularının kazandığı birkaç büyük başarıdan biriydi. Ayrıca bu zafer Mustafa Kemal’in yükselmesine, tanınmasına ve İstanbul’dan yüzlerce kilometre uzağa, Doğu cephesine tayin olmasına neden oldu.

Zira böylesi muzaffer bir milli kahraman İstanbul’da göze batabilirdi.

27 Şubat 1916 tarihinde general (paşa) rütbesiyle Diyarbakır’da bir komutanlık görevi üstlendi. Ruslara karşı giriştiği hızlı bir hamle sayesinde Bitlis ve Muş’u yeniden Türkiye’ye (7-8 Ağustos 1916) kazandırırken aynı zamanda yeni bir şeref elde etmiş oldu.

Suriye ve Kafkaslar’da görevini devam ettirdikten sonra 5 Temmuz 1917 tarihinde yeni kurulmuş olan Yedinci Ordu komutanlığına getirildi. Bu ordu. Alman generali Falkenhayn idaresindeki “Yıldırım Orduları Grubu” adıyla bilinen kuvvetin Suriye’deki kolunu oluşturacaktı. Falkenhayn ile arasındaki anlaşmazlıklar sonucunda Mustafa Kemal istifa ederek Ekim 1917’de İstanbul’a geri döndü.

Bu olayı, Avrupa'ya yaptığı iki ziyaret izledi. Biri veliaht Mehmed Vahidettin ile birlikte çıktığı Almanya gezisi, diğeri de tedavi için çıktığı Avusturya seyahati. Temmuz 1917’de hâlâ hastalığının verdiği zayıflık sürerken İstanbul’a döndü ve 7 Ağustos’ta Filistin’de Yedinci Ordu komutanlığını tekrar üstlendi.

Altı hafta sonra 17 Ekim’de Allenby, Kudüs’ün kuzeyinde nihai bir saldırı başlattı. Böylece Suriye ve Filistin’den Türk ve Alman kuvvetleri çıkarılmış oldu. Mustafa Kemal Halep’in kuzeyinden son ve ümitsiz bir mücadele hazırlığı yaparken Mondros ateşkes antlaşmasının imzalandığı haberini aldı.

Ertesi gün 31 Ekim’de Liman von Sanders’in yerine Yıldırım Orduları grup komutanlığına atandı. İki hafta sonra ise bu ordu grubu dağıtıldı, o da İstanbul’a çağırıldı. 13 Kasım günü, yani İtilaf donanmasının geldiği gün İstanbul’a vardı. 

Türkiye’deki tek muzaffer general olarak taşıdığı itibara rağmen Mustafa Kemal’in de yapabileceği fazla şey yoktu.

Padişah ve arkadaşları her türlü milliyetçi ideolojiye şiddetle karşı çıkıyordu, zira onlara göre İmparatorluğun çöküşüne neden olan bütün talihsizliklerin altında bu vardı.

Bu yüzden işgalcileri olduğu kadar, kurulu düzeni de tehdit edebileceğini düşündükleri isyana dönük her halk hareketinin şevkini kırmak için tetikte bekliyorlardı.

Böylelikle Türk kuvvetlerini silahsızlandırmaya devam ettiler ve İtilaf devletlerinin ardı ardına ateşkes şartlarına aykırı hareketlerini kabul ettiler.

İzmir’deki Türk birliklerine verilen emir, Yunanlılara karşı hiçbir direniş göstermemeleri yönündeydi. Şehirde direnişe veya karşı koymaya yönelik her hareket bastırıldı.

Mustafa Kemal, 1927’de devrim hakkında yaptığı o tarihi nutkunun açılış cümleleri arasında bu durumu kendine has bir enerjiyle tasvir etmiştir:

-“...Millet ve memleketi Umumi Harb’e sevk edenler, kendi hayatları endişesine düşerek memleketten firar etmişler. Saltanat ve Hilafet mevkiini işgal eden Vahidettin, kararsız, şahsını ve yalnız tahtını temin edebileceği tahayyül ettiği aşağılık bazı tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa’nın riyasetindeki kabine aciz, haysiyetsiz, korkak, yalnız padişahın iradesine tabi ve onunla beraber şahıslarını koruyabilecek herhangi bir vaziyete razı...” (3)

