Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Temmuz '11

 
Kategori
Kitap
 

“La” derin çizik attı yüreğime!..

“La” derin çizik attı yüreğime!..
 

www.nazanbekiroglu.org


Elimde bir kitap var. 

“LA” sonsuzluk hecesi… 

Nazan Bekiroğlunu çoğu "Mor Mürekkep" ile tanısa da o edebiyat severlerin karşısına ilk olarak "Nun Masalları" ile çıkmıştı. Mor Mürekkep, Yusuf ile Züleyha, Mavi Lale.. 

Hepsini okudum. Tekrar tekrar okunası kitaplar. 

“LA” da öyle.. 

“Bir erkek hiçbir zaman bir kadın kadar acımasız olamaz” diyen Varoluşçuluk'un büyükbabası denebilecek Danimarkalı filozof Kierkegaard’ı Büyük Ayartıcının Çeldiricileri bölümünde gördüm sanki… Ama asla öyle değil “LA”da!.. 

“LA” da durum bambaşka. 

Ama şeytanı bu kadar yakından hayatımda görmemiştim. 

“La” Sonsuzluk Hecesinin her bölümünde ayrı bir güzellik, her satırında ayrı bir büyüleyicilik var… 

Tevhid aşk penceresinden ancak bu kadar güzel anlatılabilir” diye geçti aklımdan. 

Ve her yerini çizdim okudukça. Geri dönüşlerimi sayamadım. 

Çok hızlı okurum ve deliler gibi deviririm sayfaları. Hızlı okumanın avantajları da var dezavantajları da var… “şöyle ki aynı kelimelere erken ulaşıyorsunuz, sonra kelime tekrarının çokluk sanıp boğuculuğundan yakınıyorsunuz lakin, ikinci kez okumanın faydasıyla karşılaşıyorsunuz aniden ve yanılgınız şafağınızda patlıyor” 

Bende bu durumlara düştüm “LA”yı okurken… İllellah diyememenin çözümsüzlüğü aradım kaç kez. 

En başta vurgu yaptığım Danimarkalı filozof Kierkegaard, kendisinden sonra gelen birçok düşünüre de kaynak oluşturmuştur batıda. 1800-2000 yılları arasında filozof çıktı mı bizden? Kimi okuyalım ve içimize bakalım. 

Okuyan rast gelir ve tepe tepe alır kullanır. “LA” böyle oluştu diyemezsiniz. Haksızlık olur. 

Adem’i anlamak bütün insanlığı anlamaktır… “Adam is a individual and whole race at the same time. Kierkegaard”. 

“LA” da bu çaba var elbette. 

10 sayfa 2 pragrafta “ uğultulu ezel kalabalığına, o muazzam ümmete imamlık etmiş olan Adem’e en fazla da onda toplanmış insanlık manasına yani onun bütün insanlara dağılmış yanına ilişkin aciz bir anlama denemesi. Kıssa üzerine düşünme niyeti” diyor yazar. 

İlk aşkı, özlemi, beklemeyi, hırsı, kıskanmayı, pişmanlığı, keşifleri ve daha nice duyguyu mistik bir havada bundan güzel ne anlatabilir. 

Tanrı demiş! 

Tanrı cinsi isimdir ve binlerce tanrı var: güneş tanrısı, yağmur tanrısı, adamlar ineğe bile tapıp bu tanrı diyorlar ama ALLAH cc özel isimdir ve tektir O (CC)NE tanrı diye hitap etmek doğru değil” diyorlar. 

Kabil ile Habil’in diyalogları sırasında şekpir okuyorum sandım” diyenler olabilir. 

Bilemem, haklılar belki. 

Bu duruma yeni konsept din anlatılarında globalleşme mi diyeceğiz insafsızca. Yoksa aklımıza “orantısız güç” mu “LA”!.. 

Ben aklımda binlerce soru ile bugünlere geldim. 

