- Kategori
- Anılar
'Muş İşte
Saat sabaha karşı beşi üç geçeye doğruymuş. 'Muş çünkü bu yazacaklarımı ben bile hatırlamıyormuşum. Hatırlamıyorsam nasıl mı yazıyormuşum. Onu da hatırlamıyormuşum. Aynı zamanda ayrıntılarda takılmıyormuşuz.
İşte ben bu saatlerde yani beşi üç geçeyi geçtikten sonra sabah ezanı saati yaklaştığı vakit elimde bir fener dolanıyormuşum. Nerede dolandığım meçulmuş. Meçule doğru ilerliyormuşum. Yolun sonunda kocaman bir pasta varmış. İçinde de dansöz. Elimde fenerle usulca pastaya yanaşıyormuşum. Birden pastadan bir zenne dansöz çıkıyormuş. Elini bana doğru uzatıyormuş. Bende o eli tutup iki yaşıma geri dönüyormuşum.
Önümde doğum günü pastam. "Dünyadaki yoksulluğumun ikinci yılının şerefine. Not: devamı gelecek bu sefaletin" yazıyormuş pastamın üstünde. Bir tek ben görüyormuşum yazıyı ama okuyamıyormuşum. Sol kulağıma eğilen bir melek kulağıma fısıldıyormuş benden başka kimsenin göremediği ve benimde okuyamadığım yazıyı.
Etrafımda bir sürü insan. Annem elimden tutmuş mumları üflemem gerektiğini söylüyormuş sağ kulağıma fısıldayarak. Hep elimden tutmuş zaten. Bazen fısıldamış bazen sessizce çığlıklar atmış ama her vakit bir eli elimdeymiş.
Kasetçalara oryantal müzik koymuşlar. '90larda modaymış. Oynamaya başlamışlar. Ben ise pastama gömülmüşüm. Zennenin elini sırtımda hissediyormuşum. Elimdeki feneri söndürüp geriye doğru yürümeye başlıyormuşum. Yol bitiyormuş ama ben bitmiyormuşum. Rüya mıymış,hayal mi,neyin nesiymiş anlamıyormuşum. 'Muş işte ötesi yok'muş. Bazen anlamaya çalışmak yerine oluruna bırakmak gerekiyormuş,gerekiyor!