Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Mayıs '15

 
Kategori
Kitap
 

"Öyle Bir Bedel Ki" romanını daha okumadınız mı?

"Öyle Bir Bedel Ki" romanını daha okumadınız mı?
 

Gonca ÇİFTÇİOĞULLARI’nın en son çıkan kitabı “Öyle Bir Bedel ki”... Hacim olarak da en uzun olan kitabı. Tam 638 sayfadan ibaret. Henüz okunmadan bile güzel tasarlanmış kapak fotoğrafıyla ve o kalpli şirin ayracıyla dikkat çekmeyi başaran bir kitap. Eylül 2014’te Uğur Tuna Yayınlarından çıktı. Yazarın birçok kişinin gönlünü fetheden “Gece Gelen Ölüm” adlı ilk polisiye romanından sonra yazdığı ikinci kitabı. Şu aralar da yayına hazırladığı  “Güneşin Kızı” adlı aşk ve polisiye romanı okuyucuyla buluşmayı bekliyor. Sanırım bir iki hafta içinde raflardaki yerini alır.

Yazarın ilk kitabı olan “Gece Gelen Ölüm” adlı polisiye romanını ilk okuduğumda epey bir zaman etkisinden kurtulamamıştım. Yazar gerek güçlü kalemi gerekse kitap kurgusuyla okurunu adeta büyüleyen bir etkiye sahip. Yazarın en önemli özelliklerinden birisi sanırım bu. Kitabına para verdiğiniz yetmiyormuş gibi zamanınızı da kendisine vermeniz gerekiyor. Kitabı okuyup bitirmeniz yetmiyor, üstelik bir de kitabı okuduktan sonra günlerce hatta haftalarca etkisi altına giriyorsunuz. Aslında bir yazar, okuyucuda bunu başarabiliyorsa sanırım kitabına ne verirsek ve ne harcarsak az olur. Verdiğiniz paraya da harcadığınız zamana da pişman olmuyor, kitabıyla ve kendisiyle geç tanıştığınız için hatta kendinize bile kızıyorsunuz. Bir yazar düşünün ki, kitabını okuyan her okur ona sosyal medyadan teşekkür etmeden ve kitabına yorum yazmadan geçmiyor. İşte, ben de sevgili Gonca ÇİFTÇİOĞULLARI’nı sosyal medyadan takip eden okurlarından ve meslektaşlarından biri olarak okuduğum Öyle Bir Bedel ki” adlı romanına naçizane yorumumu yazıp kitap dostlarıyla paylaşmak istedim.

Öncelikle şunu belirtmeliyim ki, Gonca ÇİFTÇİOĞULLARI, okuyucusunu en çok ağlatan bir yazar olma özelliğine sahip belki de nadir olan yazarlardan biri. Hani erkekler ağlamaz derler ya; hadi ordan, diyorum kendilerine. Erkekler de ağlar; ağlatmayı bilmiyorsanız ayrı bir şey ama erkeklerin de duyguları var ve işte sevgili Gonca Hanım ilk kitabında olduğu gibi bu kitabında da misliyle okuyucusunu ağlatmayı başarıyor. Ben de erkek bir okuru olarak yer yer olmakla birlikte özellikle kitabın sonuna yaklaştığımda hıçkıra hıçkıra ağladım. Allah’tan evdeydim ve kimseler yoktu. Gözyaşlarımı özgür bırakıp kendimi frenlemeye çalışmadım. Özellikle son iki sayfadaki şiiri okuyup romanı bitirdiğimde “Bana ne yaptın böyle Gonca Hanım ?” deyip kitabı elimde bir çocuğun saçlarını adeta okşar gibi kitabı sevdim. Kitapla aramda artık bir bağ oluşmuştu. Bütün duygularımı allak bullak eden bu yazara çok şey borçluydum. Bana insan olduğumu, duygularımın henüz ölmediğini, erkeklerin de ağlayabileceğini öğretti. Bana kitabıyla aslında birçok şeyi vermeyi başarmıştı. En çok da her insanın yüreğini kanatan gerçek aşkı ve kaderin acısını gözyaşları içinde adeta yüreğime kazıdı. Özellikle duygularınıza hitap eden güzel bir kitap... Başarılı kurgusu ile zaten etkilenmemek elde değil.

Kitabın sonuna yaklaştığınızda sürpriz bir hamleyle yazar sizi allak bullak ediyor. O kadar şaşırıyorsunuz ki, “Hayır, bu kadar da olmaz artık!” diyorsunuz. Yazar hiç beklemediğiniz bir anda son vuruşu yapıp sizi adeta kendisine bilerek düşman ediyor. O kadar çok kızıyorsunuz ki kendisine ve o kadar çok acıyorsunuz ki romanın kahramanlarına, bir yazar özellikle de bu yazar kadın bir yazarsa daha yumuşak olmalı diye düşünüyorsunuz. Ama hayatın gerçekleri nasıl ki acı ise yazar işte kitabında da bize bu gerçekleri göstermeye çalışmış. Ona kızamıyorsunuz artık; hatta minnet duyuyorsunuz kendisine. Roman kahramanlarının yaşadığı hayatı yaşamadığınıza şükrediyorsunuz. İşte, size bu acı gerçeği yazar “Öyle Bir Bedel ki”  kitabıyla veriyor.

