Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Kasım '07

 
Kategori
İlişkiler
 

"Mühür gözüm seni, uçan kuştan esen yelden sakınırım, kıskanırım"

"Mühür gözüm seni, uçan kuştan esen yelden sakınırım, kıskanırım"
 

Uzun zamandır "Kıskançlık" üzerine düşünüyorum. " Kıskançlık" duygusunun insanda yarattığı tahribata bakıyorum, içinden insanı tetikleyen unsurları çıkarıp bulmaya çalışıyorum. Kıskanmak ile sakınmak arasındaki o görünmez çizginin nerede başlayıp, nerede birbirine karıştırıldığını anlamaya çalışıyorum.


" Kıskanıyorum " öyleyse varım gibi bir durum yaratılıyor sanki. Kıskanmıyorsan "yok musun " oluyor mu ki ! düşünüyorum. İnsanın kendisini ifade edebilmesinin temelinde kendisini varedebilme güdüsü var elbette. Kendini varedebilmeninde çeşitli , insandan insana değişen kültürel birikim unsurları olduğu gibi bunlara bağlı olarak geliştirdikleri davranış şekilleri var.


Kendini varedemediğini düşündüğün anda mı, varedemediğini düşündüğün şeylere ve kişilere karşı mı başlatılan bir kendini varedebilme mücadelesi midir yaşanan ve adına kıskançlık denen duygu.


Yoksa, en başından beri içinizde saklı tuttuğunuz bir eksiklik duygusu mudur ? insanı başka şeylere ve kişilere karşı hırsalandırarak, onda olanın bende de olması duygusunun tavan yapmış hali kıskançlık. Aslında, o eksiklik duygusu ile kendini varedemediğinin için için çıkarılan acısı mıdır ? dışa vurulan.

Peki ; kendini varedebilme şekli şemalinden memnun olan, eksiklik duygusu ile de olsa , bunun farkında olan ve bu eksiklik duygusuna rağmen kendinden hoşnut olup, kendini ifade edebilen insanlara ve olaylara da karşı hırslanıp onların sahip olduklarını bile hırsalanarak elde etmeye çalışmanın adı nedir ? "Kıskançlık Krizi " mi yoksa .

İnsanı bir adım da olsa bulunduğu noktadan yukarıya taşıyabilecek duygu ve düşünce içinde kendini ifade edebilmesi elbette önemli oluyor.
Ancak; kendinizi yukarıya taşıyabilecek unsurların tamamen kendinizi donanımlı hale getirmekten geçtiğini de insan kendisine öğretebilir.

Etrafınızdaki olay ve olguları, sahip olduğunuz donanım ve bilgi birikimi ile mümkün olduğunca objektif olarak algılamaya çalıştığınız anda kendinizi de eleştirebilir bir duruma gelebilirsiniz.

Kendinizi eleştirebilir duruma gelebildiğinizde; etrafınızdaki herşeye ve herkese daha töleranslı hale gelerek anlamaya çalışırsınız.

Töleranslarınız elbette kendi kişiliğinizi zedeleyecek ve doğrularınızı yerle bir edecek nitelikte olmayacaktır. Ancak hergün eklenen bilgiler hem kişiliğinizdeki eksiklik duygusunu yenmenize hemde etrafınızdaki herşey ve herkesten öğrenilebilecek , kendinize katabileceğiniz birçok artı unsurun olduğunu farketmenizi sağlayacaktır.


Objektif olmaya çalışmanız, bilginize bilgi katmanız, birikim elde etmeniz , deneyim olarak size geri döneceğinden bunun da adı olgunlaşma olacaktır.


Giderek olgunlaşan insan ; kendini her durum ve koşulda kendi doğrularıyla ifade edebilir durumda olur.
Kendini ifade edebilir özgüveni olan insan da etrafındaki herşeye ve herkese hırslanarak , onların üzerinden kendini varetmek yerine sahip olduğu bilgi birikimi ve donanımı ile birlikte kendisini net bir şekilde beklentileriyle ortaya koymayı tercih eder.


Bunu bu şekliyle ifade ederken , karşısındakinin fikirlerine ve değerlerine, herşeyden önce insan sıfatına saygı duyarak yapar ve gelecek olan yeni görüş ve bilgiye kapılarını açık tutar.


Dolayısıyle , insan ; kendini varedebilmenin, doğru ifade edebilmenin yegane silahının yine kendisine katacağı şeylerle orantılı gelişeceğini bilir.


Her düşme anında; düşüşlere başka nedenler bulunur da , insan kendine eleştirel bakamadığında ise film orda kopuyor. Ve bu düşüşlerin vebali karşılarına aldıkları insanlara yüklenebiliyor.


