Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Nisan '09

 
Kategori
Haber
 

“Kulaklık” ve "Ot" meselesi…

“Kulaklık” ve "Ot" meselesi…
 

Bir tek sırtındaki "Kamburu" bana benziyor vallaha, başka benzer yeri yok... Benzeteceklere tiyo...


Deveye ot gerekince boynunu uzatırmış…

<ı>“Kulaklık” ile <ı>“Ot”un ne gibi bir benzerliği var diye aklınızdan geçiriyorsunuz elbette. Hiçbir benzerliği yok aslında. Ama ben ne yapıp edip, aradaki benzerliği size kurmaya çalışacağım anlatabildiğim kadarıyla…

Zamanında Irak’ın Kuzey bölgesinde kaldığım süreçte, başımdan geçendir. Her gittiğim yerde elime bir bardak çay tutuşturuyorlardı. Ancak, bardağın yarı beline kadar şeker vardı. Ben bırakın tek şekerli çayı, şekersiz içerim. Elbette gelen çayı da içmem mümkün değil. Benim çayı şekersiz içtiğimi anlatana kadar da hal geliyor başıma. Sonunda baktım olmayacak, öğrendim…

<ı>“Çay, be şeker bine…”

<ı>

Yani, çayı şekersiz getir…

Sonra Bağdat’a gittim. Orada da aynısı, çay bardağının yarı beline kadar şeker var. Çarem yoktu, orada da ilk kurduğum cümledir Arapça olarak.

<ı>“Ciip, çay bidun şukkar…”

<ı>

Yani, çayı şekersiz getir…

Daha sonra da ihtiyacım olduğu kadar hem Kürtçe hem de Arapça öğrendim. Şimdi, gittiğimde gündelik konuşma olarak sıkıntı çekmem.

Baktım ABD devlet başkanı Barack Hüseyin OBAMA, mecliste konuşuyor. Elbette <ı>“Van minut” veya <ı>“Van klas, opın[1] ti…” seviyesinin üzerinde İngilizce bilgim olmadığı için konuşmayı değil de (Nasıl olsa basından metni alırız diye) meclisi izledim…

Başbakan dâhil, hemen herkes konuşmayı kulaklıklardan dinliyor. Bakanların bir kısmı, Deniz Baykal, birkaç milletvekili ve locada oturan komutanlar ve daha birkaç kişi hariç…

Tabi Obama, konuşmalarının bir yerinde <ı>“Vurgu” yapıyor, halinden belli… Hani orada alkışlamak veya bir tepki vermek gerek.

Ancak, tüm kulaklıklılar, tercümenin bitmesini bekliyor ve tabi iş tavsamış oluyor. Alkışlasanız olmaz, başka tepki verseniz yersiz…

Yüzümde şöyle bir gülümseme belirirken, aynı zamanda utandığımı da hissettim…

Sonra aklıma, Pazar günleri gazetelerin iş ilanları çıkan ekleri gözümün önüne geldi. Epey zamandan beri <ı>“İşsiz” sıfatında olduğumdan, iş aramamama rağmen şöyle bir bakarım…

Eleman arayan ilanların %95i neredeyse İngilizce… Hem de <ı>“İyi derecede” isteniyor yabancı dil, öyle <ı>“Şekersiz çay isterim” türünden değil…

Hani bu yaştan sonra öyle aktif bir iş arayışında olsam, onu da öğrenmeye başlarım, biliyorum. Bana şimdilik <ı>“Çay, be şeker bine…” veya <ı>“Ciip, çay bidun şukkar…” seviyesinde yabancı dil yetiyor…

Peki…

O kulaklık takıp da dinleme ihtiyacını hissedenler için ne demeli?

Artık eleman arayanların bile ilanlarını yabancı dilden verdikleri böylesi zamanda, başbakanımız, bakanlarımızın bir bölümü, milletvekillerimizin çoğunluğunun konuşulanları anlamak için <ı>“Kulaklık” kullanmak zorundalar olmalarını yadırgıyorum doğrusu…

Şimdi bu yazıma bazı arkadaşlar mutlaka <ı>“Yorum” yazacaklar biliyorum, şimdiden<ı> yorumlarını almış gibiyim…

<ı>“Sevgili Pekbay” diye başlayacaklar ve ekleyecekler, <ı>“Demek ki herkes SENİN GİBİ DEVE değilmiş ki ‘ot’a boyunlarını uzatma ihtiyacı hissetmiyorlar…”

Şimdiden hepsine de teşekkür ediyorum…

08 NİSAN 2009



<ı>[1]<ı> Oradaki “Opın” kelimesi de zaten “layt” olacakmış ya… Eh, İngilizce bu kadar olunca o kadar kusur da olur…

 
Toplam blog
: 1104
: 918
Kayıt tarihi
: 28.01.07
 
 

Emekliyim ama “Tekaüt” değilim. 1961 yılından beri değişik “Anadolu” gazetelerinde yazdım. 1984-8..