Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Eylül '07

 
Kategori
Güncel
 

"Mahalle baskısı" diye bir şey (artık) yok

"Mahalle baskısı" diye bir şey (artık) yok
 

Son günlerin popüler muhabbet mevzuu, "mahalle baskısı" oldu çıktı. Oysa, bu tartışmalar çok gereksiz. Zira ortalıkta mahalle baskısı diye bir şey yok ki!.. Yani artık böyle bir şey kalmadı memlekette. Mahalle baskısı, bundan 15-20-25-30 sene öncelerinde vardı.

Anadolu'nun kasabalarında, ilçelerinde, illerinde çooook uzun yıllar önce lokantalar Ramazan'da yemek vermemeye başladılar… İçkili lokantalar dışarıdaki masaları içeri çekeli 10 yıllar oldu… Kadınların etek boyları diz altına indiğinde, dışarı çıkarlarken askılı bluzlarının üzerine bir hırka almaya başladıklarında daha 12 Mart, 12 Eylül bile olmamıştı!...

Mahalle baskısı o zamanlar vardı. Şimdi böyle bir baskı yok!
Artık, şimdi, bugün, günümüzde “kent baskısı” var
“Baskı” önce kırdan kentlerin varoşlarına geldi; şimdi de kent merkezine doğru hızla ilerlemekte!

Bizim anlı şanlı yazarlarımız, düşünürlerimiz, bilim adamlarımız, aydınlarımız Türkiye’yi, İstanbul’un, akşam üzeri iki tek atılıp, memleket geyikleri yapılan barlarından ibaret sandıkları için… Haberdar değillerdi Anadolu’da 10 yıllardır serpilip, büyüyen “mahalle baskısı”ndan.

Orda, bir köy vardı uzakta… Gitmeseler de, görmeseler de o köy oradaydı…Gitmedikleri ve de görmedikleri için de, o köyde ne olup bittiğini bilmiyorlardı doğal olarak. Ama gene de “Gitmesek de, görmesek de o köy bizim köyümüzdür” deyip sabah akşam ahkam kesiyorlardı Don Perinion şaraplarını, viskilerini Boğaz’ın maviliklerine bakıp yudumlayarak.

Köyün küçük mahallesinden tamamına, sonra kasabaya, sonra ilçeye, ardından kente doğru yavaş yavaş genişleyen, yayılan “mahalle baskısı” büyük şehirlerin varoşlarına ulaşmıştı sonunda.

Ama bizim anlı şanlı yazarlarımız, düşünürlerimiz, bilim adamlarımız, aydınlarımız için hiçbir sorun yoktu henüz. Çünkü barlarında envai tür içki vardı. Üstelik içip, açılırlarken, hiç bilmedikleri ve tanımadıkları Anadolu üzerine ahkam keserken karışan-görüşen de yoktu.

Aslında haklarını da yemeyelim. O kadar da habersiz değillerdi Anadolu’da olup bitenlerden. Farkında olmasına farkındaydılar da… Büyük şehirlere gelmezdi o mahalle baskısı denen şey. Mümkün değildi. Asker izin vermezdi böyle bir şeye. Amerika, Avrupa seyirci kalmaz, kesin tavrını koyardı!

Bir gün geldi… Akşamları gidip yemek yiyip, iki tek attıkları restoranda içki servisinin kaldırıldığını gördüler… Yanındaki restoranda da, bir ötekinde de… İşten çıkıp eve giderken şaraplarını, rakılarını aldıkları markete uğradılar… O ne?!.. İçki reyonu kaldırılmıştı. Evlerinin hemen yanındaki parka cami inşaat başladığında, “Ama… Arka sokakta bir cami vardı zaten?...” diyecek oldular, “Müslüman değil misin sen kardeşim?.. Ezan sesinden rahatsız mı oluyorsun?..” cevabını alınca, şaşırdılar…

Asker neredeydi?... Niye sessiz kalıyordu bu olan bitene?...

Avrupa’ya, Amerika’ya baktılar son bir umut ile… Amerika’nın bir yetkilisi Türkiye’yi Malezya ile birlikte ılımlı İslam’a örnek gösteriyordu.

Panik halinde geçtiler bilgisayarlarının başına döktürmeye başladılar yazılarını:
“Mahalle baskısı…”
“Antidemokratik uygulamalar…”
“Laiklik, anayasa, demokrasi…”
“Kaç kişiyiz dat kom…”
Bu yazılar çok yakında “Pardon… Yanılmışım… Hiç de söyledikleri gibi değillermiş…” olarak şekil ve içerik değiştirecek.

Kimisi ahmaklığını cesurca itiraf edecek… Kimisi “Globalleşme… Siyasi ve sosyal konjonktür… Yeni dünya düzeni… Bireyin özgürleşmesi…” gibi laf kalabalıklarıyla kıvırtmaya çalışacaklar… Kimisi zaten “Gelen ağam, giden paşam” dergahının müridi olduğu için hayatlarında bir şey değişmeyecek… Vs… Vs…

* * *

“Kaç kişi?” deyince…

Türkiye’yi bu günlere sürükleyen, yazar, düşünür, bilim adamı, siyasetçi… Bu ve benzeri sıfatlara sahip kişiler…

Bunlar kaç kişi gerçekten?
Sayıları milyonlar var mıdır?

Diliyorum ki bu insanların sayısı 50-60 milyon olsun ve bunların peşlerinden bugünlere sürükledikleri kişilerin sayısı da birkaç milyonu geçmesin.

Böyle olsun ki, “Kalabalıklardı kardeşim… Biz de kalabalığı görünce bir şey var sandık, peşlerinden gittik…” diye avunalım kendi kendimize.

Yok eğer bunların sayısı üç-beş kişi filansa… Bizim milyonlar olarak, bu üç-beş kişinin peşinden gidip Türkiye’yi,

a- Malezya
b- İran
c- Arabistan
d- Pakistan
e- Hepsi

seçenekleri ile karşı karşıya bıraktıysak…
Yuh olsun bize!..

Hem bu insanlara aydın, bilim adamı vs dediğimiz için, hem de peşlerinden sorgusuz sualsiz gittiğimiz için.

Yuh olsun ki, yuh olsun!..

En dip not: Hadi hayırlı tıraşlar.

 
Toplam blog
: 118
: 1658
Kayıt tarihi
: 20.06.06
 
 

70'li yılların sonlarına doğru (1977 veya 1978... Belki de 1979...) tüm zamanların efsane dergisi..