Bazen öyledir, birileri düşmenizi ister, size çelmesini takar. Şayet, siz öngörünüzü geniş tutar ve kendinize değer katar iseniz, size çelmesini takmaya çalışan kendi çelmesine takılır ve sizi düşürecek iken, kendisi düşer.


Gerek iş ilişkileri, gerekse sosyal ilişkileriniz içinde hep içlerindeki eksiklik duygusu ile hareket eden ve sizin üzerinizden kendilerini varetmeye çalışan insanlar vardır ve olmaya da devam edeceklerdir.


Bu türden kıskançlık ile hırsalanarak etrafınızda dolaşan insanlar , hep ince ince öreceklerdir ağlarını , ağlarına düşmeniz için tuzaklar kuracaktır ancak kendi kıskançlıkları içinde kendileriyle birlikte hareket edenlerin ellerinde oyuncak olacaklardır en sonunda.


Ve siz şayet bu tuzaklara takılır yada bunlara yanıt vermek üzere hareket edecek olur iseniz, yaratılan oyunun eğlenceli bir parçası olup, bu türden kıskanlık ile hareket edenlerin bir süre ekmeklerine yağ sürmüş olacaksınızdır.


Oysaki yapılabilecek en iyi şeylerden bir tanesi ; bunları görebilmek yetisine sahip olacak donanıma sahip olmak , onları görmek ve sadece " sizi görüyorum " mesajı vermek yeterli olacaktır.


Görüpte , onları ciddiye almamanız karşısında , onlarda birer apaçi gibi acımazsız mızraklarını alacaklardır ellerine. Bırakın alsınlar. Tüm bunlar zaten halihazırda kendilerini yetersiz hisseden insanların gösterebileceği türden davranış şekilleri.

Onlar bunlarla uğraşıp, kafalarını buna patlatırken , siz ; sizi daha yukarılara taşıyacak bilgiler ile donanıyor ve kendinize daha fazla değer katacak olan daha yaşamsal şeylerle ilgileniyor olacaksınızdır. Dolayısıyle onlar size ulaşmaya çalışırken , siz yine onların önünden gidiyor olacaksınızdır.


Bilgi ve birikim insanın elindeki en değerli hazinedir. Bu hazinenin kıymetini bilemeyenler " ayranı yok içmeye , atla gider uzaya " durumları içinde kalırlar.

- Dolayısıyle onlar sizi, siz hayatı yakalamaya çalışırsınız.
- Onlar sizi kopyalamaya çalışır, siz başka birşeyleri üretirsiniz. - Onlar ; koşullu yaratıcılık ile yollarına devam ederken birilerinin ellerindekini almaya çalışıp, hayatlar çalarlar, siz ; bağımsız bir yaratıcılık ile donanırsınız, çalınmış hayatları sahiplerine iade edersiniz. - Siz önden gidersiniz , insan yüzü güldürürsünüz, - onlar arkadan gelir, gülen yüzleri soldurur. - Siz ; hayatın kollarında hayatla bütünleşik yol alırsınız, - onlar hayattan bağımsız, kendi örümcek bağlamış beyinleri içinde sığ sularda kalırlar, - siz mutlusunuzdur, onlar sizin mutluluğunuzu kıskanır.

Sevgi ve aşk gibi özel mevzularda ise kıskançlık tamamen farklı seyreder gibi görünsede temelinde yine birilerini birilerine kaptırma korkusu vardır. Kaybetme duygusunun tavan yaptığı hallerde kıskançlık tavan yapar ilişkilerde.Ve aslında ilişkiyi tüketir zamanla.


İnsan sevgisine güvenir. Sevgisine ve sevildiğine inanan insan sevdiğini kaybetmekten korkmaz. Bilir ki ; sevdiği birgün gidecekse ya da gitmişse , sevgilerine ihanet ettiğinden değildir, ihanetten daha önemli şeyler vardır ve bu yüzden gitmiştir.


Dolayısıyle , olmayan ikinci kişilere hırslanıp kıskanmak ve bu kıskançlık ile yola devam etmeye çalışmak , önce sevdiğine, sonra kendisine yapabileceği en büyük haksızlıklardan birisidir.


Şayet biri sevdiğini başka bir hemcinsinden kıskanıyor ve o hemcinse savaş açıyor ise, zaten sevdiğinin kendisine olan sevgisinin tükendiğini biliyordur ve elindeki kartları açıp , sevdiğini kaybetmemek adına, içindeki eksiklik duygusu ile kendini varedebilmek, daha doğrusu kendi kendine yarattığı savaşın galibi olabilmek için çırpınıyordur. Sevdiği onunla değildir ve o bunu biliyordur.


Sevdiği gitmişse insanın kendisinden; ne gerek kalır ki bu türden kıskançlıklar ile hayatı hem sevdiğine hemde kendisine zehir etmelere.