Mustafa Kemal başkentin içinde bulunduğu umutsuz durumunu kavrayıp Anadolu’ya, bir takım canlanma belirtilerinin görülmeye başladığı yere geçmeye karar verdi. Aralık 1918’de “Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri” adı altında ilk direniş grupları kurulmuştu. Bu gruplar ilk olarak Trakya’da ve İzmir’de ortaya çıktı; ardından Manisa ve Anadolu’nun diğer yerlerindekiler geldi ve bu gruplar düşman tehdidi veya işgali altında olan bölgelerde milli direniş hareketinin modelini belirledi.(4)

Mustafa Kemal’in işgal altındaki başkentten çıkıp Anadolu’ya nasıl geçeceği sorunu ise beklenmedik biçimde kolaylıkla çözüldü.

Onun niyetlerinden habersiz olan Padişah Mustafa Kemal’i (Haziran 1919’da Üçüncü Ordu adını alacak olan) Dokuzuncu Ordu genel müfettişliğine tayin etme konusunda ikna edildi.

Bu ordunun merkezi, Anadolu’nun Karadeniz kıyısında. Samsun’daydı. Görevi, düzeni sağlamak, Müslüman-Hıristiyan çatışmasını sona erdirmek, bölgede faaliyet göstermekte olan yan askeri çeteleri silahsızlandırıp dağıtmak ve genel olarak.

Geride kalan Osmanlı birliklerinin silahsızlandırılmasına ve askerlerin terhis edilmesine nezaret etmekti. O ise bütün bunları yapmak yerine, mevcut direniş grupları arasında irtibatı sağlamak, yenilerini oluşturmak ve Türk anavatanının istilaya karşı silahlı savunusu için hazırlık yapmak üzere işe koyuldu (5)

Bu sırada Batı’da zafer kazanmış olan İtilaf devletleri nihayet Hasta Adam’ın dünyevi mallarını tasfiye etme konusundaki düzenlemeleri tamamlama aşamasına gelmişlerdi. Londra ve San Remo’da yapılan bir dizi konferansın ardından bir antlaşma hazırlandı; İtilaf devletlerinin ve Padişah’ın temsilcileri tarafından 10 Ağustos 1920’de Sevres’de imzalandı.

Sevres Antlaşması çok katıydı. Türkiye çaresizlik içinde, parçalanmış ve gölge bir devlet olarak en zengin bölgelerini ele geçiren güçlerin ve insanların insafına terk ediliyordu.

Yenilmiş olan Almanya’ya dayatılandan çok daha ağır bir antlaşmaydı ve imzalandığı gün, Türkiye’de milli bir yas günü halini aldı.

Ne var ki asla hayata geçirilemedi.

İtilaf devletleri Padişah’ın uysal hükümetine kendi şartları dayatmakla meşgulken Anadolu’da yeni bir Türk devleti doğmaktaydı. Bu hareketin başındakiler antlaşmayı ve getirdiği şartlan baştan sona reddedip onu kabul edenleri ise vatan haini olarak mahkûm ediyordu.

Samsun’a çıkmasıyla birlikte Mustafa Kemal, Anadolu’da yoğun bir çalışmaya başladı.

Milli bir ordunun kadrolarını örgütlüyor ve bir kurtuluş savaşı için zemin hazırlıyordu.

Haziran’da Amasya’da Ali Fuad Paşa, Hüseyin Rauf Orbay ve Albay Refet Bele ile gizli bir toplantı yapmış, Erzurum’da On Beşinci Kolordu’ya komuta etmekte olan General Kazım Karabekir’le temas kurmuştu.(6) Dip notun okunması önerilir.

Hemen ardından ülkedeki bir grup askeri ve sivil yetkiliye şifreli telgraf tamimleri göndererek görüşlerini ifade etti.

Bu telgrafın giriş kısmı, gelecek yıllar boyunca sürecek olan milli hareket planının ana temasını vurgular:

1. Vatanın bütünlüğü, milletin istiklali tehlikededir.

2. Merkezi hükümet üstlendiği mesuliyetin gereğini yerine getirememektedir. Bu hal, milletimizi yokmuş gibi göstermektedir.

3. Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.

Telgrafın devamında, milletin sahip olduğu hakları bütün dünya önünde ilan etmek üzere her türlü müdahaleden ve etkiden uzakta bir kongre toplanması talep edilir ve her bölgeden “Anadolu’nun bu amaç için en emin mahali olan” Sivas’; gizlice temsilciler gönderilmesi yönünde çağrı yapılır. (7)

Aynı esnada Kazım Karabekir Temmuz’da Erzurum’da doğu vilayetlerinden gelecek temsilcilerin toplanacağı bir buluşma için davetiyeler göndermekteydi.

Mustafa Kemal’in faaliyetlerine dair haberler İstanbul’a ulaşmıştı ve bazı çevreleri şenlendirirken bazılarını korkuya sevk etmişti. Harbiye Nazırı, Mustafa Kemal’i İstanbul’a çağırdı.

Bu emir göz ardı edilince Nazır, Padişah’tan görevine son veren bir irade çıkarttırdı.

Meşru Osmanlı hükümetine karşı açık bir isyan hareketinden kaçınmaya özen gösteren Mustafa Kemal istifa ederek sivil kıyafete girdi.(8)

Böylece 3 Mart 1919’da Erzurum’da kurulan Şarki Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ne yönlendi. Daha sonra Erzurum’da yasal kaydını yaptırmış olan bu cemiyet, hem kanuni bir devamlılık unsuru hem de örgütlenme aracı oldu.

23 Temmuz 1919’da Cemiyet tarafından yapılan kongre, doğu vilayetlerinden gelen temsilcilerin toplanmasıyla Erzurum’da gerçekleştirildi.

İlk gün Mustafa Kemal başkanlığa seçildi. 17 Ağustos’a kadar devam eden kongreden elde edilen en büyük başarı ileride Milli Misak olarak adlandırılacak olan bildirgenin ilk taslağının hazırlanmasıydı.

Kazım Karabekir kongre sırasında Mustafa Kemal’i ve Rauf Bey’i tutuklaması ve Mustafa Kemal’in genel müfettişlik görevini üstlenmesi için İstanbul’dan emir almış, ama bu emirlere itaat etmemişti.(9)

4 Eylül’de ülkenin her tarafından gelen temsilcilerin katılımıyla çok daha önemli olan ikinci kongre Sivas’ta toplandı. Mustafa Kemal bir kez daha başkan seçildi ve toplantıdaki tartışmaları yönetti.

Kongrenin başlıca görevi Erzurum’da alınan kararların tüm ülkeye yaymak ve Erzurum’da kurulmuş örgütü bu amaca uygun olarak yeniden uyarlamaktı. “Şarki Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti”, Mustafa Kemal’in başkanlığındaki kalıcı bir temsilciler heyeti ile “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti”ne dönüştürüldü.

Bu yeni oluşum gelecekteki siyasi mücadelelerin aracı olacaktı.

Sivas Kongresi’nde ifade edilen siyasi hedefler açık seçik ve bütünlüklü değildi. Temsilciler, İttihat ve Terakki Cemiyet’ini yeniden canlandırmayacaklarına dair yemin ederek işe başlamışlar ve Padişah’a dilekçe göndermişlerdi. O kadar ileriye gittiler ki siyasetle uğraşmak gerekir mi gerekmez mi diye tartışmaya başladılar. Bu konuda bir fikir birliğine varamadılar.(10)

Bazı temsilciler bu kongrede de İstanbul çevrelerinde rağbet gören Amerikan mandası fikrini ortaya attılar ama çoğunluk tarafından desteklemediler. (11) Dip notun okunması önerilir. 

Bunun yerine toprak bütünlüğünün ve milli bağımsızlığın korunması istendi ve gerektiği takdirde işgalci güçlere karşı silahlı direniş öngörüldü.  Böylelikle Erzurum bildirgesinin ilkeleri teyit edildi ve bu görüşlere vurgu yapıldı.

