Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Ocak '19

 
Kategori
Magazin
 

"Okan'la Evlenirim Sanıyordum"

 “Aşk Uykusu” albümüyle müzik dünyasına adım atan ve dikkatleri üzerine çeken Gizem Tuncer aslında bu dünyanın içine doğmuş biri. Diğer ünlü çocuklarının aksine o, babası Mahmut Tuncer’in şöhretinden faydalanmaktan kaçınan ve sadece yeteneğiyle ön planda olmak isteyen bir isim. Tuncer bu duruma şöyle açıklık getiriyor: “Babamla bir şey yapmanın çok tatlı duracağını düşünmüyorum. Benim buna ihtiyacım yok. Birçok konuda yetenekliyim. Bu konuda mütevazı olamam. Babamı basamak gibi kullanmam. Yılların sanatçısına bunu yapmak zaten çok ayıp bir şey. Bunu kendime yakıştırmıyorum. Babamı çok seviyorum, o benim bir parçam ama iş hayatında kendi ayaklarım üzerinde durmak istiyorum”.

Gizem Tuncer müzik dışında yakında oyunculuktaki iddiasını da ortaya koymaya hazırlanıyor. Okan Bayülgen’le aynı sahneyi paylaşacağı “Harem Kabare” müzikalinde seyirci karşısına çıkacak Tuncer, Okan Bayülgen’le çalışmanın kendisi için büyük bir şans olduğunu söyleyerek ona olan hayranlığını ise şöyle anlatıyor: “Onunla olmak, çalışmak bence büyük bir şans. Ben çocukken Okan Bayülgen’e âşıktım. Büyüyünce onunla evleneceğimi falan sanıyordum. Çocukluk işte… Biri karşısında asla çekinen ve utanan biri değilimdir ama ilk Okan abiyi gördüğümde kilitlendim kaldım. Çünkü o kadar bilgili ve donanımlı bir adam ki ona ‘Ne haber?’ demeye bile çekiniyordum.”

 

Bugünlerde hayatında neler oluyor, var mı yeni heyecanlar?

Evet, güzel şeyler oluyor hayatımda. Şu an birkaç dizi için görüşmeler yapıyorum. Ekranda olmayı planlıyorum. Şarkı aramaya devam ediyorum. Hande Ünsal’dan bir şarkı beğendim. Ozan Doğulu ile bir çalışma yapmak istiyorum. Hatta onunla bir iş yaparsam çok mutlu ölebilirim. Bunu ona da söyledim. Bunların üzerine yoğunlaşmış vaziyetteyim. Ama en önemli heyecanım Okan Bayülgen’le bir müzikale başlamış olmam. Okan abinin de içinde bulunduğu “Harem Kabare” diye bir müzikal. Provalarına devam ediyoruz. Ama henüz diğer oyuncuları ve konuyu söylemem doğru olmaz. Devamı sürpriz olsun…

Okan Bayülgen’le nasıl bir araya geldiniz?

Babam Okan abinin Show Radyo’daki programına konuktu. Koşarak babamla gittim yanına. Adamın sesini bile duyduğumda heyecandan bayılacaktım. Bayılıyorum ona. En sevdiğim sanatçılardan biri. Çok sanatçı hayranı ve meraklısı değilim. Zaten hepsinin arasında büyüdüm. Ama Okan abiyi başka seviyorum. Radyo’da yanına gittiğimde ondan bir şeyler istedim ve “Daha sonra Dada’ya gel konuşalım” dedi. Dada’ya gittiğimde şu an müzikalde oynadığım roldeki kişinin oyundan ayrıldığını öğrendim ve onun yerine ben girdim. Pat diye kendimi işin içinde buldum. Okan abi benim için çok kıymetli. Bu iş için onu nasıl ikna ettiğimi de bilmiyorum ama beni sevdiğini düşünüyorum.

Okan Bayülgen’le çalışmak nasılmış?

Onunla olmak, çalışmak bence büyük bir şans. Aslında sana bir şey itiraf edeyim mi? Ben çocukken Okan Bayülgen’e âşıktım. Büyüyünce onunla evleneceğimi falan sanıyordum. Çocukluk işte… Hatta ben küçükken babam Okan abinin programına konuk olduğunda annem, “Hadi git babanla programa, evlenme teklif edersin” diye dalga geçer, eğlenirdi benimle. Biri karşısında asla çekinen ve utanan biri değilimdir ama ilk Okan abiyi gördüğümde kilitlendim kaldım. Çünkü o kadar bilgili ve donanımlı bir adam ki ona “Ne haber?” demeye bile çekiniyordum. Ama şimdi provalar vesilesiyle haftanın dört günü beraber çalışıyoruz ve ondan çok fazla şey öğreniyorum. Çok keyifliymiş onunla çalışmak.  En çok hayran olduğum, saygı duyduğum, kıymet verdiğim adamlardan biri.