Bu kitabı okumadan evvel hep düşünürdüm ilk insan Adem ile Havva’nın buluşmasını, birbirlerine kurdukları ilk cümle ve ilk bakış, ilk his nasıldır acaba diye. Kitap hakikati vermiyor belki ama benim bu konuda tahayyül edemediklerimi dile getiriyor. İnsanoğlunun ilk aşkını, ilk acısını, ilk kin(ini), ilk isyanını, ilk günahını.” 

“LA” Sonsuzluk Hecesi kitabını okuduktan sonra şiirim, resimim, müziğim başkalaşacak zamanım olursa. 

Çok önceleri yazılmalıydı bunlar. Binlerle hem de… 

O zaman Mevlananın kıssası Büyük Ayartıcının ( şeytan) çeldiricilerini zamanında öğrenmiş olur soysal ve beşeri ilişkilerimizi ona göre düzenlerdik. 

Tabii üzerinde çok düşünülmesi gereken tartışmalı bölümler yok değil Nazan Bekiroğlunun “LA” sında… 

Şeytanın en son kabul ettiği çeldirici “kadın” olması, Havva olması, ve orada kullanılan sahneler, tiyatroal moderniteyi çağrıştırması, mıstık havayı batı ile bütünleyici bir yol gibi görünse de bizim inancımıza hitabı bakımından yüksek not aldı benden. 

Danimarkalı filozof Kierkegaard’ a dönersek “Neler gelecek? Gelecek ne getirecek? Bilmiyorum, hiç bir tahminim de yok. Bir örümcek sabit bir noktadan nedenlerden dolayı sonuçlara doğru düşerken önünde hep boş bir mekan vardır ve hiç bir yere tutunamaz, her ne kadar çırpınsa bile. Ben de kendimi öyle hissediyorum; önümde hep boş mekan; ileri doğru sonuçlara doğru yol almamı sağlayan arkamda kalmış nedenler var” dediğini biliyoruz. Buda çok benzeşiyor “LA” daki ADEM hikayesine. 

Ama ruhumu en derinden okşadığı beni mistik kokular içinde uhrevi bir alem götürdüğü için umrumda bile değil benzeşmesi. Ki öyle bir durum yok diyorum ikinci kez. 

Ah! bu çeldiriciler yok mu? 

Bunun erkeği de tehlikeli kadını da!.. 

Hangimiz yasak meyveyi yemezdik” demedi mi Nazan BEKİROĞLU.. 

Emeği çok kolay harcayan bir yapımız var. 

“Öteki taraf” diye tabir ettiğimiz yerin bizim için aslında “asıl” taraf olduğunu, aslında buranın “öteki taraf” olduğunu buraya kalıcı değil geçici ve imtihan için geldiğimizi öyle güzel anlatıyor ki bu kitap ancak okuyarak bu yargıyı destekleyebilirsiniz. 

Eğer sizde “ben de onun gibi insan olduğum için coştum. İnsan olmak ne güzelmiş meğer” demek istiyorsanız Nazan BEKİROĞLU hocanın “LA” Sonsuzluk hecesi kitabını okumanız lazım… 

Kierkegaard, Dünya'daki varlık sebebinin ve varoluş temasının yaradanla kurulacak bir ilişki sayesinde ortaya konabileceği üzerinde durmuştur ama ilk insanın hikayesini en güzel Nazan BEKİROĞLU anlattı bu şaheseri ile… 

Muhteşem kalemiyle dünyanın yaratıldığı günden bu yana dillerden düşmeyen Adem ve Havva'nın öyküsünü kendine has özgün yorumuyla anlatarak bugünkü baskın yaşam biçimlerine bir tokat attı sayın BEKİROĞLU 

“LA”derin çizik attı yüreğime. 

O yüzden en samimi duygularımla “Yüreğine sağlık sayın Nazan BEKİROĞLU diyorum 

Sevgi ve saygılarımla… 

 
Toplam blog
: 449
: 609
Kayıt tarihi
: 24.06.08
 
 

Rizede yayınlanan ilk renkli gazete ViraHaberin kurucusuyum 5 sene baş yazarlığını yaptım. İLESAM..