Sadrazamın ve kabinenin suçlandığı Kongre’de her fırsata Padişah’a duyulan sadakat teyit edildi. 10 Eylül’de Mustafa Kemal. Dahiliye Nazırı Adil Bey’e telgraf çekerek şunları söyledi;.

-“Milleti padişaha sıkıntılarını arz etmekten men ediyorsunuz. Alçaklar, caniler! Düşmanlarla millet aleyhinde hain bir tertip kuruyorsunuz. Milletin kudret ve iradesini takdirden aciz olduğunuza şüphe etmiyordum. Fakat vatan ve millete karşı haince ve canice hareket edeceğinize inanmak istemiyordum. Aklınızı başınıza toplayın… “(12)

*   *   *

Ve Rusların Kurtuluş savaşında yaptıkları söylenen yardım meselesinin içyüzü;

“...Rus antlaşmasının tarihçesi için bak. Jaschke, WI, n.s., v. (1957), 44 v.d. Diğer bazı Yazarlara ek olarak, Jaschke, Sovyetlerin Kemalistlere sağladıkları para ve silahlara dair Cebesoy’un önemli tanıklığını da nakleder. Çev. N.:

-Bu dönemde Türkiye’ye Sovyetler Birliği tarafından yapıldığı düşünülen para yardımının aslında Buhara Cumhuriyeti tarafından gönderildiği bugün artık bilinmektedir. Sovyetler Birliği Türkiye’ye iletmek üzere emaneten aldıkları yüz milyon rublelik bu yardımın sadece yaklaşık yüzde onluk bölümünü Ankara hükümetine teslim etmiştir.

Bak. Ayfer Özçelik, Ali Fuad Cebesoy, Akçağ Yayınları, s. 254-258, 1993; Mehmet Saray, “Milli Mücadele Yıllarında Buhara Cumhuriyeti’nin Türkiye’ye Yardımı ve Cumhurbaşkanı Osman Kocaoğlu”, Türkistan’da Yenilik Hareketlen ve İhtilaller: 1900-1924, Osman Hoca Anısına İncelemeler, Timur Kocaoğlu (hazırlayan), SOTA, Haarlem, 2001, s. 339-346; Osman Kocaoğlu, “Rus Yardımının içyüzü”, Yakın Tarihimiz, c. I, sayı 10, Mayıs, 1972.  S.341” (Bernard Lewis, sahife 341,)

www.canmehmet.com

Devam edecek...

-Ankara Müftüsünün az bilinen bildirisi...

Resim;internet ortamından alıntıdır.

Kaynaklar;

Birinci bölümde açıklananların dışında;