Yazar kendisini kitap yazarken o kadar kaptırmış ki, sayfaların 638 sayfa olduğunu unutmuş sanki. Doğrusu ben bir yazar olarak hayran kaldım kendisine. O kadar güçlü bir kaleme sahip ki, kitabın hiçbir yerinde bir hata ya da bir eksiklik bulamazsınız. Ve o kadar güçlü bir kurgu tasarlamış ki, kitabı okurken adeta film seyrediyormuşsunuz gibi geliyor size. Hiç sıkılmadan kendinizi kitaba öyle güzel kaptırıyorsunuz ki, o tamı tamına 638 sayfa nasıl bitti farkında bile olamıyorsunuz. Kitabı okurken her duyguyu yaşıyorsunuz; yer yer sarsılıyor, seviniyor, ağlıyor, kızıyorsunuz. Bazen kahramanlara acıyor, bazen aşık bile olabiliyorsunuz onlara. Kitapta geçen Sinan ve Aslı’nın aşkı sizin kalbinizi adeta fethediyor. Hatta böyle bir aşkı yaşamadığınıza bile üzülüyor, dudak büküyor, ağlıyorsunuz. Tabi romanın sonunda Aslı ile Sinan’ın beklenmedik sonunu asla yaşamak istemiyorsunuz. Öyle bir sonu herhalde kimse kabul etmez.

Ölümün bazen ne kadar adaletsiz olduğunu kitapta işlenen Sinan ve Aslı aşkında bir kez daha görüyorsunuz. Bir annenin hırslarının ve geçmiş yaşantısının biricik kızını nasıl da ölüme sürüklediğini ve affetmenin aslında erdemlilik olduğunu yine bu kitapta görüyorsunuz. Ve öyle bir anne olmadığınıza şükrediyorsunuz. Kitabı okurken “Affet artık” diye Aslı’nın annesine bazen yalvarıyorsunuz. En çok da kendisine kızıyorsunuz sanırım. Yine kitapta bir babanın kızına nasıl arkadaş olduğunu ve her durumda onun yanında olmamız gerektiğini de yazar bize bu romanında anlatıyor. Aslında yazar kitabında bir ailenin nasıl olması gerektiğini de mesajlarıyla ve yaşanan olaylarla bize anlatmak istiyor. Mutsuz bir aileyken aslında nasıl mutlu olabilirizin anahtarını bize vermeye çalışıyor. Yazar yine kitabında güçlü dostlukları ve arkadaşlıkları da işlemeyi unutmamış. İnsanın en zor anında dostların ne kadar önemli olduğunu bize göstermeye çalışmış.

Sizlere biraz kitabın içeriğinden bahsedeyim. Gerçi yukarıda biraz bahsettim sayılır, ama neyse… O kadar merak ettiğinizi duyar gibiyim sanki. Peki, biraz bahsedeyim kitaptan. Bu arada kitabın her noktasından burada bahsetmeyeceğim, sadece bazı noktalardan söz edeceğim.

 Yazar olay örgüsünü İzmir’de bir hastane ortamında çalışan doktorlar üzerine kurmuş. Birbirleriyle olan ilişkiler, aile içi ilişkiler, yaşanan karşılıklı ve platonik aşklar, hasta doktor ilişkisi, anne-kız, baba-kız, abla-kardeş ilişkilerini özellikle ele almış. İki kız kardeşin aynı kişiye olan aşklarının kendilerini nasıl bir sona götürdüğünü adeta resmederek okuyorsunuz. Kitapta bir annenin sırf kariyer uğruna kocasından ayrıldığını, ailesini dağıttığını, aslında onu bu düşünceye iten nedenin geçmiş yıllarında hatta çocukluğunda yattığını, evliliğe olumsuz baktığını, evliliğin kariyer hayatındaki başarı üzerinde olumsuz olacağını,  kızlarının da hayatlarını kariyer üzerine kurmalarını istemesini ve anne-kız bakış açısının farklılığını görüyorsunuz. Yine saplantılı bir aşkın hazin sonunu,  Ayhan’ın Aslı’yı rehin alması ve kendi sonuna neden olduğu olayda görüyorsunuz. Her noktadan bahsetmeyeceğimi söylemiştim. Romanın detaylarını artık kitabı alıp okuduğunuzda kendiniz göreceksiniz.

Evet, sanırım ben üzerime düşeni yaptım. Belki bir nebze de olsa okuduğum bu muhteşem kitaba gönül borcumu ödemiş oldum. Son zamanlarda okuyup etkisinde kaldığım nadir kitaplardan olan “ÖYLE BİR BEDEL Kİ” romanı çok fazla şey hak ediyor aslında. Ona sadece bu şekilde teşekkür etmek belki de yeterli değil ama bir nebze de olsa bir şeyler yapmanın mutluluğunu yaşıyorum şimdi.

Evet, kitabın tüm hikâyesi böyle… Gayet başarılı bir roman…Eğer Gonca ÇİFTÇİOĞULLARI’nı  tanımak ve kitabını okumak istiyorum diyorsanız yapacağınız tek şey kitabı alıp okumak. Aksi takdirde, belki bir kitap okumamış olacaksınız ama emin olun ki çok şey kaçıracaksınız, unutmayın. Benden söylemesi…

Yazarın “GÜNEŞİN KIZI” adlı yeni çıkacak olan romanında görüşmek ümidiyle…Kitapla kalın. Sevgiler…

Şükrü UYAR

  Şair-Yazar

 
Toplam blog
: 46
: 1156
Kayıt tarihi
: 07.05.13
 
 

1977 doğumlu. Atatürk Üniversitesini bitirdi.Öğretmenlik ve yöneticilik yaptı.2007'de Ankara Üniv..