Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Ekim '07

 
Kategori
Basın Yayın / Medya
 

"Önce sağduyu"

"Önce sağduyu"
 

Eskiden “aklıselim” veya “hissiselim” diye adlandırılan bir kavram var. Bugünkü dille ona “sağduyu” diyoruz. Sağ sözcüğüne karşı alerjisi olan bazı arkadaşlar bu “sağduyu”yu bir türlü sevmezler ve kabullenmezler.

Oysa sağduyu, bir insanın hatta bir toplumun hayatında çok önemli bir yer tutar. Anlamı, doğru, akla uygun yargılar verme yeteneği demektir.

İnsan akıl ve duygu dengesini kurabildiği ölçüde insandır. O insanların meydana getirdiği toplum da bir anlamda böyle olmalıdır.

Halbuki toplumun akıl-duygu dengesini sağlamak daha zordur. Çünkü burada çok sayıda kişiye ilaveten, birden fazla insanın kararıyla sonuca varacak kurumların da aynı görüş etrafında toplanması gerekir.

Devlet yönetimi bu yüzden zordur. Mirasyedi bir zenginin mal varlığını dilediği gibi yönetmesine benzemez. Atılan her adım, yapılan her iş aklıselime uygun olmalı, milletin menfaatine halel getirmemelidir.

Türkiye zor bir badireden geçiyor. Daha doğrusu en az zararla bunu atlatmaya çalışıyor. Öyle ince hesaplar yapılmalı, öyle stratejik kararlar alınmalı ki, amaca en kısa yoldan ve en ideal şekilde ulaşılsın.

En basit dama oyununda bile bir taş yiyebilmek için yanlış hamle yaparsanız, oyunun tamamını kaybetmenize sebep olacak şekilde çok sayıda taşınızı yedirebilirsiniz veya hiç hareket alanı bulamayacak hale gelebilirsiniz.

Biz halk olarak böyle netameli bir ortamda, bütün gücümüzle devletimizin yanında olmak yerine, tuzak olarak önümüze uzatılan piyonu yemesi için yetkilileri teşvik ediyoruz, alkış tutuyoruz. Neden? Çünkü bir sonraki hamleyi düşünmüyoruz, hesaplamıyoruz.

Bazılarımız oyunun seyrini bilmediği veya ileri görüşlü olmadığı için bu yanlışı yapıyor. İlk bakışta, masum bir görüntüsü var ama. Sonuçta ortaya çıkacak zararın telafisine bu masum insanların bir katkısı olabilecek mi? Hayır.

Bazılarımız da ne yazık ki bilerek, isteyerek bu yanlışlığa düşülmesini, ülkemizin bu batağa saplanmasını istiyorlar. Bunların kim olduğunu ve bunu niye yaptığını benim size anlatmama herhalde gerek yok.

Bu günkü gazete manşetleri yazısını yazmak için alfabetik sırayla Akşam gazetesini önüme açtığımda, dünkü Milli Güvenlik Kurulu kararının sonucunu “Önce sağduyu” manşetiyle verdiğini gördüm. Bunun üzerine bunları yazmak istedim.

Zaman gazetesinin manşeti daha açıklayıcı bilgi içeriyor: “Teröre karşı haklı tepki istismar ediliyor. Provokasyona dikkat!”

*****

Elbette MGK’nın hükümete tavsiyesi sadece bundan ibaret değil. Yaptırım olarak Kuzey Irak’ı hayli zora sokacak olan ekonomik ambargo da toplantıda tartışılıp gerekli görülmüş.

İki gazetemiz bu haberi birbirine çok benzeyen başlıklarla vermişler. Cumhuriyet sadece “Kuzey Irak’a ambargo” derken Türkiye “Kuzey Irak’a ambargo geliyor” demiş.

*****

Devlet yönetiminin bizim anlayacağımız kadar şeffaf olması belki iyi olurdu. Hiçbir şeyi sormak, sorgulamak zorunda kalmazdık. Her şeyi yetkililer bize güzel güzel anlatırlardı. Ama o zaman biz bunları öğrenirken düşmanlarımız da öğrenmiş olmaz mydı?

Devletin her bilgiyi bu kadar ayağa düşürmeden bir yönetim modeli oluşturması ve bazı sırlarının olması çok doğal. Medya, böyle durumlarda haber alma ve haberi yayma merakını yenip bu sırra ortak olmayı ve devletin milletin selameti için gerekirse habercilik adına bağrına taş basmayı bilmelidir. Bu milli bir görevdir.

Asıl görevi ihmal ederek “habercilik” görüntüsü altında işin cılkı çıkınca, maalesef işte böyle zorunlu yasaklarla karşılaşırız.