(1) Daha sonra Kemal Atatürk adına alan Mustafa Kemal, birçok popüler biyografinin kahramanıdır, ne var ki akademik anlamda ciddi bir araştırma hâlâ yapılmış değildir. Mustafa Kemal ve Kemalist devrimler üzerine Türk ve yabancı çalışmaları kapsayan bir kaynakça M. Muzaffer Gökman tarafından hazırlanmıştır: Atatürk ve Devrimleri Tarihi Bibliyografyası, (1963; 2157 eser). İA’da bir grup yazarın hazırladığı “Atatürk” maddesi en iyi kısa yaşam öyküsüdür (bu makalenin İngilizcesi de mevcuttur, Atatürk, Ankara, 1963) Mustafa Kemal’in anılarından bir bölümü özelikle dikkat çekicidir. Bunlar arasında Jean Deny tarafından yapılmış Fransızca tercümesi için bak. “Les Souvenirs du Gazi Moustafa Kemal Pacha”, R. Et. İslam., i (1929), 117-36, 145-222, 459-63. Kurtuluş Savaşı ve izleyen mücadelelere dair genel kabul görmüş olan anlatı, Mustafa Kemal’in kendisi tarafından Ekim 1927’de altı gün süren meşhur nutkunda nakledilir. (Türkçe metnin başlığı sadece Nutuktur ve birçok defa basılmıştır. Burada Milli Eğitim Bakanlığı’nın (1950-52) yayınladığı iki ciltlik edisyona atıfta bulunulmaktadır. İngilizcesi ise A Speech Delivered by Ghazi Mustapba Kemal başlığıyla Leipzig’de 1929’da basılmıştır. (Bu baskı görünüşe göre yetkin bir çalışma olmakla birlikte, yine de tatminkar değildir.) Bu nutukta bahsedilen olaylar Mustafa Kemal’in diğer bazı konuşmaları ve Histoire de la Republique turque (1935) başlığıyla yayınlanmış resmi Türkçe yayınlarla desteklenerek Türk Devrimi ve Cumhuriyet’e dair sonradan yazılan pek çok yazıya ilham kaynağı olmuştur. Dikkate değer bir başarı olmakla beraber Mustafa Kemal’in nutku kaçınılmaz olarak yazarının güçlü kişiliğini ve dahil olduğu mücadeleleri yansıtmaktadır. Bağımsız tanıklıklar arz eden başka Türkçe kaynaklar da mevcuttur.  Bu kaynaklar genel kabul görmüş anlatıların daha ayrıntılı olarak verilmesine ve ara sıra düzeltilmesine imkan sağlamaktadır.  Mehmed Arifin Anadolu İnkılabı adındaki ve Anadolu’daki mücadeleyi kaleme aldığı eseri İstanbul’da 1923 yılında yayınlanmıştır. Daha sonra  General Ali Fuad Cebesoy Kurtuluş Savaşı üzerine (Milli Mücadele Hatıraları, 1953) 1920-22 arasındaki Moskova büyükelçiliğine dair (Moskova Hatıraları 1955) ve dönüşünün ardından giriştiği siyasi mücadeleler üzerine (…Siyası Hatıraları, 1957-60) bir dizi önemli anı yayınlamıştır. Kazım Karabekir’in kısaltılmış olarak yayınlanan eseri İstiklal Harbimizin Esasları (1951), (1933’te yasaklanmıştı, tam metin olarak 1960’ta İstiklal Harbimiz adıyla yayınlandı) dahil olmak üzere son yıllarda Türkiye’de birçok anı ve belge yayınlandı. Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Vatan Yolunda, Milli Mücadele Hatıraları (1958) Kurtuluş Savaşı’nın birçok siyasi ve askeri gazisi tarafından anlatılan özyaşamöyküsel hikayeler yığını arasında gerçekten farklı yere sahip olan büyük bir edebi çalışmadır.  Milli mücadele ve Türkiye Cumhuriyeti üzerine elde mevcut sayısız Türkçe ve yabancı dildeki belge yığınının tam bir analitik incelemesi hâlâ ele alınmayı bekleyen bir iştir. Türk Kurtuluş Savaşı hakkındaki genel eserler arasında erken tarihli iki eser öne çıkmaktadır: Jaschke (“Der Freiheitskampf des türkischen Volkes”, WI, xiv (1932), 6-21) ve A. J. Toynbee,  RIIA, Survey, 1925 ve daha yeni bir çalışma olarak Elaine D. Smith, Origins of the Kemalist Movement 1919-23 (1959). Belirli dönemler ve meseleler hakkında faydalı malumat için bak. Jaschke “Beitrage zur Geschichte des Kampfes der Türkei um ihre Unabhângigkeit”, WI, n.s. v (1957), 1-64; ]4; Dankwart A Rustow, “The Army and the Founding of the Turkish Republic” Wld. Polit. xi (1959), 513-52; Tevfik Bıyıklıoğlu, Atatürk Anadolu’da, 1919-21, i (1959); aynı yazar, Trakya’da Milli Mücadele (1955-6); M. Tayyib Gökbilgin, Milli Mücadele Başlarken (1959-65) ve Sabahattin Selek, Milli Mücadele: Anadolu ihtilali (1965). Türk yazar İrfan Orga’nın yazdığı Phoenix Ascendant (1959) Kazım Karabekir ve Rauf Bey’in rollerinin sunumunda genel kabul görmüş anlatımlardan ayrılmaktadır. Son olarak Devrim’den bu yana Türkiye’deki hadiselerin gidişatı üzerine OM, WI ve RIIA Survey’de düzenli olarak yayınlanmış olan araştırmalara atıfta bulunulabilir. Atatürk üzerine başka eserler için Aydemir, Bayur ve Lord Kinross’un kaynakçada verilen eserlerine bakılabilir. 