 

"Elini nereye sallasan bir ünlünün kızına veya oğluna çarpıyorsun"

Dizi görüşmeleri yapmaya başladın… Oyunculuk istediğin bir şey miydi yoksa gelen tekliflerin sürekliliği mi seni buna çekti?  

Lisede tiyatro okudum. Bu yüzden uzun zamandan beri aslında bu iş bana göz kırpıyordu ve hep çok iyi geri dönüşler alıyordum. Hayat akışında seni bir yere götürüyor ve sen o akışa dirensen de direnmesen de bir şekilde dahil oluyorsun. Bugüne her şeyi planlayarak gelmedim. Zaten ilk albümüm “Aşk Uykusu” milyonlar satmadı. Beklediğim kadar iyi gitmedi açıkçası.

Sence eksik olan neydi de iyi gitmedi? Başlangıçta babanla bir şeyler yapsaydın daha iyi olurdu diye düşünmedin mi hiç?

Bizim dönemin çocukları nasıl olduysa hepsi şarkıcı oldu. Yeteneği olup bunun eğitimini alanların hakkını yiyemem ama evde oturup dururken canı sıkıldı diye şarkı yapanına, sonra da annesinin babasının elinden tutup göze sokanına saygı duymuyorum. Böyle olunca işin suyu çıktı. Bu yüzden ben babamla görünmek istemedim. Çünkü elini nereye sallasan ya birinin oğluna ya da kızına çarpıyordun. Bende öyle bir algıyla çıkmak ve görünmek istemedim. Meraklısı da değilim zaten. Hâlâ da babamla bir şey yapmanın çok tatlı duracağını düşünmüyorum. Benim buna ihtiyacım yok. Birçok konuda yetenekliyim. Bu konuda mütevazı olamam. Babamı basamak gibi kullanmam. Yılların sanatçısına bunu yapmak zaten çok ayıp bir şey. Bunu kendime yakıştırmıyorum. Babamı çok seviyorum, o benim bir parçam ama iş hayatında kendi ayaklarım üzerinde durmak istiyorum.

Mahmut Tuncer’in kızı olmanın sana getirdiği avantajlar kullanmadın mı yani?

Tabii ki bana açtığı kapılar oldu. Ama iş konusunda babamın ekmeğini hiç yemedim. Keşke yeseydim demem bekleniyor belki ama demek içimden gelmiyor. Ama bir prodüktörün kapısına “no name” bir isim olarak gitmek var, bir de Mahmut Tuncer’in kızı olarak gitmek var. Böyle olduğunda kapılar daha rahat açıldı ve kullandığım yerler oldu. Ama bunun ilerisine giden bir durum değil bu. Babamı magazinsel anlamda kullanmak bir seçimdi. Onunla tanınıp bilinirlik kazandıktan sonra devam etmek de vardı tabii…

İdo Tatlıses’te olduğu gibi değil mi?

İdo’yu buna örnek veremem; çünkü İdo 4 yaşındayken de şöhretti. İdo’nun hayatı hep merak edilirdi. Onun babası hep magazinin içindeydi, benimki o kadar içinde olmak istemedi. Ama burada İdo’nun yeteneğini göz ardı edemeyiz. Onun bir yeteneği vardı, çok zeki ve eğlenceliydi. Bu yüzden onun zaten böyle başarılı olacağı belliydi. Yeteneği olmasaydı bu kadar öne çıkamaz ve yerinde sayardı ama aksine iyi gidiyor.

 

"Kimse IQ’mla kolay kolay savaşamaz"

Ne kadar özgür hissediyorsun kendini?

Saygıdan gelen bir apolet taşıyorsun sırtında. Mahmut Tuncer’in kızısın ve babanın yıllarca çalışıp edindiği bir yer ve koruduğu bir saygı var. Bu yüzden öyle jartiyer giyip seksi pozlar veremezsin ki zaten ben öyle şeyler de yapmam. Yırtıcı bir aslan değilim, giysem de bana bakılmaz zaten. O tarafları da sevmiyorum. Sükse yapayım, sıçrayayım, dikkat çekip tanınayım diye bunları yapmam. Üzerimdeki bu sorumluluğu da severek taşıyorum. Bendeki kendini frenleme ve oto kontrol aileme, babama duyduğum saygıdan gelen bir şey.

