Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Ocak '08

 
Kategori
Eğitim
 

'Onur'um

'Onur'um
 

İnsan ne zaman kendinin yalancısı olur, cümlesini sayıklıyorum. Tekrarlarım çoğalıyor saatin tik taklarıyla. Ve aklıma doğrularım geliyor.

Çocuklar nefesim, dedim de hep, nefesimde bir daral var son günlerde....

İnandıklarınla uyguladıklarının çelişkisi bu belki... İstendikle, edindik davranışlar arasında ince bir çizgi. Ve bu çizgide örgütlü bir etki. Mendel'in bezelyeleri hatırlamalı... Anlayış için belki...

Açıkçası velilerin sınıfıma yansıyan davranışlarından rahatsızım.Tembihlenmiş çocuk davranışlarının sağlığından endişeliyim. Sığlığından da... Ve bunun bulaşıcı durumuna dehşetli...

Konu bu değil tabii ki. Konu çözümcü olmak...

Çözümcü olmak, akıl kapılarını açmada çocuklarıma vermek istediğim ilk sihirli anahtar. Durmak , düşünmek, planlamak, uygulamak ve sonuç... Ayrıca sonuca katlanmanın farkında olmak. İstediğin buysa...

Sorunları dile getirip, çözümlerde yutkunduğumuzu düşünüyorum. Çözüm üreten doğrusu üretebilen tanıdığımız kaç kişi sayabiliriz. Ben birini tanıyorum ve sözüm onun üstüne. Baştan anlatmalı.

Haftalık programdaki ders saatlerinde değişiklik yapmayı sevmem. Açık söylemek gerekirse bir dersin yerine başka bir ders işlemek gibi bir tercihim olmaz. Çocukların bundan hiç hoşlanmadığını da iyi bilirim. Diretmenin faydasızlığını da... Beden Eğitimi dersinde koşup oynamak isteyen ve doğası gereği birincil ihtiyaçlarında oyun olan çocuklara ısrarla başka bir dersi dayatmanın bağnazlığından korkarım. Resim, müzik diğer derslerden daha az önemli değil benim için . Aksine çok daha önemli. Farklılıkları doyuruyor . Elimde olsa saatlerinin artırılması ve daha sağlıklı işlenmesini isterim . Uygun ortam ve koşullarda... Ha, tercih dense matematik ya da Türkçe dersini işlemeyi severim o başka . Ama bu benim zevkim , ya da kendimi daha yetkin ve etkin hissettiğim ders. Doğruları değiştirmez ki bu…

Ortam değiştirmeyi seviyor çocuklar. Farklı dersleri, farklı öğretmenleri de... Teknolojiyi de seviyorlar. Bilişim Teknolojileri dersini tabii ki de...Teknoloji sınıfına gitmek özel bir keyif onlar için. Haftada iki saat yaşıyorlar bu keyfi.

Bizimki büyük bir okul. Blok blok. Biz C bloktayız. Sıra oluyoruz sınıfın önünde, C bloktan çıkıp B bloğun üst katına kadar sessizce yürüyerek gidiyoruz. Bazen ayak parmak uçlarımızda...

Diğer sınıfların henüz derse girdiği saatlerde bunu yapmanın gizemi ayrı bir heyecan veriyor çocuklara . Bir saatini kaçırsak mutsuz oluyorlar.

Geçen hafta tam da sıra olmuş giderken baktık ki karşıdan sağlıkçılar geliyor . Hepatit B aşısı için. Önceki yıllarda dördüncü sınıf öğrencileri için herhangi bir aşı uygulaması yok. Okul idaresi tarafından önceden bilgilendirilmemişiz. Bu iki neden tam bir şok yaşatıyor bize.

Aşıdan korkanları mı cesaretlendirmeli... Teknoloji sınıfına gidemediği için isyan edenleri mi yatıştırmalı... Aşı olanların yaygarasına mı engel olmalı...Tam bir curcuna yaşıyoruz. Ve ders saati geçiyor. Hevesler kursakta kalıyor. O yüzden bu haftayı daha bir iple çeker durumda çocuklar. An geldiğinde sınıfın önünde sıra olmuş tam gideceğiz , bakıyorum ki içimizden biri sınıfta sağ arka sıraya saklanmış, oturuyor. Şaşırıyorum... Onur bu... Onur'um Çengel'im. Sınıfın en hareketli öğrencilerinden biri . Normalde yerinde duramaz. Onun kendine güvenli ve güçlü duruşunu severim. Gözlerinin ışığı başkadır. Gür sesi zamansız ve sık sık kulaklarımıza dolsa da, pürüzsüz dürüstlüğüne güvenirim.

