Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Şubat '07

 
Kategori
Haber
 

"Kurtlar Vadisi"nin yerine "Kan Uykusu"

"Kurtlar Vadisi"nin yerine "Kan Uykusu"
 

Dün, çok enteresan gelişmeler oldu yine ülkemizde. Son hadiselerden habersiz bir şekilde, konuyla ilgili kaleme aldığım yazımı yayınladıktan tam on dakika sonra, bir gazetemizin internet sitesinde, son dakika gelişmesi olarak "Kurtlar Vadisi"nin yayından kaldırıldığı haberini okuduğumda şoke oldum. Aslında gelişme, beklenen bir gelişmeydi ama zamanlamalar şaşırttı beni.

Milliyet Gazetesi'nin web sitesine girdiğimde ise daha kararın henüz kesinleşmediği, yayıncı kuruluşun yönetim kurulu toplantısının devam ettiği, ancak büyük bir ihtimalle dizinin yayından kaldırılacağı bildirilmekteydi. Ayrıca, bir anket de düzenlemişti site. Oy kullanan kişi sayısının beş yüz bini geçtiği vurgulanıyordu. Merak ettim, sonuçlara baktım. Benim sayfayı açtığım saatlerde "hayır dizi yayından kaldırılmasın" diyenlerin oranı yüzde 84 civarındaydı. Çok enteresan değil mi?

Yayıncı kuruluş, netice itibarıyla, birtakım çevrelerin baskılarına karşı duramadı ve diziyi yayınlamama kararı aldı. Keşke daha özgüvenli olabilselerdi (bu “keşke”min nedeni için lütfen dünkü yazımı okuyunuz). Bu anlamda, Show TV yönetimini kınadığımı belirtmek istiyorum.

Dizinin yayın saatinde, merak ettim ve kanalı açtım. Acaba "Kurtlar Vadisi"nin yerine ne koymuşlardı? Biraz önce, dik duruşlarını muhafaza edemedikleri için kınadığım Show TV, çok anlamlı bir mesaj vermekteydi Türk halkına. Dizide anlatılmaya çalışılan ama bunu bir tek bölüm başarma imkanı bulabilen, topraklarımızın, özellikle belirli bir bölümünde yıllarca estirilen terör, kan ve acı senaryosunun; tam da gerçek hayattaki karşılığı "Kan Uykusu" adlı belgeselle, adeta birilerinin yüzlerine tokat gibi çarpılmaktaydı.

Kan Uykusu, bölücü terör faaliyetlerinin yoğun olarak yaşandığı topraklarımızdaki, özellikle 1993-1995 yılları arasında meydana gelen askeri operasyonları anlatmaktaydı. Kaynak kişiler arasındaki en önemli isim, dönemin Dağ Komando Tugay Komutanı, Emekli General Osman Pamukoğlu Paşa idi şüphesiz. Ve tarihe geçen operasyonlarını yürütürken beraber çalıştıkları, tabur komutanları, iki tane Emekli Albay ve bir Emekli Kıdemli Binbaşı. Bu Paşa ve emekli muvazzaf subayların dışında, bölgede görev yapan Dağ Komando Asteğmen'ler, bazı dağ komando erbaş ve erler de programa katkıda bulunmaktaydılar.

Bölgede yaşanan acı, kan ve gözyaşı ile işlenmiş tarihi olaylar, çok tanıklı bir çerçeveyle, harita animasyonları ile zenginleştirilmek suretiyle çok net ve açık bir şekilde anlatılmaktaydı, anlamak isteyenler için. Bu sefer ki, film ya da dizi değil, gerçek hayatın ta kendisiydi, gerçek kahramanları ile.

Bir vadide, eksi otuz beş derecede, terörist ateşi ve aralıksız yağan kar altında, kendisi ile birlikte beş gün beklemek zorunda kalan askerlerinin durumunu anlatıyordu Osman Paşa. Ve aç, susuz, donmamaları için tüfeklerinin dipçiklerini yakmaları emrini verdiğini söylerken, o koskoca Dağ Komandosu General'in, ağlamamak için çenesi titremekteydi. Bir düşünün bakalım, biz, o saatlerde sıcak evlerimizin, rahat yataklarında kaçıncı güzellik uykusunu uyumaktaydık acaba, birileri kan uykusundan uyanmaya çalışırken?

