Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ekim '08

 
Kategori
Eğitim
 

"Kimsesizlerin kimsesi"nin aydınlık götürücüsü öğretmenlik

"Kimsesizlerin kimsesi"nin aydınlık götürücüsü öğretmenlik
 

Türk Aydınlanması'nın öncüsü...


Öğretmenlik Cumhuriyet’in inşası yıllarından günümüze gelindikçe toplumsal, kültürel ve akademik değerinden kayıplar veren bir statüdür.

Atatürk döneminde, Aydınlanma sürecinin baş aktörleri olduğundan el üstünde, göz-baş üstünde tutulur. Toplumsal saygınlığın birinci itici gücü olan maddi varlığı oldukça yerindedir. Tarihimizin yetiştirdiği en büyük dahi olan Atatürk öğretmenlere gereken değeri vererek onun refahı ve kültürel seviyesinin yükselmesine itina göstermiştir. O dönemde köyün ve köylünün önderliği ondadır. Hele Köy Enstitülerinin yetiştirdiği öğretmenler bir de köylünün üretici faaliyetlerine bilimsel yöntemlerle el atınca iyice öne çıkmıştır. O koşullarda kırsal kesimde öğretmene yardımcı öncü unsurlar muhtar ve imamlardır. Gerçi imam Osmanlı’daki önder rolünü yitirmenin hırçınlığı ve tedirginliği içinde zaman zaman öğretmenle çatışsa da zamanın hâkimi tartışılmaz ve kaçınılmaz bir şekilde Cumhuriyet değerleri, Atatürk’ün o müthiş adlandırmasıyla söylersek “kimsesizlerin kimsesi”nin değer yargılarıdır. (ATABE/ Atatürk’ün Toplu Eserleri)

Öğretmenlik yasalar karşısında bir meslek olarak belirlenir. Bence öğretmenlik bir sanattır. Nasıl ki, bir ressamın yaptığı resmi ya da bir Dağlarca’nın bir dizesini o ressamın ve o şairin dışında kimse yapamaz ve yazamazsa öğretmenin insanları özene bezene eğittiği gibi eğitemez. Öğretmenlik insan beyninin, toplumdaki hâkim ideolojiye uygun bir şekilde tasarlanarak istenen davranış ve tutum değişikliklerini getirecek şekilde örgütlenmesi sürecidir.

Bilimsel anlamda böyledir de, gel gelelim çeşitli dönemlere göre anlayış farkları doğabilmektedir. Sanki olabilirmiş gibi, bir zaman kitleleri ve yandaşlar arasında memnuniyet amacıyla eğitim topluluğuna her meslekten insan atandı. Bir mimardan, bir makine mühendisinden sınıf öğretmeni ortaya çıktı. İlköğretimin ilk sıralarında beyinleri henüz bembeyaz bir kâğıt gibi olan minicik öğrencilere okuma yazman öğretmeye çalışan bu mimarlar, mühendisler yüzyılımızda Türk Milli Eğitiminin ayıbı olarak tarihe geçtiler. Ve o nesil de kaybedilmiş nesil olarak topluma katıldı.

Atatürk’ün ölümünden sonra günümüze kadar geçen dönemin tarihi eğitim ve öğretmenlik bağlamında, bilimsellikten uzaklaşmanın ve toplumsal saygınlığın gitgide yitirilmesinin tarihidir. Her dönemde hani deriz ya, tıpkı eski günlere ve zamanlara nostalji (özlem) kapsamında, “nerede o eski öğretmenler?” diye; İşte öyle bir şey değerli okuyucular! Benim öğretmenlerimin kendi öğretmenlerine bir hayranlığı ve özlemi vardı; tıpkı benim öğretmenlerime özlemim gibi… Eğer süreç aynı minval üzere giderse bu hasret bizim öğrencilerimiz için de geçerli olacaktır.

Günümüzde öğretmenlik, eski şevkini, ruhunu, bilimsel içeriğini ve bütünselliğini yitirmiştir. Toplumdaki çürümeye paralel bir şekilde öğretmenlik de özünden çok şeyler kaybetmektedir. Tabii ki, biz burada genel kapsamda söylüyoruz. Özelde ne cevherler vardır. Bu da ne yazık ki, kuralları bozamıyor. Yani eskilerin deyişiyle “istisnalar kaideyi bozmaz.”

Bakın çevrenize, Bakanlık yeni yeni öğretmenlik çeşitleri ihdas etti. “Vekil öğretmenliği” anlıyorduk da, şu “ücretli öğretmenliği”, “sözleşmeli öğretmenliği” -(bunun bir de C ve B tipleri var; yani C tipi sözleşmeli öğretmenliği, B tipi sözleşmeli öğretmenliği)-, en önemlisi de “uzman öğretmenliği”, “başöğretmenliği” ve ister istemez “normal” öğretmenliği anlamış değiliz… Bu da bizim ihdasımız olsun!

Diyeceksiniz ki, diğerleri “anormal” öğretmenlik mi?

Burası da kamuoyunun ihdası olsun!

Not: Çağdaş Burdur gazetesi Selenga köşesi yayınlanmıştır

www.fatihozcan.org

 
Toplam blog
: 510
: 505
Kayıt tarihi
: 04.04.08
 
 

"Cv" Dedikleri Özgeçmişim 1953 yılının karanlık günlerinde Haziran ayının 24. günü, ağaçların mey..