Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Temmuz '06

 
Kategori
Yemek - Mutfak
 

"Meyhane kültürünü bilmek" ve aşk üzerine

"Meyhane kültürünü bilmek" ve aşk üzerine
 

Değerli Milliyet Blog yazarlarından Sayın Savaş Şakar, “Meyhane Kültürünü Bilmek” başlıklı son derece doyurucu bir yazı kaleme aldı. Bu konuda gerçekten otorite olarak kabul edebileceğimiz yazarlardan alıntılar da yaptığı yazısında gerçek “meyhane” kavramı üzerinde durdu. Ben de çorbada tuzum olması babından birkaç kelime katkıda bulunmak istiyorum.

Meyhane, bugün tasavvur edildiğinin ve genelde işletildiğinin tam aksine yaygınlaştığı Osmanlının son dönemlerinde ve cumhuriyetin ellili-altmışlı yıllarına dek sadece içki içilen bir mekan değil, hem hemdem olunan, hem hemdert olunan hem de hemhal olunan bir saygın ortam idi. Yazılı olmayan ancak son derece net sınırlarla çizilmiş çizgileri, yıkılamayacak şekilde sağlam kuralları, adabı ve bugünkü avami tabirle bir raconu vardı.

Her meyhanenin –teşbihte hata olmaz tıpkı mahalle camii cemaati gibi- değişmez müdavimleri, birbiriyle adeta akraba olmuş devam eden kadrosu bulunurdu. Demciler meyhaneciyi tanır, sakiyi bilir; meyhaneciler de müşterilerinin huyunu suyunu ezberden kıraat ederlerdi. Hangi müşterinin rakısını nasıl içtiğini, hangi mezeyi sevip hangisinden hazzetmediğini çok ama çok iyi bilir, soru sormadan masa donanırdı.

Büyük Üstad Yahya Kemal, her zaman devam ettiği meyhaneye akşam gittiğinde, her zaman oturduğu masası o gelmesine yakın her zamanki gibi hazırlanmıştı. Üstadın masasında pek çok meze olur ama kendisi birçoğuna dokunmadan sofradan kalkardı. Üstad’a her zaman hizmet eden saki, o gün kırmızı turp tabağını koymayı unutmuş, Üstad gelmeden bu durumun farkına varmış ancak, “zaten hiç dokunduğu yok turpa, boşu boşuna bir de para veriyor” diyerek masaya koymamıştı. Yahya Kemal masasına gelip, oturduğunda; kırmızı turp tabağının olmadığını kısa sürede farketmiş ve garsondan getirmesini istemişti. Garson da devamlı müşterisinin samimiyetine sığınarak düşüncelerini nazik bir dille söylediğinde Üstad’tan:”Olur mu hiç öyle şey, o benim göz mezemdi” cevabını almıştı.

İşte eski demciler böyle içer, eski meyhaneler de böyle işlerdi. Meyhanede kesinlikle yüksek sesle konuşulmaz, kadın ve para muhabbeti hoş karşılanmaz, Türk Sanat Musıkisinin o güzelim şarkılarından başka ve de yüksek sesle müzik dinlenmezdi. Eski demciler içkinin en güzel mezesinin sohbet olduğuna inanırlardı. Mezeler kesinlikle çok küçük tabaklarda gelir, çok taze gelir ve sırayla gelirdi. Rakı çok iyi soğutulur, su çok iyi soğutulur, rakı kadehi de çok iyi soğutulurdu.

Meyhaneci her müşterisinin derdine ve neşesine ortak olur, adeta bir psikolog gibi dinler, aklı yettiğince akıl verir, gücü yettiğince yardımcı olur, dertleşir, sevinir, üzülürdü.

Meyhaneye hırpani, paspal kıyafetlerle gelinmez, adam gibi masaya oturulur, demlenilir ve adam gibi de kalkıp gidilirdi. Aşırı derecede sarhoş olana, sağa-sola sataşana, rezillik çıkarana hoş gözle bakılmaz ve bir şekilde o meyhanenin cemaatinden dışlanırdı. Böyle sarsılmaz kurallarla işleyen eski meyhanelerin, tabi ki özellikle İstanbul meyhanelerinin başta da belirttiğim gibi bugünkü meyhane kavramıyla uzak-yakın ilişkileri yok idi. Tabi ki o günkü meyhane müdavimleri ile bugünkü genelin arasında da.

Büyük halk aşığı Koca Nesimi;
“Kah giderim medreseye Hu çekerim Hakk için
Kah giderim meyhaneye dem çekerim aşk için” derken, sanıyor musunuz ki boş söylemiştir. Meyhane gerçek anlamda aşk ile gidip-gelinen ve aşkın yaşandığı, konuşulduğu, hissedildiği bir mekandır. Tabi ki uyduruk televole aşkları değildir burada kastettiğimiz.

Burada kastedilen aşk kısaca ve birkaç kelime ile şöyledir. Muhabbet her neye duyuluyorsa duyulsun derecesi değişmez aşk için. Aşkın tek bir derecesi vardır o da; pervane böceğinin ışığa duyduğu, ateşe duyduğu ölçüde aşktır. Mutlak aşkın sonu da maşuk ile “yanmak”tır.

Meyhane ile başlayıp aşk ile bitirdiğimiz yazımızı; tüm bunları yazmak için boşuna zaman kaybettiğimizi iki kelime ile haykıracak olan üstadların üstadı Hazreti Mevlana’nın büyük sözü ile nihayetlendirelim:

Mevlana diyor ki: “Aşk; geçmektir.”

Nokta.

 
Toplam blog
: 898
: 3759
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

İzmir'de yaşıyorum.    Çok uzun yıllar öncesinden başlayıp, hiç ara vermeden bugünlere kada..