Karşımızdaki insanı anlamaya çalışmadan, onun sahip olduğu değerlere saygı duymadan, önceliklerini anlamadan, birlikte bir hayatın birer parçası olmak üzere emek vermeden sevdiğimizin bizimle kalmasını beklemek sevdiğimize verebileceğimiz en ağır cezadır aslında. Tüm bunları yapamamışken , hayatın tatlı-acı sürprizlerini paylaşamamışken, hepsini yapıyor gibi sanıp yapamamışken kıskanırız.


İnsan, sevdiğini sakınır, sevgisini sakınır.


İnsan , sevdiğine gelebilecek hertürlü zararı-ziyanı görür, kimden ne gelip, kimlerin neyi götüreceğini bilir. Bunlara karşı sevdiğini sakınır, korur. Gelenlerden gelen zarar-ziyanı bilir, sevdiğinin yanında olur karşısında değil.


Sevdiğinin yanında olan sevdiğini sakınır her türlü kötü olay ve olgudan, hertürlü kötü insandan.
Sevgiyle sevdiğinin yanında olan sevdiğine güvenir. Sevgisine güvenen insan kavgasını sevdiğiyle yapar, sevdiğiyle muhattap olur. Sevdiğine inanır. İşte o zaman sevdiğini sevgisini sakınır da sevdiğinin yanında kalır.

Bilir ki ne olursa olsun " kol kırılır yen içinde kalır " ve yine bilir ki sevgileri birbirlerine aittir.
Sevgileri birbirlerine ait olan insanlar kıskanmazlar. Sakınırlar. Sevgileriyle birbirine ait olan insanlar; ne galibiyetini isterler birbirlerinin ne de mağlubiyetlerini. Berabere kalırlar da sevginin içinde rekabetin olmadığını bilirler.

Kıskançlıkta yıkıcı unsurlar, sakınmada yapıcı unsurlar vardır. Yıkmakta , yapmakta insanın kendine öğretebildikleriyle ilgili yaptığı tercihlerden ibarettir. Ya yapmayı tercih eder insan, ya da yıkmayı.


Kıskançlıkta her zaman bir üçüncü kişi ve üçüncü birşey vardır. Siz asıl muhattabınız ile çözemeyeceğinizi düşündüğünüz şeyleri üçüncü kişiler üzerinden çözmeye çalışarak aslında üçüncü kişiyi kıskandığınızı ve asıl muhattabınızında çok uzağında olduğunuzu kanıtlarsınız.


Asıl muhattabınız ile çözemediğiniz herşey aslında başka şeylere ve insanlara karşı başlattığınız gereksiz bir çabas olur. Bu gereksizlik içinde; bir arpa boyu yol alamazken, her defasında başladığınız yere geri döner ve yarattığınız anlamsız ve gereksiz çabanın karşınızdaki insanlara ve şeylere verdiği zararı izler hale gelirsiniz. Zararın en büyüğü ile kendinizin karşı karşıya kaldığınızı geçte olsa, en nihayetinde anlarsınız.


Kıskançlıkta ; "ya benimdir, ya da başkasının asla değildir " yaklaşımı vardır. Bu bile karşınızdaki insana saygı duymadığınızın göstergesi olup, saygı duymadığınız bir insanı elde etmek için gösterdiğiniz çabanın aslında tamamen kendi içinizdeki eksiklik duygusunu yenmek ve başka insanlar üzerinden kendinizi varetmeye çabalamanızdan başka birşey olmadığını gösterir ve en sonunda sizin kişiliksizliğinizi serer ortaya.


İşte , hayat ve insan ilişkileri dediğimiz uzun dolambaçlı yollar ; hiç de sanıldığı gibi kıskançlıkla hareket eden insanları, kediler gibi dört ayak üzerine düşürmüyor. Kediler dört ayak üzerinde düşerken, kendini kedi sanan insanlar bir anda 9 canlı olmadıklarını anlayıveriyorlar. Ya kediler gibi yaşamak üzere çabalarını sürdürüp giderek arsızlaşıyorlar ya da yine kediler gibi bir sobanın ardına gizlenip yine kendilerine yaratılacak bir fırsatın gelerek tırnaklarını batıracakları zamanların gelmesini bekliyorlar.


İnsan kedileri sever , ancak kedi olan insanları sevmez.


Hayat dediğimiz gül bahçesi dikenleriyle de çıkar insanın karşısına. Siz dikenlerin gülleri rüzgara karşı koruduğunu bilemez de , her gülün dikenini hırsalarınıza yenilerek kıskançlıkla sökmek isterseniz, gülde ; ben dalımdaki dikenlerimle toprağımda boy veririm bütün güzelliğimle der size. İşte o zaman sizde dönersiniz deve dikenine.