Ön plana çıkmakla ilgili ne düşünüyorsun?

Her gece partilerde gezen, alkolden köşelerde bayılan, çılgın davetlerin aranan yüzü ya da dilini çıkartıp Instagram’da zıplayan bir kız değilim. Benim herkesin annesinin genç kızlığı gibi bir ruh halim var. Bu yüzden sevmiyorum kopuk hareketler içinde olmayı. Festivallerde garip kıyafetler giyip koşabilirdim de. Ama bana göre sivrilik, öne çıkmak böyle olmaz. Açıkçası kendimi herkesten zeki buluyorum. Kimse IQ’mla kolay kolay savaşamaz. Bir kere bunu yapmak için çok fazla kitap okumaları lazım. Çünkü ben yıllardır kitap okumayı geçtim, resmen yiyorum. Her türlü konuyu okuyup geliştirmeye, bilinçlenmeye ve öğrenmeye adadım kendimi. Bu yüzden bana verileni hemen almam, salak değilim. Öyle bacaklarımı açmama, çılgınlar gibi koşmama gerek yok yani öne çıkayım diye… 

Kendini geliştirmek için farklı şeyler okuyup deneyimlerken hiç başka yönlere kayma arzun ve ilgin olmadı mı?

Öyle çantamı alıp İsviçre’ye gideyim, kamp yapayım kafasında da, yeni bir şey keşfedeyim dünyayı değiştireyim kafasında da değilim. Kendimi güvende hissetmek isterim ve öyle bir yerde yaşamak isterim. Ben sanatçıyım, sanat yapıyorum, sanat yaparak da öleceğim. Ama eğer avukat olsaydım hiçbir davayı kaybetmezdim. Korkunç bir şey yapmamış biri olduğu sürece müvekkilimi memnun ederdim. Fakat benim genlerimde sanat var…

En büyük zaafın ne sence?

Beni herkes saf ve vicdanlı tarafımdan vurabilir. Tanıdığım adam da, tanımadığım kadın da herkes vurabilir. En büyük zaafım duygusal ve hassas olmam. Zaten sanatçıysan duygusalsın demektir. Duyguları olmayan biri sanatçı olamaz. Bir insanın maddi manevi zor durumda olduğunu gördüysem, duyduysam onun için bir şey yapmazsam uyuyamam, içim el vermez. Bu yönümü bilenler görenler tarafından da çok dolandırıldım. Hiç gerçek dostum yok. Aradığımda koşup gelecek kişi sayısı ikiyi geçmez mesela. Hiç kadın arkadaşım da yoktur. Birçok ünlü kadın dostum vardı ama hepsinden kazık yedim. Kadınlar hiç sevmez beni.

Neden?

Eğer bir insanın ezik olduğu bir dönemde yanında olan sensen, o insan bir gün ünlenip sınıf atlıyorsa senin yanında olmanı istemiyor. Kötü gününde, aç gününde yanında oluyorsun ama iyi gününde sana da cephe alıyor. İki cebi para görsün, az dillensinler ilk sana tırnak çıkartıyorlar. “Biz senin nerden geldiğini biliyoruz, bize de mi hava atıyorsun” dediğimizde de iyice tribe giriyorlar. Çünkü seni gördükçe o ezik günleri hatırlıyor. Bu yüzden iyi gününde seni yanında istemiyor. Bundan zarar gördüm, bu yüzden kadınlarla pek fazla arkadaşlık etmiyorum. Çok sinsiler. 

 

"Kimse gibi olmak istemem, onlar benim gibi olsun"

Peki ikili ilişkilerin nasıl? Seni tavlamak zordur diye düşünüyorum…

Bir insan beni anca yüreğiyle tavlayabilir. Para dediğin şey bir kâğıt, yırtıp atabilirsin. Çok parayı sevmem. Ailem beni hiçbir zaman parayla şımartmadı. Bir dönem garsonluk bile yaptım. Evet zor. Beni çeken şey insanın kalbidir. İlla ki davul bile dengi dengine. Zaten hayat görüşü uymayan bir insanla birliktelik kuramazsın. Aşk çok kıymetli bir duygu. Bazı insanlar tek başınalığı beceremez hayatta. İçi boş bir birlikteliktense tek başıma kalırım. Bazı çiftler biliyorum, ne saygı ne sevgi kalmamış, buna rağmen 10 küsur yıldır birlikteler. Ben tek eşlilikten yanayım. Sürekli farklı isimlerle anılmayı kendime yakıştıramıyorum. Hayat boyu kaç kere âşık olur insan bilemem. Aşk gerçekten aşk ise amenna. Kadın özel olmalı. Kıymetini bilenle el ele olmalı. Ben bir ilişki yaşıyorsam uzun yıllar devam etmeli. Bazı şeyleri çabuk tüketmek günün getirisi tabii. Ben bunu seçmiyorum.

