Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Mart '10

 
Kategori
Siyaset
 

“Kuşatma” ve tehlikeleri…

“Kuşatma” ve tehlikeleri…
 

Ben diyorum ki başbakan “Şep” ile “Şekeri” birbirine karıştırıyor.

Yine ben diyorum ki başbakan birçok konuda olayları saptırıyor.

“Biz millete hesap veriyoruz ama millet adına karar verenlerin millete hesap verme gibi bir durumları yok ki. Ama biz kararı alırken de hesabı verirken de milletin karşısındayız. Bu ülkede seçilmiş atanmış ayrımını yapmamamız lazım. Bu ülkeyi idare etmek isteyen için siyaset yolu açık. Şehri idare etmek isteyenler için siyaset yolu açık.”

Yukarıdaki ifadeler, başbakanın ifadeleri…

Başbakan “…millet adına karar verenlerin…” yani yargının “…millete hesap verme…” durumunda olmadıklarını ifade ederek “…biz karar alırken de hesabı verirken de milletin karşısındayız” diyor ve yargıyı eleştiriyor.

Hatta daha da işi ileri boyutlara vardırarak “Yürütmenin, yargı kuşatması altında” olduğunu söyleyerek millete şikâyetlerini bildiriyor.

Dahası; Ankara Büyükşehir Belediyesinin, ulaşım zammına yönelik “Zammı geri alma” durumunda belediyenin “İflas” edebileceğini belirterek ve yargıyı kastederek “Gelsinler onlar yönetsinler” diyor…

Bir kere şunu açıkça belirtmek gerekir; Ankara Büyükşehir Belediyesi zaten “İflas” etmiş durumda, bunu sen “Yürütme”

Olarak hiç sorguladın mı? Ankara Belediyesinin gelirlerinin nerelere harcandığını hiç araştırdın mı?

Geçelim orayı…

Yürütmenin “Yargı kuşatması” kaygısı beni kaygılandırıyor…

Benim aklıma “Kuşatma” deyince hep “II. Viyana Kuşatması” gelir ki, sonuçlarına baktığımızda, eğer görebilecek kadar “Akla” sahip isek, tarihi iyi okuyabiliyor isek, birçok ders çıkartmak gerekir.

“II. Viyana Kuşatması” Osmanlı Tarihi açısından çok önemlidir.

Detayına, tarih dersi veriyor gibi çok da girmeden, kısadan ve “Kıssadan” anlatmak gerekirse, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa komutasındaki Osmanlı Ordusu, uzun süren hazırlıkların ardından 1683 yılında Viyana’yı kuşattı. Ancak, Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın şehri tahrip etmeden alma isteği ve zaman kaybı, karşı tarafın hazırlanmasına, destek almasına neden olmuştu.

Sonuçta “II. Viyana Kuşatması” hezimetle bitti ve Sadrazam Kara Mustafa Paşa, Viyana ile birlikte kellesini de kaybetti.

Bu Kuşlatma”nın tek ve önemli bir sonucu vardır…,

Osmanlı, ilk kez yeniliyordu. Avrupalılar, “Demek ki Osmanlı da yeniliyor” düşüncesine kapılıp, o tarihten itibaren Osmanlı’ya karşı hareketlerini artırdılar. Zaten bu olaydan sonra da Osmanlı Devleti’nin çöküşü başladı…

Demem o ki; “Kuşatma” öyle hayra yorulacak ve sonuç alınacak bir şey değildir.

Yasama, yürütme ve yargı; birbirinin içinde ama birbirinde bağımsız çalışmadıkça ve birbirlerine karşı saygılı olmadıkça gidiş kötü gidiştir.

Her ne kadar “Hayır… Öyle değil” dense de, yapılanlara, söylenenlere baktığımızda AKP iktidarı bu konuda bize güven vermiyor.

Zaten bütün mesele de buradan çıkıyor.

Samimi olarak geldiklerinden “Emin” değilim. Öyle olunca da kim kimi nasıl kuşattığını da anlamak mümkün değil. İktidar mensupları ve yandaşlarının sürekli olarak piyasaya “Kirli bilgi” sunduklarından ve ayrıca da ne yapmak istediklerini “Açıkça” ifade etmediklerinden dolayı kuşku duyuyoruz.

Hatta “Tarihi” gerçekleri bile saptırarak ya da insanların kafasında soru işaretleri yaratacak şekilde sunuyorlar.

En son söz olarak şunu ifade etmek isterim…

Bu ifadeler, Türkiye’de bir “Zafiyet” olduğu yolunda anlayışı olgunlaştırır ise, bundan kimse karlı çıkmaz. Ne iktidar ne de millet olarak…

Ve çok zarar görürüz.

15 Mart 2010

 
Toplam blog
: 146
: 576
Kayıt tarihi
: 17.01.09
 
 

Yazacak belki bir çok şey vardır, ancak sadece "Yazmak en büyük tutkum" desem!... Sonrasında da zate..