Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Kasım '06

 
Kategori
Kitap
 

"Latife, Mustafa Kemal'in düşmanı değil, eski karısıydı"

"Latife, Mustafa Kemal'in düşmanı değil, eski karısıydı"
 

"Ben hayatımda iki defa öldüm. Biri 1925'te, diğeri 1938'de." Birincisi boşandığı yıl, diğeri; canı, ciğeri, sebebi, aşkı, kocası, Gazi Mustafa Kemal'in ebediyete intikalinin yılıdır.

Başlıktaki sözler, Sayın İpek Çalışlar'a ait. Doğan Kitap'tan çıkan "Latife Hanım" adlı eserinin, dördüncü baskısında, 469. sayfada. Çalışlar, Mustafa Kemal Paşa aleyhinde konuşacağından tereddüt ettikleri için, O'nu düşman kılığına sokanların, sonunda kendi yarattıkları düşmandan, korkmak zorunda kaldıklarını düşünüyor. Daha önceki bir yazımda da vurguladığım gibi Atatürk'ü, hakkettiği yerde, baş ucumuzda, gönüllerimizde ve beyinlerimizde her daim canlı tutabilmek için; O'nu öncelikle sözümona Atatürkçü'lerden kurtarmak gerekiyor. Nasıl bugün varlarsa ve maalesef tüm boşluklarına ve tamtakırlıklarına rağmen en çok yine onların sesi çıkıyorsa; o günlerde de kraldan fazla kralcılar ön saflardaydı.

"Latife Hanım" kitabı mutlaka okunması gereken bir başucu eserdir. Özellikle kadınlarımızın, genç kızlarımızın, her bir satırını içlerine çekmeleri gerekir. Hayatını; öncelikle sevdiği insana ve vatanına adamış ve özellikle de kadın hakları konusunda zamanın şartlarına göre akıl almayacak ölçülerde cesaretli adımlar atabilmiş, dimdik, dosdoğru bir şahsiyet, maalesef yıllar yılı bizlere anlatılmamıştır. Gazi'nin yakın çevresindeki bir grup; kendisi hayattayken de vefatından sonra da açıktan ya da gizli, Latife Hanımefendi hakkında olumsuz kampanya sürdürmüşlerdir. Bu konulara, çok ayrıntılarıyla, böyle bir yazıda girmem, takdir edersiniz ki imkansız. Ancak yürekli bir Türk kadınını, bize bugüne kadar adeta bir totem gibi gösterilmeye çalışılan, ezberlettirilen yüce Atatürk'ümüzün hiç bilmediğimiz, insan yanlarını, kişiliğinin ayrıntılarını, büyüklüğünü, inceliğini ve de tabi ki tamamen biz insanlara özgü zaaflarını bilmek, öğrenmek ve kendilerini daha fazla sevmek ve anlamak istiyorsanız, bu kitabı okumalısınız.

Yazarın kitapta ayrıntıları ile anlattığı "Topal Osman Olayı" nedeniyle, hakkında davalar açıldı. Tabi ki beraat etti. Topal Osman, Gazi'nin ikametgahı olan Çankaya Köşk'ünün korunmasını üstlenen laz fedailerin başıdır. Hemen köşke yakın bir evde yaşamaktadırlar. Köşkün korunması için devlet, resmi bir güvenlik birimi kurunca Topal Osman bu işe bozulur ve bir gün Köşk'ü ablukaya alır. Çatışma çıkmak üzeredir. Gazi'nin, pisi pisine bir kör kurşuna kurban olması devlet ve milletin bekasına vurulacak en büyük darbedir ve yoğun ısrarlarla; kadın çarşafı giydirilip, köşkte yaşayan diğer bayanlarla birlikte, Topal Osman'ın çemberinden çıkartılır. Bu arada dikkat çekmemek için de pencerede, perdenin arkasında, boyu kısa olduğu için portakal sandıklarının üzerine çıkıp ve Gazi'nin kalpağını başına geçirerek Latife Hanım, canını tehlikeye atmak pahasına volta atmaktadır. Bu tarihi gerçek, kitapta vurgulandığı için, yazarı ve yayınevi hakkında dava açılmıştır. Atatürk, -sözümona- küçük düşürülmüştür, yersiz iddiasıyla. Buyurun kararı siz verin. Bu arada Gazi de kısa süre sonra askerleriyle Topal Osman'ın tepesine binmiştir.

Latife Hanım ile Atatürk yaklaşık iki buçuk yıl evli kalmışlardır. Boşanmalarının ardından her ikisi de bir daha evlenmeyi düşünmedikleri gibi öldükten sonra açılan özel eşyaları içinde, İsmet Paşa'nın barış görüşmeleri için bulunduğu Lozan'dan hediye olarak getirdiği nişan-evlilik yüzükleri -ki içlerinde her ikisinin de isimleri ve tarih yazılıdır- bulunmuştur. Yüzüklerini ayrılırken birbirlerine iade etmişler ve ömür boyu muhafaza etmişlerdir.