Hayat; her zaman insanın karşısına tercihler yapabileceği seçenekler sunar aslında, yapacağınız tercihler tamamen sizin kendi duygu ve düşünce dünyanız ile hayat bulur. Ya tercihinizi kıskançlıktan yani yıkmaktan yana yaparsınız, ya da sakınmaktan, korumaktan yana yaparsınız. Doğanın kanunu bu ; herşey için karşımıza iyisinide kötüsünüde çıkarır. Çelişkiler , zıtlıklar, sentezler vs derken insan optimumu bulur en nihayetinde.


Özette; insanoğlu kıskanır denir ; önemli olan bu kıskançlık duygusunu mümkün olduğunca törpülemeye çalışmanız ve törpülerken başkalarına zarar vermeme yeteneğinde ve gönül genişliğinde olmanızdır. Hırslarına yenilen insanların kıskançlıkları ile birbirlerine dünyalaraı nasıl zehir ettiklerini hep birlikte izliyoruz.


Kıskançlık duygusunun altında daha fazlasına sahip olmak istiyorum arzusu da vardır. Daha fazlanın görecesinin de kimseye zararı olmayacak insaf sınırları içinde olması makbul olanıdır.


Bir insan, sevdiği birini kıskançlıkla örtüğü ağlar içinde tutamaz, bu ağlarla ördüğü tuzaklar içinde sevgisini büyütemez, sevgilerini çoğaltamaz. Hergün çoğalttıkları ; başka başka yaşamlar üzerinden bir süre daha bir araya çalışmaktan başka bir hal olamaz. Bu hal içinde ; insanın ne sevdiği , ne seveni, ne de sevgisi kalır. İnsan yorulur bunların arasında ve kendine başka alanlar bulur.


Karşısındakinin ve kendisinin sevgisine inanan ve kendilerine güvenen, birbirlerine komplekse girmeden emek veren insanlar ve hayatı paylaşmak üzere içtenlik taşıyanlar birbirlerini kıskanmazlar, birbirlerine emek verir ve optimumu bulurlar.


Ne der bir türkü; " mühür gözlüm seni, uçan kuştan, esen yelden sakınırım, kıskanırım " Mesele bu içtenliği taşıyabilmekte, gerisi " art of the history " ( Hikayenin resmi ) . Ya kendi resimlerinizi kendiniz yaparsınız, ya da başkası tarafından yapılmış bir resmin içinde eğreti kalırsınız.


Başka bir şarkı da der ki " kıskanıyorum, ellere bakma, ben zaten yandım, birde sen yakma, aşkından çılgına döndüm, sarardım, gül gibi soldum " mesele yine buradaki içtenliği taşıyabilmekte ve dile vuran duygu ve düşüncenin sadece ve sadece karşınızdaki insana karşı taşıdığınız bir içtenlik sınırları içinde kaldığını ifade edebilmektedir. Gerisi "unfinished symphony of the love " ( aşkın bitmeyen senfonisi ) . Yine; ya siz kendiniz hiç bitmeyecek olan bir aşkın senfonisini yaratıp, emek verirsiniz, ya da başkası tarafından yaratılmış bitmeyen bir aşk senfonisi içinde kulakları tırmalayan notasız bir gıcırtı olarak kalırsınız.


Bazen insan bir muhabbet kuşundan bile sakınabilir sevdiğini ve dile gelir bülbül gibi; sevdiği der ki " bülbülü altın kafesine koymuşlar da yine de memleketim demiş " Gül; bülbüle küserde, bülbül hadi be ordan der " sen nerden bilirsin ki benim memleketimi "


Şimdi bu sevimli doğa harikası hayvanlar ile olan diyalog içinde kıskanma ve sakınma mevzularını ayrıca irdelemekte elbette fayda var :):):) Ancak daha fazlası şu an için aşka haksızlık, kıskançlık duygusuna ödül olur ki ; mesele kıskançlığı yukarıya taşımak değil, sakınmayı ve sevgiyi birinci sınıf bir tiyatro salonunda en ön koltukta oturtabilmektedir.


"Sevdiğim, seni sakınırım uçan kuştan esen yelden" diyebilmek sanıyorum sevgiyi, sakınmayı ve kıskanma ile aralarındaki uçurumu olabilecek en içten haliyle anlatabilmektedir. Gerisi birer hayat hikayesi , gerisi birer aşk öyküsü.
 
Toplam blog
: 43
: 1843
Kayıt tarihi
: 24.06.07
 
 

72 istanbul doğumluyum.  Yağmur yüklü buluttan pamuk şekeri, Yağmurdan sonraki gökkuşağı, to..