(2) iA, i, 720.

(3) Nutuk, i. I; karş. Speech, s. 9.

(4) Bu cemiyetler için bak. Rustow, Wld Polit., xi. 541-2; Tunaya, Partiler, s. 481 v.d.; Jaschke, WI, n.s. v. 19 v.d.

(5) Kemalist hareketin –Mustafa Kemal’in Kasım 1918’den Mayıs 1919’a kadar İstanbul’daki faaliyetlerini kapsayan- yarı efsaneleşmiş erken tarihçesi için bak. Jaschke’nin ifadeleri, a.g.e. s. 27 v.d. ve Rustow, s. 537-8. Ayrıca bak. Jaschke, “Mustafa Kemals Sendung nach Anatolia”, F. Taeschner ve G. Jaschke, Aus der Geschichte des islamichen Orients (1949), s. 17 v.d. ve Y. H. Bayur, Atatürk: Hayatı ve Eseri, i (1963), 244 v.d. Mustafa Kemal’in kendi hatıraları için önde gelen Türk gazetecilerinden biri olan Falih Rıfkı Atay’ın kayıtlarına bak.: Atatürk’ün Bana Anlattıkları, (1955), s. 83 v.d.

(6) Karabekir anılarında (İstik. Harb., s. 17 v.d.; Esaslar, s. 35 v.d.) Nisan 1919 başlarında komuta görevini üstlenmek üzere İstanbul’dan ayrılmadan önce Mustafa Kemal’i Şişli’deki evinde ziyaret ettiğini, Erzurum’daki kolorduyu bir tür milli direnme vasıtası olarak kullanmak ve bu şekilde bizzat Mustafa Kemal’in Anadolu’ya gelip harekete geçmesi için ortam hazırlamak yönündeki niyetini ona bildirdiğini anlatır. (Karş. Gökbilgin, i. 79; Orga, s. 7374.) Hatıraları genel anlamda. Kazım Karabekir’in Anadolu hareketindeki rolünün, (unutulmamalıdır ki, aralarının açılmasından sonra kaleme alınmış) Nutuk’ta bahsedilenden daha büyük olduğunu göstermektedir.

(7) Nutuk, i. 30-31; Speech, s. 31. Documents (Die Dokumente zur Rede 1927), no 12. Amasya görüşmelerine dair Cebesoy’un daha kapsamlı açıklamaları için hatıralarına bak., i. S. 69 v.d. Ayrıca Karabekir, İstik. Harb., s. 57 v.d.; Orga, s. 77; Gökbilgin, i. 145; Smith, s. 14 v.d.; ve WI, n.s., ii (1952), s. 130.

(8) istifası hakkında bak. Unat, “Atatürk’ün Askerlikten İstifası…”, Tar Ves., n.s., i (1955), 3-8; ayrıca Rustow, s. 546; Smith, s. 16.

(9)Erzurum Kongresi için bak: Cevat Dursunoğlu, Milli Mücadelede Erzurum (1946), s. 107 v.d.; Nutuk, i. 64 v.d.; Speech, s. 57 v.d.; Esaslar, s. 66 v.d.; Gökbilgin, i. L67 v.d.; Orga, s. 78 v.d.; Smith, s. 17 v.d. Milli Misak’ın tarihçesi İçin bak. Jaschke, “Zur Geschichte des türkischen Nationalpakts”, MSOS, xxxvi/2 (1933), 101-16.

(10) Nutuk, i. 88; karş. Speech, s. 76.

(11) Cebesoy tarafından açıklanan ve Washington’daki Senato Başkanından bir araştırma heyeti gönderilmesini talep eden bir telgrafın Sivas’tan çekildiğine dair hakikata Nutukta açıkça temas edilmemiştir. Telgrafın metni daha sonra Washington’da yayınlanmıştır. Bak. Rustow, MEJ, x (1956) 325-6; Cebesoy, i. 175-6.  S. 336

 
Toplam blog
: 1117
: 1768
Kayıt tarihi
: 29.08.06
 
 

Ticari ilimler akademisindeki öğrenciliğim sırasında, bir kamu iktisâdi kuruluşunda başladığım ça..