Latife Hanım, çok iyi eğitim görmüş, sanata ve edebiyata vakıf, beş-altı yabancı dile hakim, son derece iyi yetişmiş bir kişi idi. Boşanmalarının ardından, dünyanın en saygın yayın kuruluşlarından gelen röportaj, anı-kitap ve iş tekliflerinin hiç birine olumlu cevap vermemiştir. Öldüğü 1975 yılına dek de bu asil suskunluğunu korudu. Acaba neden böyle davrandı dersiniz? Bakın bir ipucu daha, yine kitaptan, 426. sayfada, özetle:

Mustafa Kemal'in aziz naaşı, Ankara'ya Anıtkabir'e nakil olmuştu. İstanbul'daki evinde, varlık içinde, hüzünlü bir münzevi hayat yaşayan Latife Hanım, Ankara'ya giden bir yakınından, bir tek dal kırmızı gül almasını ve kocasının mezarının ayakları dibine bırakmasını rica etti. Yakını, çiçeği aldı ve Anıtkabir'e gitti. Çok kalabalıktı, bir tören vardı. Mezara yaklaştı, mezarın her yanı en üst düzeydeki devet görevlilerinin dev çelenkleri ile donanmıştı. Tek dal kırmızı gülü çelenklerin arasına, ayakucuna bıraktı ve çıktı. Ertesi gün sabah, içi rahat etmedi, merak etti ve erkenden kabire koştu. Bütün çelenkler toplanmış, düzenlenmişti ortalık. Ancak o bir tek dal kırmızı gül hala ayak ucunda durmaktaydı. Görmemişler miyidi, dokunmamışlar mıydı bilinmez. Ama yürek burktuğu kesin.

Yakınını kaybeden bir dostuna, başsağlığına giden Hanımefendi, hem teselli etmek amacıyla hem de derdini dökmek gayesiyle şöyle diyor: "...niye ağlıyorsunuz, başınızı çevirdiğiniz zaman otuz güzel sene hatırlayacaksınız. Bırakın da benim gibi yaşayan ölülere türbedarlık edenler ağlasın." (Sayfa: 420)

Mustafa Kemal ile Latife Hanım, henüz, yeni medeni kanun kabul edilmediği halde batılı ölçülerde evlenmişlerdi. Hem dini nikahları hem de resmi nikahları kıyılmış ve ilk defa bir nikah akdinde kadın da hazır bulunmuştu. Ancak, boşanmaları, maalesef eski usüllerde oldu. Büyük bir tartışmanın yaşandığı gecenin sabahında, Gazi, evi terketmiş ve bir hükümet bildirisi ile tek taraflı olarak boşanma işlemini ilan etmişti. Latife Hanım'ın yanına refakatçiler vererek İzmir'e, evine göndermişti. Latife Hanım'ın daha sonra İzmir'den yaptığı birçok pişmanlık ve af çağrılarına ise Ulu Önder cevap vermemişti.

Mutlaka ki her ailede, her ilişkide olduğu gibi onların arasında da birtakım problemler, anlaşmazlıklar yaşandı. Bunlar da gayet normal. Her ikisi de son derece baskın karakteristik özellikler taşıyorlardı. Mustafa Kemal, gündüzleri gerçekleştirdiği yoğun mesaisinin yanında geceleri de düzenlediği yemekli ve içkili toplantılarda kah devlet işlerini, kah inkılapları tartışıyor, zaman zaman da eğlenceler organize ediliyordu. Bu durumdan, her bayanın olabileceği gibi Latife Hanım da rahatsız oluyordu. Bazen verdiği tepkiler, gerçekten de Atatürk gibi bir kişiliğe reva görülemeyecek tepkiler de olabiliyordu.

Gazi'nin çevresinde olup da Latife Hanım'dan rahatsız olan arkadaşları da mevcuttu. Bu grupla Latife Hanım arasında üstü örtülü bir mücadele de yaşanmıyor değildi.

O günlerde sadece ülke gündemini değil tüm dünya gündemini yoğun bir şekilde meşgul eden bu büyük evlilik maalesef yürümedi. Bu konu ile ilgili yerli ve daha çok yabancı basında yeralan yankıları kitapta ayrıntıları ile okuyabiliyoruz.

Netice itibarıyla Latife Hanım bu millet hayatının abide bir şahsiyetidir. Gazi de boşandıktan sonra kendisi için en ufak bir kötü söz söylememiştir. Hatta zaman zaman pişmanlığını hisseden yakınları da olmuştur. Yurtdışında tedavi olması gerektiği bir durumda bile pasaport vermeyi sakıncalı bulanların önüne bir dağ gibi dikilen ve yurtdışına çıkışını sağlayan, yine eski kocasıdır.

Latife Hanım, bir yakınına şu sözü söylemiştir: "Ben hayatımda iki defa öldüm. Biri 1925'te, diğeri 1938'de." Birincisi boşandığı yıl, diğeri; canı, ciğeri, sebebi, aşkı, kocası, Gazi Mustafa Kemal'in ebediyete intikalinin yılıdır. 1975'lere gelindiğinde kanser olmuş, durumunu öğrenmiş ama kimseye söylememiş, tedavi olmamıştır. Ölmek istemiştir. Ölümünden kısa süre önce Gazi ile arasındaki birçok özel eşya ve evrakı, kendisi yakmış, imha etmiştir. İki ayrı bankada, kasalarda muhafaza ettiği evraklar ise bugün Türk Tarih Kurumu bünyesinde saklanmaktadır. Henüz kamuoyu ile paylaşılmamıştır.

Bu, tutkulu ve fırtınalı ilişkinin tarafları, Latife Hanım ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e Tanrı'dan rahmet diliyor, aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum.

 
Toplam blog
: 898
: 3759
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

İzmir'de yaşıyorum.    Çok uzun yıllar öncesinden başlayıp, hiç ara vermeden bugünlere kada..