- Ne oluyor Onur, hayırdır, sen gelmeyecek misin? diyecek oluyorum.

- Pantolonumun ağı yırtıldı öğretmenim, gelemem, diyor.

Bilişim Teknolojileri dersini en çok sevenlerden biri olduğunu bildiğimden, aklıma ilk gelen çözüm önerisi ,

-Haydi, parkanı giy de öyle gel .Yırtık görünmez böylece, demek oluyor.

-Hayır öğretmenim , parka ile kapatılacak kadar az değil.Yolda bile yürünmeyecek kadar çok, diyor.

Öğrenciler çoktan huysuzlanmış. Koridor sabırsız bir gürültüye bürünüyor . Bir an önce teknoloji sınıfına gidip bilgisayar başına oturmak istiyorlar . Asla oyun ya da msn iznim olmasa ve verilen çalışmada ısrarcı olsam , iki hatta üç kişiye bir bilgisayar düşüyor olsa da (sınıf 39 kişi ), teknolojiye dokunmayı seven seviyor işte . Baş edilmeyecek bir durum görünce.

-Onur, arkadaşlarını teknoloji sınıfına götüreyim , bir çözüm bulmaya çalışacağım.Sen de düşün bakalım, nasıl çıkarız bu işin içinden .. Az sonra bir arkadaşını yanına yollarım.

Sessizce gidiyoruz . Herkes yerine oturunca yanında eşofmanı olan var mı, diye araştırıyorum . Bir pembe, bir de mor eşofman altı buluyorum . Kız modeliymiş. Giymez ki benim taş fırın erkeğim.

Öğle öncesi son dersteyiz . Bu arada kendisinin nasıl bir çözüm bulduğunu da merak ediyorum . Annesinden yedek bir pantolon alıp, okula gelmesini isteyebiliriz . ( Annesi çalışıyor. Zaman yetmeyebilir . )Ya da otomobille evlerine götürebiliriz en iyi şartta.

Onur'un yanına gidip bulduğu çözümü kim öğrenecek, diye sorduğum da ilk teklif Nas Su'dan geliyor . Ve onu sınıfa gönderiyorum . Çok geçmeden geri geliyor. Nefes nefese :

-Öğretmenim sizin bir şey yapmanıza gerek kalmadı. .Onur kendi sorununu kendi çözmüş, diyor.

- Nasıl çözmüş, diye soruyorum.

-Tel bulmuş, dikiyor.

-Allah allah ne teli ? Ne dikmesi ?

-Bilmem öğretmenim...

Ve öğreniyorum ki, Onur oturmuş düşünürken aklına not defteri geliyor. Blok notun sarmal telini çözüyor. Ve pantolonunun muhtelif yerlerini bununla bağlayarak yolda yürüyebilecek bir durum yaratıyor. Harika bir çözüm bu . Hiç aklıma gelmemişti .

Basketbol oynarken , maçta köprücük kemiği kırılan oğluma gerekli aparatı bulmada gece olduğu için çözümsüz kalan doktoru düşünüyorum... Koridorda rastladığım , kolundan tuttuğu , kendi deyimiyle yaramaz öğrenciyi , müdüre götüren meslektaşımı... Poşete sebzeleri sığdıramayan manavı... Gazeteye ekmek sarmamalı , deyince yüzüme bakan fırıncıyı . Ben dikişlerini sökerim yeter ki siz koldaki potluğu düzeltin, önerisine dudak büken terziyi... Kitap almak için biriktirdiğim kuponlarını teslimde , kendisinden gazete satın alıp almamakla ilgili bir saçmalığı ağzında geveleyen bayii ... Meslek sahibi olsa da çözümcü olamayan nice insanı . Ve Onur'la gurur duyuyorum .

Günüme daha büyük bir mutluluk konamazdı . Dahası bulunacak çözümlerde...

“Işığa aşığım

Karanlığı da severim

Ama gerçek tutkum

Karanlıktaki ışığı yakalamak “ demiş ya şair. (Ferit Edgü )

Bir ışık yakmak için kör karanlığı beklememeli….

Kasım 2007 Gülgün Çako

 
Toplam blog
: 17
: 635
Kayıt tarihi
: 03.02.07
 
 

Yaşamı seven, farkı fark etme çabasında biri. Anlaşılmaktan çok anlama öncelikli... Çocuklar nefe..