Yine bir operasyon sonrasında Osman Paşa ve silah arkadaşları, dört yüz civarında terör örgütü üyesini, bir vadide bertaraf etmişlerdi. Bölgede görev yapan bir gazetecinin, yine belgesel programda anlattığına göre; olayı haber yapmak ve fotoğraflamak için kendisinin bölgeye intikali sağlandı. Gazeteci, cesetleri bir arada görüntülemek istiyordu. Bu talebini Pamukoğlu Paşa'ya ilettiğinde, Paşa, gazeteciyi kolundan tutup, vadiye bakan uçurumun kenarına getirdi ve "Benim askerim leş toplamaz. Eğer yakınlarından çekmek istiyorsan fotoğraflarını, sana bir manga asker veririm, onların güvenliği ve rehberliğinde aşağı inersin, kendin cesetleri toplarsın bir araya ve çekersin resimlerini. Bu analar ve babalar, oğullarını terörist leşi toplamaları için göndermediler bu topraklara. Bu hainlerin layık olduğu yer, ölüp düştükleri yerdir" derken, vermek istediği mesajı çok net vermekteydi.

Bölgede can veren, şehitlik mertebesine ulaşan bir dağ komando erinin, bembeyaz başörtülü, bembeyaz nur yüzlü, Sakarya-Akyazı'lı anneciği, oğlunu anlatıyordu "Kan Uykusu"nda. Ve ölmeden önce yazdığı, dağ gibi yürekli şiiri...Hepimizin yüreklerini parçaladı.

Programın sonunda 1993-1995 yılları arasında, oradaki vatan topraklarında ve Kuzey Irak'taki terör yuvalarında verilen mücadelede şehit düşmüş, onlarca "Mehmetçik"in adları, doğum yılları, memleketleri ve şehitlik mertebesi ile şereflendikleri bölgeler, liste halinde ekrandan akıyordu. Çoğunluğunun 1972-1973 doğumlu olduklarını gördüm. Tam da benim yaşlarımda. Yaşasalardı akranlarım olacaklardı. Ve benimkinin yaşında çocukları.

Türküler, Türk'ü söyleyen türküler. Yine geldi oturdu boğazımıza koskocaman bir hıçkırık gibi. O aziz evlatlarının isimleri akarken ekranda vatanın, bir yanık Anadolu kadınının sesi, ne söylüyordu biliyor musunuz?

<ı>

"Eledim eledim hölük eledim,

Aynalı beşikte bebek beledim,

Büyüttüm besledim asker eyledim,

Gitti de gelmedi canan,

Buna ne çare?"

Ne "hamaset" edebiyatıdır değil mi baylar ve bayanlar bu yaptığım? Bu şekilde hiçbir yere varamayız, olaya, demokratik zeminde ve AB uyum yasaları ve kriterleri çerçevesinde siyasal çözümler üretmemiz lazım değil mi? Ahh...yine Bedri Rahmi'nin sözlerine sığınmaktan başka çarem yok maalesef: "Ey benim, dev memesinde cüceler besleyen garip memleketim." Bil ki hala ayakta duruyor isen, işte bu "Kan Uykusu" uyuyan "yüce dev şahsiyetlerin" sayesinde duruyorsun. Ve ilelebet de duracaksın. Asırlar önce Plevne'de çarpışan Osman Paşa, gün gelir Gabar'da geçer askerlerinin başına ve gün gelir Kerkük'te yazar son kahramanlık destanını...

Yayıncı kuruluşu, bir taraftan kınarken diğer taraftan da bu anlamlı mesajından dolayı tebrik ediyorum.

 
Toplam blog
: 898
: 3759
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

İzmir'de yaşıyorum.    Çok uzun yıllar öncesinden başlayıp, hiç ara vermeden bugünlere kada..