Güneş gazetesi dün bu uygulamayı “Şehide sansür” gibi farklı bir bakış açısıyla okuyucusuna duyurmuştu. Bugün de aynı konuyu işlemeye devam edip “Bunun adı âcizlik” başlığıyla tepkisini sürdürmüş.

*****

Sınırötesi operasyon yapılabilmesi için, Meclis kararı alınarak orduya yetki verilmesi meselesi, uzun bir süredir tartışılıyor. Çoğu vatandaş da bu süre içinde hükümetin bu konuda isteksiz olduğu, ağır davrandığı gibi ithamlarda bulunmaktan geri kalmadı.

Oysa şimdiye kadar 24 kere sınır ötesi operasyon yapıldığını da cümle alem biliyor. Bunlardan netice almak bir tarafa, bu operasyonlar için bırakın Meclis kararını, tam 35 kilometre Irak içlerine doğru gidilen en kapsamlı sınır ötesi harekâttan Bakanlar Kurulu’nun bile haberi olmadığını o dönemin Dışişleri Bakanı Murat Karayalçın geçen akşam televizyonda açıkça anlattı.

Askeri bir harekatın detayları ile ilgili vatandaş her şeyi bilmek zorunda mı? Tezkerenin Meclis’ten geçmesi üzerine, meraklı kişiler, tezkere geçti, ne duruyoruz, harekât ne zaman diye sormaya başladılar.

Sanki hükümet gününü ve saatini onlara bildirmek zorundaymış gibi…

Hükümet yetkilileri, değişik kanallardan bu konuyla ilgili görüşmelere devam ediyorlar. Hatırlarsanız Cemil Çiçek tezkerenin çıkış haberini verirken bile “İnşallah kullanmak zorunda kalmayız” demişti.

Fakat öte yandan basınımız kaç gündür Kuzey Irak’ı F-16 uçaklarımızın bombaladığı haberini veriyor. Her şeyi halka anlatmak gerekiyorsa bunu nasıl anlatacağız?

PKK kamplarını bombalayan uçaklarımızın haberini Bugün gazetesi “İnlerine bomba yağıyor”, Yeni Şafak gazetesi “PKK yuvalarına ateş yağıyor”, Sabah gazetesi “İnlerinde bombalıyoruz” diye vermiş. Hürriyet gazetesi “Bombalayıp dönüyorlar” demiş…

Posta gazetesi, iki gün evvel Türkiye’ye kedi bile vermem diyen Talabani’nin Türk jetlerini görünce “Kediye döndü”ğünü anlatırken, Star gazetesi diplomasi yoluyla elde edilemeyen neticenin bu şekilde alındığını anlatmak icin “F-16 diplomasisi” başlığını kullanmış. Vatan gazetesi de bunu “Öncü darbe” şeklinde nitelemiş.

*****

Talabani’nin, birbiriyle çelişkili ifadeleri, bu konuda ne yapacağını bilmez bir şaşkınlık içinde olduğunu anlatırken, bir devlet başkanı olarak sözüne nasıl güvenileceği konusunda da şüpheler uyandırdı.

Benzeri hareketleri Barzani’nin de sergilemesini Hürriyet gazetesi “Ortadoğu’nun dansözleri” manşetiyle vermiş. Milliyet gazetesi olaya biraz daha temkinli yaklaşarak “Talabani bilmecesi” başlığını kullanmayı tercih etmiş.

*****

Radikal gazetesi Türkiye’nin beklediği somut adıma ABD dahil dünyanın hiçbir yerinde somut cevap gelmemesini eleştirerek, “PKK’ya karşı laf bol” manşetini atmış.

Dostu düşmanı iyi tespit etmek, sadece birilerine muhtaç olduğumuz zamanlarda değil, normal barış sürecinde de buna göre davranmak zorunda olduğumuzu bir kere daha anlamış olduk. Önemli olan bunun unutulmaması ve bir devlet politikası olarak sürekli akılda tutulması…

*****

Spor basının yüzü bugün yine gülüyor. Beşiktaş dün akşam Liverpool’u 2-1’lik skorla yenerek, bir başarıya imza attı.

Fanatik gazetesi, “Ne mutlu Türküm diyene, ne mutlu Beşiktaşlıyım diyene” şeklinde çift sayfalık manşetle haberi vermiş.

Fotomaç gazetesi “Liver – Pul Koleksiyoncusu” manşetiyle haberi duyurmuş.

Fotospor gazetesinin başlığı ise biraz bana garip geldi. Jokey Karataş = Büyük Beşiktaş, “İkisi de İngiliz’e bayılır.”

*****

Bugünlük de bu kadar. Yarın yeniden buluşabilmek umuduyla….

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..