Takıntıların var mı?

Temizlik takıntım var. Bulunduğum ortamın hijyeninden emin olmak isterim. Çanta ve ayakkabı takıntım da vardır. İyi markaların çanta ve ayakkabılarını almayı severim. Allah’a şükür kendi paramı kendim kazanıyorum, kimseye hesap vermeden de istediğimi alıyorum, yiyorum, içiyorum.

Oyunculuğa nasıl yaklaşıyorsun?

Oyunculuğa iyi bir rolle başlamak isterim. Şarkı söylemek ve oyunculuk iç içe bir şey benim için. Oyunculuğun ve şarkıcılığın yaşı yok. Buna ne zaman başladığın, yaşın bence önemli değil. İnsanlar ekranda seni izlediğinde sevecek mi o önemli. Mesela ne maharetlerle, zahmetlerle birini televizyona çıkartıyorlar. Ama insanlar onu izlemekten çok sıkılıyor. Bu yüzden ekran da, insanlar da seni sevecek. Bu anlamda en beğendiğim oyuncu Nurgül Yeşilçay. Onun başarısını çok takdir ediyorum.

“Oyunculukta onun gibi olmak isterim” diyor musun?

Hayır, kimse gibi olmak istemem, kendim gibi olmak isterim. Parmakla gösterip de “Şunun gibi olmak isterim” diyebileceğim biri yok. Eğer bir kişi, başka biri gibi olmak istiyorsa onlar benim gibi olsun. Bence her rolün altından kalkabilirim. Özellikle komediye kendimi çok yakın hissediyorum. Kesinlikle insanlar komedide beni çok sever ve başarılı bulur. Ama dramda da iyi ağlatırım. Ekran karşısında çok rahatımdır, iyi iş çıkartırım yani.  

 

"Ekranda arkadan geçen değil, görünür olmak isterim"

O zaman her rolü oynarsın diyebilir miyiz?

Müjde Ar’ın “Ağır Roman”da oynadığı rolü ben oynayamam. Seçici olmak iyi bir şey değil ama benim öyle bir rolü oynayacak kadar cesaretim yok. Bu hep beyaz atlı prensini bekleyen, kırlarda koşan, çimlerde yuvarlanan rolleri isterim demek değil, karakter yoğunluğu ve ağırlığı olan rollerde oynamak isterim tabii. Ama bu soru belki de benim için erken oldu. Bugün böyle düşünüyorum belki yarın fikrim değişebilir de.

Oyuncular dizileri değerlendirirken karakter yerine, senaryodaki replik sayısına bakarak karar veriyor. Repliği çoksa varım, azsa yokum diyor. Sen ne diyorsun bu duruma? Gün gelir sen de böyle yapar mısın?

İnsanlar iyice manyaklaştı. Sürekli sevilmek, beğenilmek ve en iyi olmak, en birinci olmak istiyor. Ben de tabii ekranda görünür olmak isterim, arkadan iki kere geçen adam olmak istemem ama replik de saymam. “Ayla” filminde mesela Çetin Tekindor’u en son sahnede görüyoruz. Böyle bir usta replik mi saydı şimdi. Bence çok çirkin bir yaklaşım. Kariyerinin belli bir noktasına gelene kadar belki daha çok görünmek isteyenler bunu yapıyordur. Bu da onların tercihi ama çirkin.

Üç sene sonra seni neler yapmış biri olarak göreceğiz?

Eğer hayatta olursam hâlâ şarkı söylüyor olurum. Onlarca yıl sonra bile herkesi çok eğlendirebilen biri olmak istiyorum. Şu an İstanbul’daki sahnelerde ağırlıklı olarak çıkıyorum ama şehir dışına da ağırlık vereceğim. Müzikal yapmış olacağım. Gerisi benim için de sürpriz sanırım. Ama çok çalışacağımı biliyorum. Çok gencim ve genç olmanın avantajlarını kullanıyorum. Boş durmam illa ki yapacak bir şeyler bulurum ve yaparım.

 

 
Toplam blog
: 60
: 44
Kayıt tarihi
: 13.12.18
 
 

Gazeteci ..